Ana içeriğe atla

Göz Bebeğimiz Yerli ve Milli Üretim

Mili araba TOGG'un yapılıp sınırlı sayıda da olsa piyasaya sürülmesi, 

Teknofest etkinlik ve yarışmalarının yapılması, 

Her seviyeden öğrencilerin bu yarışmalara katılması, 

Savunma sanayii alanında son yıllardaki gelişmeler, 

Liseyi derece ile bitiren gençlerin eskiye oranla mühendislik bölümlerini tercih etmesi, 

Mühendis gençlerin savunma sanayii alanında istihdam edilmesi ve her mühendislikte okumakta olan gençlerin buralarda çalışırım umudunu taşıması, bu gençlerin boşta kalırım endişesi taşımaması,

Türkiye'nin övünç duyması gereken ve göğsünü kabartan olumlu gelişmelerdir. Çünkü Türkiye’nin gelişmesi mühendislik alanındaki gelişmelere ve bu alana başarılı gençlerin yönelmesiyle olacaktır.

Teknoloji alanındaki bu gelişmeler artarak devam etmelidir. Bu alanda üretim yapmak isteyen ciddi her türlü müteşebbis, düşüncesi ne olursa olsun, desteklenmeli, maddi ve manevi destek verilmelidir. Köstek olunmamalıdır. Birileri ön plana çıkarılıp diğerleri geri plana itilmemelidir. Köstek olmaya kalkan olursa, vatana ihanetle eş değer görülmelidir.

Teknoloji alanında yapılacak her türlü girişim ve yerli üretim teşvik edilmeli, bürokratik engeller konmamalı. Hatta bürokratik muameleler kolaylaştırılmalıdır.

Marka olmaya yüz tutmuş, kendisini ispatlamış firmalar göz bebeğimiz gibi korunup kollanmalı.

Ülke yöneten ve ülke yönetimine talip partiler bu tür firmaları ziyaret ederek yapılan çalışma ve hedefler hakkında brifing almalı. Firmalarla ilgili tüm kamuoyu bilecek şekilde destek açıklaması yapmalı.

Bazı firmaları geri plana itecek, bazılarını ön plana çıkaracak ve sahiplenecek söz ve eylemlerden siyasilerimiz kaçınmalıdır.

Hiçbir firma iktidarla, iktidar da firma ile kendini özdeşleştirmemeli.

Hiçbir firma kendini öz veya üvey evlat hissetmemeli.

Firmalar iktidar ve muhalefetin ne yanında yer almalı ne de karşısında olmalı. Kısaca siyaset yapmamalı. Siyasilere malzeme olmamalı. Her türlü tartışmalardan uzak kalmalı. Tamamen kendilerini işlerine vermeli, işlerini ibadet aşkı ile yapmalı.

Bu alanda çalışan hiçbir firma, bir iktidar değişiminde çalışmalarına çomak sokulacak endişesi taşımamalıdır. Aynı şekilde bir iktidar değişiminde ihya olacağım hayali görmemelidir. Bu mesele milli bir mesele kabul edilmelidir. Unutmayalım ki siyasiler bugün var, yarın yoklar. Ama firmalar bu ülke durdukça var olacaktır. 

Firmalarımıza bakış açımız bir annenin evladına gösterdiği sevgi gibi olmamalı. Biliyorsunuz, anneler çocuklarına olan sevgisini açık ederler hatta şımartırlar. Annesinin kendisini çok sevdiğini gören veya hisseden çocuk bunu zamanla kötüye kullanabilir. Firmalara bakış açımız bir babanın gösterdiği sevgi gibi olmalıdır. Biliyorsunuz, babalar da en az anneler kadar çocuklarını severler. Bu sevgilerini çocuk hissetse de babalar pek belli etmezler.

Annenin sevgisinden mesafeler aradan kalkarken babanın sevgisinde hep mesafe vardır. Anne-çocuk arasında zamanla bu sevgi senli benliye dönerken babaların sevgisi saygıya dayalı bir sevgi ya da korkuya dayalı bir sevgi üzerine devam eder. Anneler çocuğunun bir dediğini iki etmez, saçını süpürge ederken babalar zaman zaman hayır demeyi bilir. Bu aşırı sevgi sebebiyledir ki anneler zamanla çocuğuna söz dinletemez noktaya gelebiliyor ve bu durumu babasına söylemekle çocuğunu terbiye etmeye çalışabiliyor.

Hasılı geleceğimiz ve göz bebeğimiz firmalara bir anne sevgisiyle bakmaktan ziyade bir baba sevgisiyle bakmayı bilelim. Sonunda kazanan tüm aile, tüm ülke olur. Unutmayalım ki bu ülkenin geleceği mühendisliktedir, bu alana dair üretimdedir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde