Ana içeriğe atla

İsim Vermede Özen

Anne babanın bir görevi de çocuğuna güzel bir isim vermesidir. Ebeveyn, çocuğuna her ismi vermede hürdür. Buna kimsenin diyeceği de yoktur. Bu hak anne ve babanın olsa da isim konusunda düşüncelerimi serdetmek isterim:

İsim verilirken;

Kısa ve telaffuzu kolay isimler tercih edilmeli, uzun ve hitabı zor isimlerden kaçınılmalı.

Anlamı güzel olmalı,

Çok yaygın olmayan isimler tercih edilmeli. Çok farklı olacak diye uçuk kaçık ve garip isimlerden uzak durmalı. 

İsim verme hakkını anne ve babaya bırakmalı. Büyükbaba ve büyük anneler, anne ve babaya ait bu hakkı gasp yoluna gitmemeli.

Büyükbaba veya büyükanne kendi isimlerinin verilmesi konusunda beklentiye girmemeli. Çocukları vermek istese bile karşı çıkmalı. Çünkü isim, kişinin hayatı boyunca taşıyacağı alametifarikasıdır. Dededen veya ebeden toruna, miras yoluyla gelen aynı isim olmamalı. Gören de isim kıtlığı var sanır. Öyle isim seçilmeli ki bir yerde seslenildiği zaman hangimize sesleniyor diye üç beş kişi birden dönüp bakmamalı ya da bir mecliste ismi geçince hangisi denmemeli. Kimin kastedildiği açıklamaya gerek kalmadan anlaşılmalı. 

Dede ve babaannenin gönlü olsun diye büyüklerin isminin yanına bir isim daha ekleyerek ikinci isim vermekten anne babalar özellikle kaçınmalı. Çift isim konacaksa da iki isim birden söylenen, birbirine uyumlu isimleri tercih etmek gerek.

Şu bir gerçek ki çoğu çift isimlerin biri kullanılıyor, diğeri kullanılmıyor.

Kullanılmadığını televizyonlardaki yarışma programlarına katılan yarışmacılardan bazılarının çift isimli olduğunu telaffuz eden sunucunun hangi ismi tercih ediyorsun sorusuna, yarışmacının şunu dediğini hepimiz biliyoruz. İkisi birlikte kullanılmayacaksa, çocuk ikisinden birini tercih etmek durumunda kalıyorsa, hatta ismin bir tanesinden özellikle dede veya babaannesinin klasik ismini kullanmaktan nefret ediyorsa, bu iki ismi çocuğa niye yük ediyoruz, değil mi?

Hele kız çocuklarına çift isim vermekten kaçınmak gerek. Çünkü kızlar evlenince, bazıları kendi kızlık soyadını da ekletiyor. Kocasının soyadı ile birlikte dört isimli kocaman bir isim olup çıkıveriyor. Öyle isimler görüyoruz ki kişi adını soyadını telaffuz ederken arada nefes almak durumunda kalabiliyor. Hasılı çift ve uzun isim çocuğun hayatı boyunca taşıyacağı, üzerinde bir yüktür. Bu çocuğa yazık değil mi?

İsim verirken dikkat edeceğimiz bir diğer husus, yanlış yazmaya müsait veya tereddüt edilen isimlerden kaçınmak gerek. Mesela sonu b, c, d ve g ile biten isimleri vermemek gerek. Çünkü kelime sonundaki bu harfler Türkçemizde p, ç, t ve ğ’ye dönüşüyor. Sonu d mi yoksa t mi demeye gerek yok.

Bir diğer hassasiyet de çocuğa sevdiğimiz bir siyasinin, bir ünlünün veya şeyhin ismini de vermekten kaçınmak gerek. Belki çocuğumuz büyüyünce ad aldığı o kişinin görüşüne zıt biri olacak. Çocuk niye bu ismi taşımak zorunda kaldın, öyle değil mi?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde