Ana içeriğe atla

Korku Siyaseti

Görüyorum ki yapıp ettiklerinden ve yapamadıklarından dolayı zayıf düştünüz. Böyle giderse bugüne kadar görmediğiniz bir yenilgiyi tadacaksınız gibi sanki. En azından anketler böyle söylüyor. Buna rağmen bir rahatlık var sizde. Bunu nasıl açıklarsanız?

Rahat olmaya rahatım. Görüntüye aldanma. Ne yapıp ne edip yine kazanacağım. Ben yenileceğim bir maça girmem.

Nasıl yapacaksınız bunu?

Halihazırda kazanacak kadar olmasa da en yüksek destek bana. Ne yapıp etsem de bu destek azalmıyor. Kemikleşmiş iyice. Elimde değil. Seviyorlar beni. Ekmeklerini ellerinden alsam bile bana ses çıkarmıyorlar. Kovsan bile uzaklaşmıyorlar benden. Bu kemikleşmiş oyun üzerine bazı hamleler yapacağım ki geri kalan desteği kararsızlardan tamamlayacağım. 

Nasıl hamleler bunlar?

Bir defa rakiplerim üzerinden korkular yayacağım. Bunu o kadar söyleyeceğim ki buna ben bile inanacağım. Bu korku onlara yeter de artar bile.

Mesela?

PKK, FETÖ diyeceğim. Bunların ardında terör örgütleri var diyeceğim. Ülkenin bekası tehlikede diyeceğim. Onlar istedikleri kadar yok böyle bir şey diyecekler ve daima savunmada kalacaklar. Unutma ki hep savunmada kalan yıpranır, yerinde sayar, daha fazla efor sarf eder ama ileri çıkamaz. Benim söylemime bilinen bazı FETÖ'cü ve PKK' lilerin de söylemini servis ederim. Bunun önünde kim durabilir?

Ama efendim bu bahsettiğiniz terör örgütleriyle de bir zamanlar sizler de içli dışlı oldunuz. Buna ne diyeceksiniz?

Benimki başka. Üstelik benimki bir devlet görüşmesiydi. Devlet yaptı bunu. Ben yapmadım. Sadece seyrettim. Onlarınki farklı. 

Ama siz ne istedilerse verdim dediniz. 

Evet dedim ama bunun bedelini ödedim. 

Nasıl?

Allah beni affetsin dedim ya. Daha ne diyeyim? Canımı mı vereyim?

Peki, bu saldığın korku yetecek mi?

Yeter de artar bile. Destek bana oluk oluk akar. Çünkü korkunun ecele faydası olmadığı gibi tedavisi de yok. Açamadığın kapıları bile açarsın.

Başka?

Bu korku siyaseti yeterli olmakla beraber başka yolları da deneyeceğim.

Nedir onlar?

Onu da verme üzerine kuracağım.

Vereceğim derken?

Buna ben verme siyaseti diyorum. Onu da bir ara anlatayım. Yeter ki siz beni izlemeye devam edin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde