7 Haziran 2023 Çarşamba

Raf Ömrü

Aşağıdaki yazı, çiçeği burnunda depremzede bir öğretmenin içinden dökülenler. İçinde, kalemine ve diline dökemediği daha neler barındırıyor, kim bilir. Ancak yaşayan bilir.

Kıyametin küçük bir provası olan deprem, kendisini beş katlı bir binanın üçüncü katında uyurken yakalar. İlk iki katı çökmüş binanın patlayan duvarından atarak kurtulur. Ortalık toz duman, iliklere işleyen buz gibi hava, zifiri karanlık bir gökyüzü. Ayağında ne ayakkabısı var ne soğuktan kendisini koruyacak paltosu ne gidecek yeri ne de sığınacak bir evi. Uykuya dalmış şehrin ölü şehre döndüğünü hakka’l yakin yaşar, öbür dünyaya tıpkı diğer depremzedeler gibi gider gelir.

Kurtulanlar can havliyle ne yaptığını bilemeden sağa sola yalın ayak koşuşturur.

Beş arkadaş bir arabaya atlayıp bu ölü şehri terk etmeye karar verirler.

Arabayı nereye sürseler yollar kapalı olduğu için geri dönüyorlar. Maraş üzerinden Kayseri tarafına giden açık bir yol bulurlar ama hava muhalefetinden gitmek ne mümkün. Yanlarında arabanın dışında beş kişinin ortaklaşa kullandıkları bir terlik var.

Öğretmenin deprem bölgesinden Konya’ya gelişi 26 saat sürer.

Oturduğu binanın çöken ilk iki katı onlarca tanıdığına mezar olur. Arkadaşlarından ölenler var. Ölenler belki de kurtulup gitti. Belki de esas ölüm depremi bizzat yaşayanların yaşadıkları ve hala üzerinden atamadıkları şok olsa gerek.

Mesleği, meşrebi, cinsiyeti ne olursa olsun, Allah kimseye böyle acı vermesin, kimseyi depremle imtihan etmesin.

Sizi depremzede öğretmenin yazısıyla baş başa bırakıyorum:

Raf Ömrü

“Büyük felaketleri çoğunlukla ekran karşısında izlemiş biri olarak empati yapabildiğimi düşünürdüm. Oysa bu tür felaketleri uzaktan empati ile anlamak imkansızmış.

İki haftalık tatilin dönüşünde, pazartesi sabahı pencereden kar yağışını izlemeyi bekliyorduk. Ancak öyle olmadı.

Bulunduğumuz konumlarda sadece dehşete şahitlik edebildik. Evler, apartmanlar, devasa büyüklükteki kamu binaları ve daha sayamadığım bir sürü şey sanki içinde hiç can yokmuşçasına toprak olmuştu.

Boğazlarımızda içtiğimiz suyun  dahi geçişine izin vermeyen çaresizlik düğümü vardı. Sanırım yaşadığım en uzun geceydi.

Sokaklardaki bağırış sesleri, enkaz başında bekleyen ana baba feryatlarından daha mı acıydı bilinmez ama tüm sesleri içine alan ve gecenin karanlığını yoğunlaştıran tek şey, bitmek bilmeyen deprem uğultusuydu.

Canımızı kurtarmaya bile gücümüzün yetmediği o felakette, yaşadığımız dünyanın hiç güvenli bir yer olmadığını anlamıştık. Ve bu hayatımızın anlamını, gayesini, olayları kontrol edebilme duygusunu tamamen buharlaştırıp yok etmişti.

Yoğun bir güven kaybı ve yas duygusu içindeydim. Kaybettiğim arkadaşlarımın, maddiyatı olan eşyalarımın, maneviyatı olan fotoğraflarımın yanı sıra yaşam tarzımın belleğinin anlam kaybımın yasıydı bu.

Şimdilerde ise Nurdağı’nda 21m²lik bir konteynere alışmaya çalışıyorum. Yeni bir hayat kurmak için çabalıyorum. En ufak tıkırtıda korkudan uyuyamadığım geceler oluyor.  Daha bana "kendine güveniyor musun? Yapabilir misin?" demeden geri dön dediler. Depremler hala devam ediyor, eski tadı kalmayan öğretmenlik hayatıma devam etmeye çalışıyorum.

O geceden bu güne hızlı bir geçiş oldu biliyorum.

Sahi unutmuşum, Türkiye unutmak için güzel bir bahçeydi. Yaşadığımız felaketin raf ömrü bu kadarmış demek ki. Keşke insanlara yeniden yaşama dönme gerekçelerine ikna edebilsek, yeni imkanların varlığına inandıran bir ruh uyandırabilseydik, keşke bu kadar zor olmasaydı... En azından raf ömrü o zaman dolsaydı.

Her neyse acı güzel bir öğretmendir. Bizi değiştirir ve bizde olanı açığa çıkartır. Dilerim milletimizin bu derin matemi; içimizdeki empati duygusunu, şefkati, saygıyı ve nezaketi ortaya çıkarır.

Unutmayalım, ders çıkaralım...”

Büşra Yıldız 

6 Haziran 2023 Salı

Rakiplerim Sağ olsun!

Çok yıpranmış olmanıza rağmen bu kadar partinin içinden sıyrılıp nasıl başarı gösterebiliyorsunuz? 

Rakiplerim sağ olsun. Onların sayesinde hep ayaktayım. 

Rakip diyorsun. Onlar seni yenmek için değil mi? Yanlışınız var.

Görüntü öyle. Ama her biri benim için çalıştı.

Yani senin adamın mı?

Tam öyle değil ama sonuç itibariyle öyle de denebilir. 

Biraz açar mısın?

İçlerinde ne uzayıp ne de kısalan en büyükleri var. O kadar karşıma çıktı. Hepsinde yenildi. Bu sefer karşıma kazanacak aday çıkarmaya kalktılar. Haydi çık karşıma dedim. Beni seviyor, bak beni istiyor dedi. Geliyorum deyip çıktı karşıma. İşte o zaman maça bir sıfır önde başladım. Çünkü tam dişime göre. Evire çevire yeniyorum hep. Karşımda hep yenilmesiyle demokrasi oyununa katkısı büyüktür. Karşı olmasam, heykelini dikerim. Zira sayesinde hep ayaktayım.

Bu aday sayesinde mi kazandınız?

Yanında yer alanların da katkısı büyüktü. Her konuştuklarıyla bana çalıştılar. Benden kaçan oyları tekrar bana kovaladılar. Biri yarış boyunca halam dedi durdu. Halasını iknaya uğraştı. Oy birliği olmazsa kriz çıkar dedi. Öbürü milletin gözbebeği gökte havalananlara kafayı taktı. Ayağına dolandı. Bir de seçmeninin bir kısmını sandığa getiremeyiz dedi. Bir diğeri kazanacak aday değilsin deyip önce çekip gitti, ardından geri geldi. En önemlisi de daha dereyi görmeden paçalarını sıvamalarıydı. Miras ve ikbal peşine düştüler. Terör örgütü de söz ve eylemleriyle yanımda idi. Terörle bağını kesmeyenler de hakeza. Ben Allah’tan bir göz istedim. Onlar bana iki göz verdi. Terörle vurdum onları. Terörü gören ağır ekonomik krizi unuttu. Bir diğeri de benden kaçan seçmenin kime gittiğini iyi test ettim. Onları havuzuma aldım. Benden kaçan diğer ortaklar sayesinde bana geri geldi. Onlar ise oy ağırlığı olmayanlarla yola çıktı. Katkı sunamadıkları gibi yük oldular.

Seçime bu şekil girdiniz.

Evet, en zor seçimi rakiplerimin sayesinde bir kez daha kazandım. Onlara kızdığıma bakmayın. Onlara minnettarım. Yanımda olsalardı, bana bu derece katkı sunamazlardı.

Ama efendim, çok çalıştılar. Durmadan dolaştılar.

Doğru, benden fazla koşuşturdular. Benden çok çalıştılar. Ama hepsinin çabası beyhude çaba idi ve bal yapmaz arı gibiydiler. Hepsi bilmeden bana çalıştılar. Kaş yapayım derken göz çıkardılar. Hatta bu yaptıklarına karşı hiç sahaya inmesem olurdu. Çünkü kırdıkları her pot bana oy olarak geri döndü. Bana hiç oy vermeyecek bile kötünün iyisi deyip gelip bana oy verdi. Sayelerinde küllerimden yeniden dirildim. Hasılı bana bir kez daha zirveyi teslim eden bu ezeli rakiplerime minnettarım. Seçme imkanım olsa, yine aynı rakipleri seçerim. Sağ olsunlar, var olsunlar. Allah başımdan eksik etmesin.

Yeni Kabineye Dair

Yapılan yeni seçimlerin ardından iki bakanın dışında kabine de yenilendi. Öncelikle yeni hükümetin ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Yeni hükümet sistemine göre bakanlar çok önemli olmasa da açıklanan listeye dair kanaatim olumlu. Düşünülmüş ve özenle seçilmiş bir liste izlenimi edindim. Kabinenin yeni simalarının çoğunluğu yeni yüzlerden oluşuyor. İçimde başarılı olacaklarına dair kuvvetli bir kanaat var. İş üzerinde bakanları icraatlarıyla görünce daha iyi tanımış olacağım ama onlara dair olumlu izlenimimin doğru çıkması en büyük temennimdir. Çünkü başarılı olmaları ülkenin hayrınadır.

Yeni atanan bakanların çoğunu tanımasam da yüzlerinden devlet adamı ciddiyeti edindim. Hepsinin siyasi bir görüşü var ve iktidardaki parti ile organik ve inorganik bağlarının olmasında bir sakınca yok. Mevcut yeni sistemin bakanları önceki sistemin bakanları gibi değil, dışarıdan atanıyorlar. Siyasetle uğraşmaktan ziyade icraatlarıyla öne çıkmalarında fayda var. Çünkü bu yeni sistemde bakanlar teknokrat işlevi görüyor. Temennim odur ki bir önceki İçişleri Bakanı gibi siyasetin içine dalmazlar. Dillerinden ziyade elleri ve eserleri konuşulur.

Birkaç örnek vermek istersem, İç İşleri Bakanlığına getirilen kişi, bugüne kadar şaibeden uzak başarılı bir valimizdir. Yüzünden devlet adamı ciddiyeti okunuyor. İsabetli bir seçim. Hem başarılı olacağına inanıyorum hem de daha önce tartışmanın odağı haline getirilen bakanlığını şaibelerden uzak tutacağını düşünüyorum. Emniyet, huzur ve güvenden sorumlu bakanlığa sükunet getirecektir.

Devir teslim esnasında bir oh çeken Hazine ve Maliye Bakan’ının yerine atanan Mehmet Şimşek’in de bakanlığına bir ciddiyet getireceğine, müdahale edilmediği takdirde ekonomiye çekidüzen vereceğini düşünüyorum. Sayın Şimşek işini seven, işini yapan, çok konuşmayıp işine yoğunlaşan ve işini genel geçer kurallarla olması gerektiği gibi yapan bir imajı var. Mali disiplinden ödün verilmediği zamanlarda ekonomiye yön vermesi yönüyle toplum ve iş çevreleri yönünden herkesin güvenini kazanmış biri ve çok isabetli bir seçimdir.

Uzun yıllar MİT müsteşarlığının ardından Hakan Fidan’ın da Dış İşleri Bakanlığına atanması olumlu. MİT’te epey tecrübe kazandı ve eskimişti. Yeni göreve getirilmesinde, yer değişikliğinde ve alternatifinin olmasında hayır vardır. Hiç kimse bir yerde uzun soluklu kalmamalıdır.

Kabinenin geneline olumlu bakmakla beraber iki bakanlığa yapılan atamalara dair çekincelerimi dile getirmek istiyorum. Bunlar Çevre ve Şehircilik ile MEB’dir. Bu iki bakanlığa atananlar atandıkları yere yabancı değiller ve tecrübeliler. Atanmaları isabetli olmakla beraber Çevre Bakanlığına atanan Sayın Mehmet Özhaseki ciddiyeti, donanımı ve başarılarıyla sevdiğim bir siyasi olsa da partisine Ankara belediye başkanlığını kaybettiren kişidir. Bir insanın bir başarısızlığından dolayı üzerinin çizilmesi doğru değilse de ben olsam, seçimin ardından onu mahalli idarelerden sorumlu genel başkan yardımcılığına getirmezdim. Aynı şekilde daha önce de yaptığı Çevre Bakanlığına yeniden getirmezdim. Yeni yüzlere imkan verirdim.

Bir diğer kişi de MEB’e atanan Sayın Yusuf Tekin için rezervim var. Sayın Tekin müsteşarlığı döneminde bakanlığı salladı. Yeri geldi bakanını dinlemedi. Tasarruflarıyla mağduriyetler oluşturdu. Bir zaman yaptıklarıyla tartışmaların odağı olan Tekin, umarım yeni tartışmalara zemin hazırlamaz. Bakanlığına huzur ve barış getirir. Alacağı kararlarda yeni mağduriyetlere yol açmaz.