4 Mayıs 2023 Perşembe

Birileri Kaybederse

Birileri kaybederse niçin kaybeder?

Kibrinden, 

Güç zehirlenmesinden ve hubris sendromu yaşamasından, 

İstişareyi, ekip ruhunu bırakıp başına buyruk hareket etmekten,

Beraber ıslandığı yol arkadaşlarını bir bir yanından uzaklaştırmaktan ve yolda bulduklarıyla yola devam etmekten,

Yanından uzaklaşanları ulu orta eleştirmesinden, 

Yanından uzaklaşanları veya uzaklaştırdıklarını nankör ilan etmekten, 

Bir zamanlar yaratılanı severiz, Yaradan'dan ötürü sözünü bırakmasından, 

Ağzının ayarı ve fermuarı olmadığından,

Muhataplarına her türlü hakareti yapmasından,

 Bozuk üslubundan, 

Gece gündüz durmadan konuşmasından, 

Etrafında alternatif bırakmamasından ve alternatifsizliğine oynamasından, 

Tükürdüğü her şeyi yalamasından, 

Sürekli zikzak çizmesinden, 

U dönüşünde sınır tanımamasından, 

En son söyleyeceğini ilk başta söylemesinden, 

Eleştirdiği, ayıpladığı ve kızdığı ne varsa hepsini fazlasıyla yapmasından, 

Lügatimize "af talebi" ve "af talebi kabul edildi" sözcüklerini kazandırmasından, 

Ekonomiyi aldığı noktadan daha kötüye götürmesinden,

Emellerine ulaşmak için dini ve ince kutsal sayılan ne kadar değer varsa, kullanmakta ve istismar etmekte sınır tanımamasından,

Birlikte çalışırken uzaklaşıp giden kim varsa, kazandığı mevkii sayemde edindi mesajı vermekten,

Yanında uzaklaşan ne kadar kişi varsa hepsini kötü görmekten, kendisini sütten çıkmış ak kaşık görmesinden,

Siyasi hayatıma da mal olsa asla yapmayacağım dediği ne varsa hepsini yapmasından,

Seçim ekonomisi uygulamasından,

Kendisini bulunmaz Hint kumaşı görmesinden,

Rakiplerini hor görmesinden,

Her konunun kitabını yazmasından,

Her işten anlarım, en iyi ben bilirim özgüvenine sahip olmasından,

Devletin her türlü imkanını har vurup savurmasından,

İnadından,

Deve gibi kinciliğinden,

Kendisini kurtarıcı görmekten,

Adalet duygusunu yok etmekten, oluşturduğu mağduriyetlerden,

Her şeyi kendisine bağlamaktan,

Mağrurluktan hiç ödün vermemesinden,

Kırıp döktüğü ne varsa hepsini “Allah beni affetsin” şeklinde geçiştirmekten...

Adı Konmamış Kast Sistemi

Bir tarikat şeyhi vefat ediyor, yerine varsa oğlu yoksa damadı geçiyor. 

Siyasi bir genel başkan vefat ediyor, partinin başına oğlu geçiyor. 

Kendisi siyasi yasaklı olduğundan dolayı kurduğu partinin başına eşini getiriyor. 

Bir baba sayısını bilemeyecek kadar kaç dönem milletvekilliği yapıyor, kaç dönem kuralına takıldığı için vekil olamıyor. Bir bakmışsın oğlu seçilecek yerden vekil listesine girivermiş. Artık babasının ardından oğlu Mecliste bizi temsil ediyor. Babadan oğula geçen vekil sayısı da az değil. 

Bir partinin genel başkanı kaç dönem genel başkanlık yaptıktan sonra vefat ediyor. Yerine oğlu genel başkanlık yarışına giriyor. Seçildi ise babanın ardından genel başkanlığa devam ediyor. Seçilemediyse tüm referansları babası olan yeni bir parti kurup partinin başına geçiyor.

Bir baba ya da anne üniversitede akademisyen. Emekli olurken ya da halen çalışırken bir bakmışsın oğlu ya da kızı aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak göreve başlayarak beşik ulemalığı pardon soyad devam ediyor. 

Aynı ailenin biri bir partide vekil adayı, diğeri başka bir partide vekil adayı. 

Soylu ve köklü bir aileden biri, ünlü bir hocanın ailesinden çocuğu veya torunu kaç dönem liste başından vekil seçiliyor. 

Aşiret ağası ya da aşiret çocuğu Mecliste. 

Seçim ve Meclis çalışmasına katılamayacak kadar hasta olmasına rağmen vekil gösterilip Mecliste bizi temsil ediyor. 

İnsanoğlunun gözünü toprak doyurur dedikleri bu olsa gerek. Ki bunları toprak da doyurmuyor. Kendi giderken çocuğunu yerine bırakıp aile silsilesi devam ediyor. 

Görüleceği üzere vekil seçilmede hikmet kriterleri say say bitmiyor. Meclise kapağı bir atan ise Meclisin demirbaşı olup çıkıveriyor. Önemli bir kısmı da vekillikten emekli oluyor. Beşikten mezara vekillik yaparken ölenler de oluyor.

Her ülkede böyle midir, bize has mıdır yoksa normali bu mudur ya da Doğu toplumu olduğumuzdan mıdır, bilinmez ama bana bu fiili durum garip geliyor.

Bazı kişi ve ailelere özgü bu şekil vekil seçme fiili durumunu halkçılık ilkesinin neresine koymak gerekiyor bilmiyorum. Güya bu ülkede herkes eşit ve bu ülkede bir kast sistemi yok. Görünen o ki adı konmamış bir kast sistemi var bu ülkede. Şeyh de aynı aileden, vekillerin önemli bir kısmı da aynı aileden. 

Adına demokrasi, sandık ve seçim dedikleri şey, öyle zannediyorum, belli aileleri sırtımızda taşımak. Şu bir gerçek ki vekillik yapmak, bir partinin başına geçmek, bir tarikatın başına geçmek Anadolu insanının harcı değil. Zira bu yerler belirli soyadına ve belirli ailelere tahsis edilmiş vaziyette. 

Kimin Yaptığına Göre Değişen Tepkilerimiz

Kuytulculara mensup oldukları söylenen bir takım kişilerin, Gaziantep'te bir camide itikafa girmek istemeleri sonucunda, camideki kişilerin polis nezaretinde cami dışına çıkarılmaları görüntülerini hepimiz izledik.

Provokatif eylem peşinde deyip kızanlar ve camide biber gazı kullanır mı diyenler şeklinde toplum ikiye bölündü.

Şunu baştan söyleyeyim, salgın riski dolayısıyla devlet doğru-yanlış bir dizi kısıtlama getirdi. İtikafa girme de bu yasaklardan bir tanesi.

Ben olsam, devletin koyduğu bu yasağı çiğnemezdim.

İtikafa gireceksem evimde veya devletin yasak getirmediği bir yerde itikafa girerdim. Hiç imkan yoksa itikafa girmezdim. Çünkü farz bir ibadet değil.

Ki farz olmasına rağmen bu ülkede iki ay cuma kılınmadı. Haliyle ben de kılmadım.

Camide itikafa girmek isteyen bu kişiler, itikafa girmede ne kadar samimiler, şov mu yapıyorlar, toplumu germeye ve gündem olmaya mı çalışıyorlar? Bunları bilemem. Zira insanların içini bilme imkanım yok.

Gördüğüm kadarıyla yasağa rağmen geçen yıl teravih kılma teşebbüsünde de bulundu aynı grup.

Bunlar kimdir, necidir, amaçları nelerdir, İslami görüşleri nedir bilmiyorum. Bugüne kadar bu grupla dolaylı veya dolaysız bir temasım olmadı.

Basından izlediğim kadarıyla ve ortamı germe görüntüleriyle bu kimselerin görüşlerine yabancı olduğumu söyleyebilirim. Bundan sonra da diğer gruplara olduğu gibi bu gruba bir yakınlığım söz konusu olamaz.

Sözlerimi uzatmadan burada bir soru sormak isterim. Sorum şu: Camiden çıkarma eylemi şimdi değil de 28 Şubat sürecinde veya bir başka iktidar döneminde olsaydı, bugünkü gösterdiğimiz tepkiyi aynı şekil gösterir miydik?

Tepki göstereceksek, kimin yanında yer alırdık? Devletin mi yoksa itikafa girmek isteyenlerin yanında mı olurduk?

Oh, devlet iyi yaptı mı derdik yoksa kafir devlet mi derdik?

Tamam, devlet koyduğu yasağın gereğini yapacak. Buna sözüm olmaz. Ama ne ara devletin, devlet refleksiyle yaptığı her şeyi savunur hale geldik? Bence sorgulanması gereken bu.

Yarın bir başka hükümet, bir şeyleri bahane ederek namazı, camiyi yasaklasa tavrımız nasıl olurdu? 04.05.2021