Ana içeriğe atla

Gösterme Siyaseti

Gösterme siyaseti derken?

Yapıp ettiğim ne varsa, bu ister tüzel kişiliğe ait olsun ister özel sektöre ait olsun, tüm bunları cümle alemin beynine ve zihnine işleyecek şekilde göstereceğim.

Bunu nasıl yapacaksın?

Açılış bahanesiyle mitingler yapacağım. Tüm kanallar konuşmamı verecek. Miting alanını lebalep dolu olduğu zihinlere nakşedilecek. Miting alanına bedava otobüsler insanımızı çekecek. Miting alanı doluncaya kadar miting saatini geciktireceğim. Gerekirse miting alanını küçülttüreceğim. İmal edip üretilen ne varsa hepsinin miting meydanında açılışını yapacağım. Bunu yaparken görsellerle ekranları süsleyeceğim. Bir açılıştan diğerine durmadan kurdele kestireceğim. Kurdele kesenlere kestikleri makasları hediye edeceğim.

Başka?

Her açılışı yapılanı bir müddet bedava hizmete sunacağım. Bedava önemli. Zira baldan tatlıdır. Bizim insanımız bunu pek sever hatta bayılır. Hep seçim olsa, bunu baba oğluna vermez bu devirde der. 

Başka? 

Her mitingde bir müjde vereceğim.

Bu kadar müjde ne arar?

Bende müjde bitmez. 

Aslı var mı bunların?

Var veya yok. Ama müjde, müjdedir. Ayrıca her müjde insanımızı umutlandırır ve gururlandırır. Sonra sevindirmek sevaptır. Var deriz. Varsa işte deriz. Yoksa üzerine yatarız, bir daha sesimizi çıkarmayız. Sonunda ölüm yok ya.

Hepsi bu kadar mı?

Bu kadar olur mu? Zira bende gösterme ve müjde bitmez. Yapılan bir şeyi görsün o gözleriniz dercesine il il, ilçe ilçe görücüye çıkarırım. Vatandaş, böylesi görülmedi daha önce diyecek. Akın akın icadımı görecek. Hatta bu anı ölümsüzleştirmek için insanlar bu ürünün önünde hatıra fotoğrafı çektirecek. İnsanlar uçtuk, kaçtık, kim tutar bundan sonra bizi diyecek.

Bu görücüye çıkardığınızı siz mi yaptınız?

Ben veya başkası, ne fark eder? Hepsi benim pardon bu ülkenin değil mi?

Başka ne yapacaksınız? 

Bu kadar gösteri yeter. Biraz da çelişki siyaseti yaparım. 

O ne demek? 

Onu da sonra anlatırım. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde