Ana içeriğe atla

Kimin Yaptığına Göre Değişen Tepkilerimiz

Kuytulculara mensup oldukları söylenen bir takım kişilerin, Gaziantep'te bir camide itikafa girmek istemeleri sonucunda, camideki kişilerin polis nezaretinde cami dışına çıkarılmaları görüntülerini hepimiz izledik.

Provokatif eylem peşinde deyip kızanlar ve camide biber gazı kullanır mı diyenler şeklinde toplum ikiye bölündü.

Şunu baştan söyleyeyim, salgın riski dolayısıyla devlet doğru-yanlış bir dizi kısıtlama getirdi. İtikafa girme de bu yasaklardan bir tanesi.

Ben olsam, devletin koyduğu bu yasağı çiğnemezdim.

İtikafa gireceksem evimde veya devletin yasak getirmediği bir yerde itikafa girerdim. Hiç imkan yoksa itikafa girmezdim. Çünkü farz bir ibadet değil.

Ki farz olmasına rağmen bu ülkede iki ay cuma kılınmadı. Haliyle ben de kılmadım.

Camide itikafa girmek isteyen bu kişiler, itikafa girmede ne kadar samimiler, şov mu yapıyorlar, toplumu germeye ve gündem olmaya mı çalışıyorlar? Bunları bilemem. Zira insanların içini bilme imkanım yok.

Gördüğüm kadarıyla yasağa rağmen geçen yıl teravih kılma teşebbüsünde de bulundu aynı grup.

Bunlar kimdir, necidir, amaçları nelerdir, İslami görüşleri nedir bilmiyorum. Bugüne kadar bu grupla dolaylı veya dolaysız bir temasım olmadı.

Basından izlediğim kadarıyla ve ortamı germe görüntüleriyle bu kimselerin görüşlerine yabancı olduğumu söyleyebilirim. Bundan sonra da diğer gruplara olduğu gibi bu gruba bir yakınlığım söz konusu olamaz.

Sözlerimi uzatmadan burada bir soru sormak isterim. Sorum şu: Camiden çıkarma eylemi şimdi değil de 28 Şubat sürecinde veya bir başka iktidar döneminde olsaydı, bugünkü gösterdiğimiz tepkiyi aynı şekil gösterir miydik?

Tepki göstereceksek, kimin yanında yer alırdık? Devletin mi yoksa itikafa girmek isteyenlerin yanında mı olurduk?

Oh, devlet iyi yaptı mı derdik yoksa kafir devlet mi derdik?

Tamam, devlet koyduğu yasağın gereğini yapacak. Buna sözüm olmaz. Ama ne ara devletin, devlet refleksiyle yaptığı her şeyi savunur hale geldik? Bence sorgulanması gereken bu.

Yarın bir başka hükümet, bir şeyleri bahane ederek namazı, camiyi yasaklasa tavrımız nasıl olurdu? 04.05.2021

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde