Sandığa gidip oy vermek
bir vatandaşlık görevidir. Dini bir vecibe değil. Ülkenin beş yıllığına
yönetimine en uygun adayı seçmekten ibarettir.
Seçim zamanı geldiğinde seçmen
ülkeyi en iyi yöneteceğine inandığı Cumhurbaşkanı adayına, kendisini en iyi temsil
edeceğine inandığı vekil listesine, şehrini en iyi yöneteceği belediye başkanına
oyunu verir.
Oy verirken seçmen değişik
sebeplerle oyunu kullanır. Oyunu kullanırken adayları gözünün önüne getirir. Ölçer,
artar. Şu daha iyi yapar diyerek tercih mührüne basar.
Sonuçta bizim istediğimiz
veya istemediğimiz değil, seçmenin çoğunluğunun kararı ne ise ülkeyi o yönetir,
Mecliste o parti çoğunluğu elde eder, şehri de seçilen başkan yönetir.
Yönetim ve temsilden vatandaş
memnun ise sandıkta tekrar devam der. Gidişat ve yönetimden memnun değilse tercihini
değiştirir. Bir başkasını getirir. Yani seçtiklerimiz ebet müddet yönetim ve
temsilde söz sahibi olmaz. Demokrasinin iyi yönü de budur.
Seçimler ve ülke yönetimi
önemli olsa da her seçimi ölüm kalım savaşına getirmek, farklı anlamlar yüklemek,
seçimi kazanmak için har vurup savunmak, son kurşunu atmak, absürt vaatlerde bulunmak,
yapacaklarından ziyade seçmeni başkasıyla korkutmak demokratik yarışa sığmaz. Seçimi
kazanmak ebeden ihya olmak ya da ebeden yok olmak değildir. Dünyanın sonu hiç değildir.
Asıl olan seviyeli ve centilmen bir propaganda dönemi geçirmektir. Seçimden sonra
yüzüne bakamayacağın şeyleri rakiplere söylememektir. Kazanmak için her yolu mubah
görmek tasvip edilecek bir durum değildir. Acizane her seçimin, kimsenin kimseyi
kırıp dökmeden iyi olanın kazanacağı bir fazilet ve erdem yarışı olmasını temenni
ederim.
Yukarıda seçimle ilgili bir
vatandaşlık görevidir, dini bir vecibe değildir dedim. Burayı biraz açmak istiyorum.
Seçimler dini bir vecibe olmadığı gibi dinin kendisi de değildir. Aynı şekilde herkesin
ortak değeri olan dini, milli ve manevi değerleri seçimlerde siyasilerin malzeme
yapması, dini silah olarak kullanması edebe, örfe, dine ve siyasetin genel geçer
kurallarına aykırıdır. Dini ve dince kutsal değerleri istismar etmektir.
Aynı
şekilde dini referans alıp siyasette dini argümanları kullananlara oy vermek dini
bir gerekliliktir, aksi vebaldir şeklinde seçmene manevi baskı uygulamak, siyasi
rakipleri dine mesafeli şeklinde lanse etmek hiç yakışık almaz. Kimse unutmasın
ki camiye imam ve müezzin, şehre müftü, ülkeye Diyanet İşleri Başkanı seçmiyoruz.
Böyle olsa buralara yaşantısıyla en uygun din görevlilerini seçmek gerek. Seçeceğimiz
kişi ya da kişiler ülkeyi, şehri yönetecekler. Ehil olsun varsın ateist olsun. Çünkü herkesin dini, inancı kendisine aittir.
Din
veya zihniyetimize uygun ya da yakın insanlar eşitler arasında tercih sebebi olabilir.
Ehliyet ve liyakat yönünden iki aday eşit ise o zaman dersin ki kafa yapıma ve zihniyetime
uygun olana oy vereyim dersin.
Bu
konuda Hz Muhammed’in hayatında örneklere rastlarız. Hicret esnasında kendisini
Medine’ye en kestirme ve tehlikesiz şekilde götürecek kılavuz seçiminde Abdullah
b. Uraykıt isimli birini seçiyor. İlgili kişi Peygamberimizin mücadele ettiği şirk
toplumunun bir ferdi. Mekke’de Medine yolunu bilecek Müslüman yok muydu? Vardır
elbet. Peygamber bunu seçiyor. Niçin? Çünkü yolu en iyi o biliyor. En ehli bu. Bu
örnekte görüldüğü gibi peygamberimiz Müslümanla iş yapayım, gerekirse öleyim dememiştir.
Aynı
şekilde Taif dönüşü Mekke’ye girebilmek için Mutim b. Adiy isimli bir müşriğe haber
göndererek himayesine almasını istiyor. O da gelip peygamberi himayesine alıyor.
Mekke’de himayesini isteyecek güçlü Müslüman yok muydu? Vardı elbet. Ama peygamberimiz
müşriklere karşı kendisini koruyacak Mutim’i tercih ediyor. Demek ki en uygunu
o idi.
Yine
25 yaşlarında bir genç iken Hılfül Fudül adı verilen Erdemliler anlaşmasına imza
atıyor. Bu anlaşmaya göre Mekke’ye dışarıdan gelenlerin yeme, içme, barınma ve korunması
hedeflenmekteydi. Peygamberin imza attığı bu anlaşmanın diğer muhatapları müşrik
idi. Peygamber bundan hiç gocunmadı. Peygamberlik döneminde bile bugün olsa yine
imza atardım dediği anlaşma, bir nevi şehrin yönetimi ve şehre sahip çıkmak idi.
Hasılı
seçmen kimi ülkeyi daha iyi yöneteceğine kani olmuşsa gidip ona oyunu vermesinin
önünde dini bir engel ve vebal yoktur. Aksine ehline vermemek vebaldir. Yine bu
ülkede oy vermek şirktir diyenler de var. Bunun da dini bir delili yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder