Bir önceki
görüşmemizde korku siyasetinin ardından verme siyaseti yapacağım demiştiniz.
Açar mısınız?
Açayım açmasına da
şu korku siyasetinin üzerine birkaç şey daha ekleyeyim. Çünkü korkunun
açamayacağı kapı yoktur.
Lütfen!
Terör korkusunun
yanında dış güçler diyeceğim. Bunlar bana darbe yapacaklar diyeceğim. Dışarıdan
emir alıyorlar diyeceğim.
Ama efendim,
halihazırda bir darbe tehlikesi yok. Bu neyin darbesi?
Buna siyasi darbe
diyorum.
Ama efendim, bu
takvimi açıklayan, haydin yarışalım diyen sizsiniz. Kim inanır buna.
Öyle deme. Kendimin
bile şaşırdığı bir ikna kabiliyetim var.
Başka?
Bunların derdi benim
diyeceğim. Bunlar bu ülkenin gelişmesini istemiyor diyeceğim. Bunlar terör
üyelerini affedecekler, liderlerini salacaklar diyeceğim.
Ama böyle bir şey
olmaz ki. Bunun bir gerçekliği yok. Sonra kim cesaret eder buna?
Olur veya olmaz,
cesaret ederler veya etmezler. Ayrıca ben işin gerçekliğinden değilim. Benim
değişmez tek gerçekliğim var. O da algıdır. Zira algı olgudan ve gerçeklikten
daha etkilidir.
Neyse, verme siyasetine
geçelim.
Kim, ne isterse onu vereceğim.
Seçim ekonomisi mi uygulayacaksınız?
Öyle olsa da ben bunu
vatandaşım bunu hak ediyor diye lanse edeceğim.
Ama ülkenin durumu belli.
Olmayan şeyleri nasıl vereceksiniz?
Bu bir yarıştır. Yarışta
her şey mubahtır. Evet olmayanı da vereceğim. Hatta onlar ne verirse, ben üç fazlasını
vereceğim.
Ülkenin yarınlarını yok
etmek ve zora sokmak değil mi bu?
Hiç umurumda değil. Ben
gittikten sonra ne işe yarar.
Başka?
Bir de gösterme siyaseti
uygulayacağım.
Bu ne demek?
Onu da bir ara anlatayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder