Ana içeriğe atla

Milliyetçilik Yarışı

Siyasilerin her seçim öncesi milli ve manevi değerlerin yanında bir de milliyetçilik damarları kabarır. Ezan, bayrak, terör, beka alır başını gider. Milliyetçilikte yarışırlar. Birbirlerini az milliyetçi veya terör destekçisi olarak lanse ederler. Sen yaptın iyiydi de ben yapınca mı kötü oluyor derler.

Konuşmalarını dinleyince bir vatan sevdalısı ile karşı karşıya olduğumuz zehabına kapılmamak mümkün değil. Bunca vatansever ve vatanını can siparane savunanlar arasında bu ülke emin ellerde ve batmaz diyorsun. Haliyle gözlerimiz yaşarıyor. Yalnız varan sevdalılığı ve vatana hizmet sözlerini yan yana koysak, bu ülke hizmete doyduğu gibi çözülmedik hiçbir sorunu kalmaz ve uçardı. 

Kimsenin iç halini bilmem, kimseyi de bir samimiyet testine tabi tutma gibi bir niyetim yok. Yalnız benim bildiğim ve istediğim milliyetçilik;

Sözde değil, özde olmalı.

Slogana dayalı, içi boş hamasetten ibaret olmamalı. 

Irk bazında ırkı yücelten kuru bir sevgi olmamalı. 

Kimin elinden ne geliyorsa, işini düzgün yapmalı. 

İşini aksatmamalı ve savsaklamamalı.

Devletin imkanlarını yetim malı ve emanet bilmeli, har vurup harman savurmamalı, kendine ve yandaşlarına peşkeş çekmemeli.

Ülkenin maddi ve manevi yönden kalkınmasını sağlamak amacıyla bir katma değer üreten bireyler olmalı. 

Teröre destek vermemeli. 

Teröre destek verenleri ve teröre imza atanları polisiye tedbirlerle sürdürmeyi marifet saymamalı. Kökten çözüm için her yolu denemeli. Terörün dış desteğini kesmek için iyi bir diplomasi yürütmeli. 

Terörü besleyen kaynakları kesecek tedbirler almalı. 

Akşam sabah bölünme korkusu yaşamamalı. Tabiat boşluk kabul etmez misali, terörü üreten etmenleri yok etmeli. 

Terörle mücadele ederken belli bir bölgeyi potansiyel terör destekçisi görmemeli. Teröristle vatandaşın arasına duvarlar örmeli. 

Söz konusu vatansa, gerisi teferruat deyip gerekirse kızılcık şerbeti içmeli, siyasi hayatına mal olsa dahi her yolu denemekten ödün vermemeli. 

Terör siyaseti yapmamalı. Algılarla değil, olgularla hareket etmeli. 

Birilerinin üzerine çamur atmamalı, onları üç beş oy uğruna günah keçisi ilan etmemeli. 

Ülkeyi sevme konusunda hiç kimse diğerinden bu ülkeyi daha fazla daha az seviyor değildir. Hiç kimse birilerini ötekileştirirken kendisini vatan sevdalısı göstermemeli.

Milliyetçilik dışlamak, suçlamak değil, birleştirici olmaktır. Birleştirici dil kullanmaktır. Birileri teröre destek konusunda suçlanacaksa, ilk taşı en masumumuz atmalı. Dün üzümü çifter çifter yiyenler, bugün rakiplerini üzümü çift yeme konusunda suçlamaya kalkmamalı. Bunları isnat ederken herkes önce aynaya bakmalı. Bu konuda kimse milleti keriz yerine koymamalı. 

Terör, terörist ve terör destekçileri lanetlenecekse her türlü terör lanetlenmeli, benim terör masum, senin terör amasum denmemeli. Zira terör terördür ve terörün dini, yakın ve uzak olanı ve masum olanı olamaz. 

Her eleştiri yapan FETÖ'cü ve FETÖ ağzıyla konuşuyor olmaz. 

Ülke yönetimine talip hiçbir parti terörist olmaz, terör destekçisi olmaz, olamaz, olmamalı. Kim yeltenirse karşısında milleti görmeli. 

Görevini bihakkın yerine getirmeye çalışan herkes bu ülkeyi seviyor, sevmeli ve sevmek zorundadır.

Esas milliyetçilik terörden her seçimde ekmek yiyen değil, terörü kökten çözme iradesi göstermektir.

Lütfen algı oluşturmaya yönelik terör siyasetini bırakıp sadede gelelim. Birbirimize milliyetçilik yarışı yapmayalım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde