1 Mayıs 2023 Pazartesi

Göz Bebeğimiz Yerli ve Milli Üretim

Mili araba TOGG'un yapılıp sınırlı sayıda da olsa piyasaya sürülmesi, 

Teknofest etkinlik ve yarışmalarının yapılması, 

Her seviyeden öğrencilerin bu yarışmalara katılması, 

Savunma sanayii alanında son yıllardaki gelişmeler, 

Liseyi derece ile bitiren gençlerin eskiye oranla mühendislik bölümlerini tercih etmesi, 

Mühendis gençlerin savunma sanayii alanında istihdam edilmesi ve her mühendislikte okumakta olan gençlerin buralarda çalışırım umudunu taşıması, bu gençlerin boşta kalırım endişesi taşımaması,

Türkiye'nin övünç duyması gereken ve göğsünü kabartan olumlu gelişmelerdir. Çünkü Türkiye’nin gelişmesi mühendislik alanındaki gelişmelere ve bu alana başarılı gençlerin yönelmesiyle olacaktır.

Teknoloji alanındaki bu gelişmeler artarak devam etmelidir. Bu alanda üretim yapmak isteyen ciddi her türlü müteşebbis, düşüncesi ne olursa olsun, desteklenmeli, maddi ve manevi destek verilmelidir. Köstek olunmamalıdır. Birileri ön plana çıkarılıp diğerleri geri plana itilmemelidir. Köstek olmaya kalkan olursa, vatana ihanetle eş değer görülmelidir.

Teknoloji alanında yapılacak her türlü girişim ve yerli üretim teşvik edilmeli, bürokratik engeller konmamalı. Hatta bürokratik muameleler kolaylaştırılmalıdır.

Marka olmaya yüz tutmuş, kendisini ispatlamış firmalar göz bebeğimiz gibi korunup kollanmalı.

Ülke yöneten ve ülke yönetimine talip partiler bu tür firmaları ziyaret ederek yapılan çalışma ve hedefler hakkında brifing almalı. Firmalarla ilgili tüm kamuoyu bilecek şekilde destek açıklaması yapmalı.

Bazı firmaları geri plana itecek, bazılarını ön plana çıkaracak ve sahiplenecek söz ve eylemlerden siyasilerimiz kaçınmalıdır.

Hiçbir firma iktidarla, iktidar da firma ile kendini özdeşleştirmemeli.

Hiçbir firma kendini öz veya üvey evlat hissetmemeli.

Firmalar iktidar ve muhalefetin ne yanında yer almalı ne de karşısında olmalı. Kısaca siyaset yapmamalı. Siyasilere malzeme olmamalı. Her türlü tartışmalardan uzak kalmalı. Tamamen kendilerini işlerine vermeli, işlerini ibadet aşkı ile yapmalı.

Bu alanda çalışan hiçbir firma, bir iktidar değişiminde çalışmalarına çomak sokulacak endişesi taşımamalıdır. Aynı şekilde bir iktidar değişiminde ihya olacağım hayali görmemelidir. Bu mesele milli bir mesele kabul edilmelidir. Unutmayalım ki siyasiler bugün var, yarın yoklar. Ama firmalar bu ülke durdukça var olacaktır. 

Firmalarımıza bakış açımız bir annenin evladına gösterdiği sevgi gibi olmamalı. Biliyorsunuz, anneler çocuklarına olan sevgisini açık ederler hatta şımartırlar. Annesinin kendisini çok sevdiğini gören veya hisseden çocuk bunu zamanla kötüye kullanabilir. Firmalara bakış açımız bir babanın gösterdiği sevgi gibi olmalıdır. Biliyorsunuz, babalar da en az anneler kadar çocuklarını severler. Bu sevgilerini çocuk hissetse de babalar pek belli etmezler.

Annenin sevgisinden mesafeler aradan kalkarken babanın sevgisinde hep mesafe vardır. Anne-çocuk arasında zamanla bu sevgi senli benliye dönerken babaların sevgisi saygıya dayalı bir sevgi ya da korkuya dayalı bir sevgi üzerine devam eder. Anneler çocuğunun bir dediğini iki etmez, saçını süpürge ederken babalar zaman zaman hayır demeyi bilir. Bu aşırı sevgi sebebiyledir ki anneler zamanla çocuğuna söz dinletemez noktaya gelebiliyor ve bu durumu babasına söylemekle çocuğunu terbiye etmeye çalışabiliyor.

Hasılı geleceğimiz ve göz bebeğimiz firmalara bir anne sevgisiyle bakmaktan ziyade bir baba sevgisiyle bakmayı bilelim. Sonunda kazanan tüm aile, tüm ülke olur. Unutmayalım ki bu ülkenin geleceği mühendisliktedir, bu alana dair üretimdedir. 

Milliyetçilik Yarışı

Siyasilerin her seçim öncesi milli ve manevi değerlerin yanında bir de milliyetçilik damarları kabarır. Ezan, bayrak, terör, beka alır başını gider. Milliyetçilikte yarışırlar. Birbirlerini az milliyetçi veya terör destekçisi olarak lanse ederler. Sen yaptın iyiydi de ben yapınca mı kötü oluyor derler.

Konuşmalarını dinleyince bir vatan sevdalısı ile karşı karşıya olduğumuz zehabına kapılmamak mümkün değil. Bunca vatansever ve vatanını can siparane savunanlar arasında bu ülke emin ellerde ve batmaz diyorsun. Haliyle gözlerimiz yaşarıyor. Yalnız varan sevdalılığı ve vatana hizmet sözlerini yan yana koysak, bu ülke hizmete doyduğu gibi çözülmedik hiçbir sorunu kalmaz ve uçardı. 

Kimsenin iç halini bilmem, kimseyi de bir samimiyet testine tabi tutma gibi bir niyetim yok. Yalnız benim bildiğim ve istediğim milliyetçilik;

Sözde değil, özde olmalı.

Slogana dayalı, içi boş hamasetten ibaret olmamalı. 

Irk bazında ırkı yücelten kuru bir sevgi olmamalı. 

Kimin elinden ne geliyorsa, işini düzgün yapmalı. 

İşini aksatmamalı ve savsaklamamalı.

Devletin imkanlarını yetim malı ve emanet bilmeli, har vurup harman savurmamalı, kendine ve yandaşlarına peşkeş çekmemeli.

Ülkenin maddi ve manevi yönden kalkınmasını sağlamak amacıyla bir katma değer üreten bireyler olmalı. 

Teröre destek vermemeli. 

Teröre destek verenleri ve teröre imza atanları polisiye tedbirlerle sürdürmeyi marifet saymamalı. Kökten çözüm için her yolu denemeli. Terörün dış desteğini kesmek için iyi bir diplomasi yürütmeli. 

Terörü besleyen kaynakları kesecek tedbirler almalı. 

Akşam sabah bölünme korkusu yaşamamalı. Tabiat boşluk kabul etmez misali, terörü üreten etmenleri yok etmeli. 

Terörle mücadele ederken belli bir bölgeyi potansiyel terör destekçisi görmemeli. Teröristle vatandaşın arasına duvarlar örmeli. 

Söz konusu vatansa, gerisi teferruat deyip gerekirse kızılcık şerbeti içmeli, siyasi hayatına mal olsa dahi her yolu denemekten ödün vermemeli. 

Terör siyaseti yapmamalı. Algılarla değil, olgularla hareket etmeli. 

Birilerinin üzerine çamur atmamalı, onları üç beş oy uğruna günah keçisi ilan etmemeli. 

Ülkeyi sevme konusunda hiç kimse diğerinden bu ülkeyi daha fazla daha az seviyor değildir. Hiç kimse birilerini ötekileştirirken kendisini vatan sevdalısı göstermemeli.

Milliyetçilik dışlamak, suçlamak değil, birleştirici olmaktır. Birleştirici dil kullanmaktır. Birileri teröre destek konusunda suçlanacaksa, ilk taşı en masumumuz atmalı. Dün üzümü çifter çifter yiyenler, bugün rakiplerini üzümü çift yeme konusunda suçlamaya kalkmamalı. Bunları isnat ederken herkes önce aynaya bakmalı. Bu konuda kimse milleti keriz yerine koymamalı. 

Terör, terörist ve terör destekçileri lanetlenecekse her türlü terör lanetlenmeli, benim terör masum, senin terör amasum denmemeli. Zira terör terördür ve terörün dini, yakın ve uzak olanı ve masum olanı olamaz. 

Her eleştiri yapan FETÖ'cü ve FETÖ ağzıyla konuşuyor olmaz. 

Ülke yönetimine talip hiçbir parti terörist olmaz, terör destekçisi olmaz, olamaz, olmamalı. Kim yeltenirse karşısında milleti görmeli. 

Görevini bihakkın yerine getirmeye çalışan herkes bu ülkeyi seviyor, sevmeli ve sevmek zorundadır.

Esas milliyetçilik terörden her seçimde ekmek yiyen değil, terörü kökten çözme iradesi göstermektir.

Lütfen algı oluşturmaya yönelik terör siyasetini bırakıp sadede gelelim. Birbirimize milliyetçilik yarışı yapmayalım.

İsim Vermede Özen

Anne babanın bir görevi de çocuğuna güzel bir isim vermesidir. Ebeveyn, çocuğuna her ismi vermede hürdür. Buna kimsenin diyeceği de yoktur. Bu hak anne ve babanın olsa da isim konusunda düşüncelerimi serdetmek isterim:

İsim verilirken;

Kısa ve telaffuzu kolay isimler tercih edilmeli, uzun ve hitabı zor isimlerden kaçınılmalı.

Anlamı güzel olmalı,

Çok yaygın olmayan isimler tercih edilmeli. Çok farklı olacak diye uçuk kaçık ve garip isimlerden uzak durmalı. 

İsim verme hakkını anne ve babaya bırakmalı. Büyükbaba ve büyük anneler, anne ve babaya ait bu hakkı gasp yoluna gitmemeli.

Büyükbaba veya büyükanne kendi isimlerinin verilmesi konusunda beklentiye girmemeli. Çocukları vermek istese bile karşı çıkmalı. Çünkü isim, kişinin hayatı boyunca taşıyacağı alametifarikasıdır. Dededen veya ebeden toruna, miras yoluyla gelen aynı isim olmamalı. Gören de isim kıtlığı var sanır. Öyle isim seçilmeli ki bir yerde seslenildiği zaman hangimize sesleniyor diye üç beş kişi birden dönüp bakmamalı ya da bir mecliste ismi geçince hangisi denmemeli. Kimin kastedildiği açıklamaya gerek kalmadan anlaşılmalı. 

Dede ve babaannenin gönlü olsun diye büyüklerin isminin yanına bir isim daha ekleyerek ikinci isim vermekten anne babalar özellikle kaçınmalı. Çift isim konacaksa da iki isim birden söylenen, birbirine uyumlu isimleri tercih etmek gerek.

Şu bir gerçek ki çoğu çift isimlerin biri kullanılıyor, diğeri kullanılmıyor.

Kullanılmadığını televizyonlardaki yarışma programlarına katılan yarışmacılardan bazılarının çift isimli olduğunu telaffuz eden sunucunun hangi ismi tercih ediyorsun sorusuna, yarışmacının şunu dediğini hepimiz biliyoruz. İkisi birlikte kullanılmayacaksa, çocuk ikisinden birini tercih etmek durumunda kalıyorsa, hatta ismin bir tanesinden özellikle dede veya babaannesinin klasik ismini kullanmaktan nefret ediyorsa, bu iki ismi çocuğa niye yük ediyoruz, değil mi?

Hele kız çocuklarına çift isim vermekten kaçınmak gerek. Çünkü kızlar evlenince, bazıları kendi kızlık soyadını da ekletiyor. Kocasının soyadı ile birlikte dört isimli kocaman bir isim olup çıkıveriyor. Öyle isimler görüyoruz ki kişi adını soyadını telaffuz ederken arada nefes almak durumunda kalabiliyor. Hasılı çift ve uzun isim çocuğun hayatı boyunca taşıyacağı, üzerinde bir yüktür. Bu çocuğa yazık değil mi?

İsim verirken dikkat edeceğimiz bir diğer husus, yanlış yazmaya müsait veya tereddüt edilen isimlerden kaçınmak gerek. Mesela sonu b, c, d ve g ile biten isimleri vermemek gerek. Çünkü kelime sonundaki bu harfler Türkçemizde p, ç, t ve ğ’ye dönüşüyor. Sonu d mi yoksa t mi demeye gerek yok.

Bir diğer hassasiyet de çocuğa sevdiğimiz bir siyasinin, bir ünlünün veya şeyhin ismini de vermekten kaçınmak gerek. Belki çocuğumuz büyüyünce ad aldığı o kişinin görüşüne zıt biri olacak. Çocuk niye bu ismi taşımak zorunda kaldın, öyle değil mi?