Ana içeriğe atla

Ayıbın Büyüğü

Diyelim ki maddi bir sıkıntıya düştünüz.

Ev alacaksınız, az bir açığınız var.

Araba alacaksınız, biriktirdiğiniz yetmiyor. 

Bu durumda ne yaparsınız?

İlk etapta geniş çevreniz arasından, kendisinde bugünden yarına kullanmayacak parası olan eş, dost ve tanıdıklara durumu utana sıkıla açarsınız. Öyle ya el dost bugünler için var. Bana şu kadar borç verebilirseniz, minnettar kalırım. TL vermek istemezseniz, altın, döviz cinsinden de verebilirsiniz. Şu kadar sürede öderim dersiniz.

Aslında bu şekil verilecek borç, Bakara Süresi 245, Maide Süresi 12, Teğabün Süresi, 17, Hadid Süresi 11 ve 18. ayetlerde karz-ı hasen olarak ifade edilir. Güzel borç anlamına gelir ve Allah'a verilen, Allah için verilen borç demektir. Buraya bir tanesinin anlamını yazmakla yetineceğim: "Kim Allah'a güzel bir borç verirse, Allah da bunu kat kat fazlasıyla öder. Daraltan da genişleten de Allah'tır ve ona döndürüleceksiniz”. (Bakara, 245)

Kendisinde para olduğunu adınız gibi bildiğiniz ne kadar ahbabınız varsa, her birinden eliniz boş döndü. "İmkanım yok, verecek durumum yok, müsait değilim, var ama bana lazım. Şurada kullanacağım. Var ama finans kurumunda. Bir yıllık kar payına yatırdım. Vardı ama senden önce falan geldi, ona verdim. Oğlan evereceğim. Kız çıkaracağım" gibi gerekçe ileri sürdüler.

Burada antrparantez evi, arabası olmasın. Kirada otursun, toplu taşıma kullansın diyeniniz çıkabilir ya da Allah yardımcısı olsun diyebilirsiniz.

Hasılı umduğunuz dağlara karlar yağdı. İhtiyacınızı nasıl gidereceksiniz?

Sıcak bakmıyorsunuz ama geriye şu seçenekler kalır: Ya finans kurumuna gideceksiniz ya da herhangi bir bankaya giderek kredi çekme yoluna gideceksiniz.

Finans kurumlarından para almanın, bankalardan çekilen krediden daha yükseğe geldiğini söyleyenler bilirim. Kişi yüksek demeyip finansı tercih edecek veya daha uygun deyip kredi çekme yoluna gidecek.

Adam bankadan kredi çekerek ihtiyacını giderdi. Kara günde yanımda en iyi dost banka imiş diyecek.

Yine burada bir parantez açayım: Çoğunuz kredi haram. Niye çekti deyip bu kişiyi ayıplamak yoluna gidebilir. Hatta güvenip para istediği eş dostundan böyle diyenler bile çıkabilir. Belki de hatırlı olsun ama iyi yapmamışsın diyecekler.

Ayıplayan çıkabilir, şöyle yapsaydın diyen olabilir.

Konuşan konuşur. Kimsenin ağzını büzemezsin. Yalnız burada bir ayıp varsa, bu ayıp kimin ayıbıdır? Bankadan kredi çekenin mi? Ona borç vermeyen dostlarının mı?

Bence bir ayıp varsa, bunun hiç lamı cimi yoktur, bu ayıbın büyüğü, elinde kısa vadede kullanmayacağı parası olduğu halde bu darda kalmışa borç vermeyen daha doğrusu Allah’a borç vermeyen eş ve dostunundur.

Anlattığım bu olayı hayatın diğer alanlarına uygulayabiliriz. Umut beklediğin, beklentiye girdiğin, bu yapar dediğin ne kadar kişi varsa, bunlar ağzına yüzüne bulaştırmışsa, içine sinmese de mecburen başka alternatiflere yöneleceksin. Alternatife yöneldiğin zaman kimsenin seni ayıplamaya yüzü olmaz. Çünkü ayıplayacaklar, ayıplamadan önce kendilerine baksınlar. Bir işi düzgün yaptıkları halde mi alternatife yöneldiler ya da düzgün yapmadıkları için mi alternatife yöneldiler? Durum ilki ise alternatife yönelenler ayıp etmiştir. Yok, ikinci ise bu ayıp size yeter de artar bile. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde