Ana içeriğe atla

Birileri Kaybederse

Birileri kaybederse niçin kaybeder?

Kibrinden, 

Güç zehirlenmesinden ve hubris sendromu yaşamasından, 

İstişareyi, ekip ruhunu bırakıp başına buyruk hareket etmekten,

Beraber ıslandığı yol arkadaşlarını bir bir yanından uzaklaştırmaktan ve yolda bulduklarıyla yola devam etmekten,

Yanından uzaklaşanları ulu orta eleştirmesinden, 

Yanından uzaklaşanları veya uzaklaştırdıklarını nankör ilan etmekten, 

Bir zamanlar yaratılanı severiz, Yaradan'dan ötürü sözünü bırakmasından, 

Ağzının ayarı ve fermuarı olmadığından,

Muhataplarına her türlü hakareti yapmasından,

 Bozuk üslubundan, 

Gece gündüz durmadan konuşmasından, 

Etrafında alternatif bırakmamasından ve alternatifsizliğine oynamasından, 

Tükürdüğü her şeyi yalamasından, 

Sürekli zikzak çizmesinden, 

U dönüşünde sınır tanımamasından, 

En son söyleyeceğini ilk başta söylemesinden, 

Eleştirdiği, ayıpladığı ve kızdığı ne varsa hepsini fazlasıyla yapmasından, 

Lügatimize "af talebi" ve "af talebi kabul edildi" sözcüklerini kazandırmasından, 

Ekonomiyi aldığı noktadan daha kötüye götürmesinden,

Emellerine ulaşmak için dini ve ince kutsal sayılan ne kadar değer varsa, kullanmakta ve istismar etmekte sınır tanımamasından,

Birlikte çalışırken uzaklaşıp giden kim varsa, kazandığı mevkii sayemde edindi mesajı vermekten,

Yanında uzaklaşan ne kadar kişi varsa hepsini kötü görmekten, kendisini sütten çıkmış ak kaşık görmesinden,

Siyasi hayatıma da mal olsa asla yapmayacağım dediği ne varsa hepsini yapmasından,

Seçim ekonomisi uygulamasından,

Kendisini bulunmaz Hint kumaşı görmesinden,

Rakiplerini hor görmesinden,

Her konunun kitabını yazmasından,

Her işten anlarım, en iyi ben bilirim özgüvenine sahip olmasından,

Devletin her türlü imkanını har vurup savurmasından,

İnadından,

Deve gibi kinciliğinden,

Kendisini kurtarıcı görmekten,

Adalet duygusunu yok etmekten, oluşturduğu mağduriyetlerden,

Her şeyi kendisine bağlamaktan,

Mağrurluktan hiç ödün vermemesinden,

Kırıp döktüğü ne varsa hepsini “Allah beni affetsin” şeklinde geçiştirmekten...

Yorumlar

  1. inşallah sayın hocam. o günleri görmeyi çok istiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kutuplaşmanın had safhada, tarafların birbirinden ülkeyi kurtarma görüntüsü devam ettikçe mevcudu devamı veya değişim ne getirir ne götürür, ömrümüz olursa test etmiş oluruz. Açıkçası bu görüntümüzle çok şey beklemiyorum. Hayırlısı olur inşallah. Bu arada rahatsızlık durumunuzu merak ediyorum.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde