14 Nisan 2023 Cuma

Yerden Bitme ve Yerin Bitirdikleri

Yerden bitme; çok kısa boylu kimseler için söylenir. Bir insan uzun boylu olabildiği gibi kısa boylu da olabilir. Kişinin kısa boylu olması ayıplanacak bir şey değil. Üstelik kısa boyluluk kişinin kendi elinde değil. Sırtı yere yakın, kısa boyludan korkacaksın dense de kısa boylu olmak bir kötülük alameti değildir. 

Yerden bitmenin bir ikinci anlamı daha var: "Nereden geldiği, nasıl ortaya çıktığı belirsiz, türedi kimseler" için kullanılır ki esas bu ikinci anlamına giren kişilerden korkacaksın. Allah böylelerinden ırak eylesin bizi. Zira böyleleri düşman başına. 

Bir de yerden biten, yerin bitirdikleri var ki bunlar; kökü yerden beslenen, yere kök salmış, yukarı doğru dışa dal budak salmış ağaçlardır. Verdiği görüntü yemyeşildir. Görmeye ve seyretmeye doyum olmaz. Baktıkça başkası gelir insanın. Oksijen verir, gölgesinden faydalandırır. Erozyon ve heyelanı önler, meyve verir. İster meyve veren olsun ister meyvesiz, ağaç demek bir nimettir.

Yine yerin bitirdiği kökü yerin altında olan gövdesi dışa çıkmış sebzeler var ki bunlar mutfak demektir, mide demektir, tencere ve tavadır. Besin kaynağıdır bizler için. Bin bir türlü çeşidi vardır. Her birinin tadı ve lezzeti başkadır. Sofralarımızın vazgeçilmezidir. Varlığı nimet, yokluğu tencere, tavanın kaynamaması ve açlık demektir. Yine azlığı fiyatların tavan yapması, alım gücünün azalması demektir. Bolluğu da bereket demektir. Her türlü başağı olan buğday, arpa, nohut vb. verebileceğimiz örneklerdir. 

Bir de toprağın altında olan nimetler var ki bunlar da soğan, patates vb. sebzelerdir. Bunların bolluğu evlere ve mutfaklara bereket getirirken azlığı ise bu ürünlerin ateş pahası fiyattan satılması yani külfet ve masraf demektir. Özellikle çiğ yenmesi ağza acı veren, iştah açan, kanser başta olmak üzere birçok hastalığı önleyici özelliği olan, yemeklerin vazgeçilmesi soğan, ağza acı vermenin yanında milletin ağzının tadını kaçırdı. Cepleri de acıtıyor bu sene. Hoş sadece bu sene değil, aşağı yukarı her sene fiyat yönünden tavan yapıyor ve ne olacak bu soğanın hali dercesine gündemden düşmüyor.

Bazıları soğanın zirve yapmasını, birileri stok yapıyor gerekçesinin ardına sığınsa da mesele bu kadar basit değil. Öyle zannediyorum plansız tarım politikasının bir sonucu bu soğan fiyatları.

Yine bazıları, soğanın astronomik artışını “Biz soğan ve patatese ülkeyi satmayız” hamasetini yaparak bu meselenin çözümünü güçleştiriyor. Soğan ve patates için kim, niçin ülkeyi satmaya kalksın ki. Bu tür hamasetlere vatandaşın karnı tok. Stok varsa bu, yetkililerin bir zaafıdır. Yeterince ekilmiyorsa, bu da Tarım Bakanlığının bir ayıbıdır. Bir tarım ülkesi olan bu ülkeye bu fiyatlar yakışmıyor. Bu zaaf ve ayıptan kurtulmanın yolu, bu ürünün bolca ekilmesini sağlamak, gerekirse ektirmektir. Bolca ekilirse, hem böylece kimse patates ve soğan için ülke satmaya (!) kalkmaz.

Hasılı, ikinci anlamıyla yerden bitmeden korkulur. Başlı başına bir nimet olan yerin bitirdikleri ise bu asırda bir milletin öğünüdür, geleceğidir. Bu yerin bitirdikleri ne fazla ne de az olsun, tam kıvamında olsun. Vatandaş da makul fiyattan alıp iyi beslensin. Hiçbir ürün ne yerlerde sürünerek ne de zirve yaparak gündem olsun.

Kendinden Bil!

Bir zamanlar yola çıktıklarını, şimdi yolda bulduklarınla değiştirmişsen, 

Bir zamanlar bir ileri, iki geri yürürken şimdilerde dediğim dedik deyip burnunun dikine gidersen, 

Bir zamanlar istişareye büyük önem verirken şimdilerde her şeyi en iyi ben bilirim deyip tek başına karar alıyorsan, 

Bir zamanlar en son söyleyeceğini ilk başta söylemezken şimdilerde diline filtre takmayı bırakıp en son söyleyeceğini ilk başta söylersen, 

Bir zamanlar düstur edindiğin tevazuu bırakıp şimdilerde nicedir güç zehirlenmesi yaşıyorsan, 

Bir zamanlar yaratılanı severdin Yaradan'dan ötürü iken şimdilerde tiye alıyorsan, 

Bir zamanlar kutsal sayılan değerleri ağzına almazken şimdilerde emellerine alet ediyorsan, 

Bir zamanlar hizmet merkezli çalışırken şimdilerde slogan ve hamasete sarılmışsan,

Bir zamanlar ibadet kıvamında hizmet ederken şimdilerde mevcudu tekrarlayıp patinaj yapıyorsan,

Bir zamanlar prensipler çerçevesinde hareket ederken şimdilerde bol bol zikzak çizmeye başlamışsan,

Bir zamanlar hep ileri derken şimdilerde hiç olmadığı ve hiçbir faniye nasip olmayacak şekilde U dönüşü yapıyor ve dün dündür, bugün de bugün diyorsan,

Bir zamanlar yükünü alacak, görevini layıkıyla yapan, işinin ehli yüz ağartanlarla çalışmayı yeğlerken şimdilerde işinin ehli olmayan ve inisiyatif almayan ağırlığı olmayan hafif kişilerle çalışmayı tercih etmişsen,

Ortak akıl diyebileceğimiz ekip ruhunun yerine sadakati önceler olmuşsan,

Bir zamanlar sorumluluğu yayarken şimdilerde bütün sorumluluğu tek başına almışsan,

Bir zamanlar rakiplerine bir çakıl taşı vermezken şimdilerde bol sarı öküz veriyorsan,

Bir zamanlar empati yaparken şimdilerde empatiyi hep kendine bekler duruma gelmişsen,

Bir zamanlar birlik, beraberlik ve toparlayıcı bir rol üstlenirken şimdilerde kutuplaştırmadan medet ummaya başlamışsan,

Bir zamanlar yaptıklarını ve yapacaklarını anlatırken şimdilerde hep korku pompalıyorsan,

Bir zamanlar tenkitlere, mükemmelliğe götüren yol derken şimdilerde en ufak bir tenkidi hakaret kabul edip ağzını bozuyorsan,

Bir zamanlar yanlıştan çabuk dönerken şimdilerde yanlışta inat edersen,

Bir zamanlar dost kazanırken şimdilerde dostları küstürmeye başlamışsan,

Bir zamanlar kurduğun kardeşlik köprüsünü yıkıp uzaklaşan kardeşlerinin aleyhinde konuşuyorsan,

Bir zamanlar ayıpladığı her şeyi şimdilerde bir bir yapmaya başlamışsan,

Bir zamanlar etrafında seni destekleyen çok kişi varken şimdi uzaklaşmaya başlamışsa, 

Bir zamanlar sana umut bağlayanlar varken şimdi senden umut kesmiş ve bir hayal kırıklığı yaşanmaya başlanmışsa,  

Bir zamanlar tek başına tüm rakiplerinin toplamından fazla bir karşılığın varken şimdilerde yanına başkalarını da aldığın halde rakiplerinin gerisine düşmüşsen,

Bir zamanlar hep kazanırken şimdi bir kaybetme korkusu belirmişse...

Hiç evelemeden gevelemeden, herhangi bir mazeret ve gerekçenin arkasına sığınmadan tüm bunları kendinden bil.

13 Nisan 2023 Perşembe

Sözlü Mülakatlara Veda

Sözlü mülakatlar kamuya eleman alımında nicedir önemli bir kıstas olarak yer aldı. 

Niceleri bu kıstasla ihya olurken niceleri de elenerek veya düşük puan verilerek elendi. 

Yazılı puanı yüksek olmasına rağmen mülakat yoluyla elenen çoğu kimse basında yer aldı. Gösterilen onca tepkiye kulak tıkandı.

Mülakat kriterine gösterilen tepkiler yerinde idi. Objektiflikten ve ölçülebilirlikten uzak bir seçme yöntemi olan mülakat bizim gibi ülkelerde torpil demekti. Nitekim öyle uygulandı. En azından kamuoyunda böyle yankı buldu.

Nihayet 2023 seçimlerine giderken siyasi partilerin sözlü mülakatların kaldırılacağı yönündeki müjdeleri en fazla dikkat çeken seçim vaadi olarak basında yer aldı. Öyle zannediyorum, bu vaade en fazla sevinenler de kamuya atanmayı bekleyen gençler ve bunların anne babaları oldu. İnşallah vaatler havada kalmaz, seçimden sonra uygulamaya geçer de gençler önlerini daha net görmüş olurlar. Nasiplerini yazılı sınavlarda ararlar. 

Seçim vaadi de olsa bu vesileyle gereksiz bir kriter kaldırılmış ve bir yanlıştan vazgeçilmiş olacak. 

Mülakatın kaldırılacağı müjdesini bu ucube kriteri koyan irade veriyor. Yani bir zaman koyan irade bunu yıllar yılı devam ettirdikten sonra şimdi de kaldıracağım diyor. Verdiği bu müjde ile aynı zamanda bu kriterin yanlış olduğu da kabul edilmiş oluyor. 

Bu konuda beni üzen de bu hata ve yanlışın yıllar yılı sürdürülmesi. Yani yanlışta ısrar edilmesi. Bu aşamadan sonra telafi etmez ama bu kıstas dolayısıyla hakkı yenen mağdurlardan bir helallik alınmasında fayda var. En azından yanlış yapmışız denir. Hatta imkan varsa gecikmiş de olsa mağduriyetlerin giderilmesinde yarar vardır. Çünkü adalet duygusunu yok eden hata ve yanlışın telafisi gecikmiş adalet adalet değildir olsa da ancak böyle olur. 

Bu konuda sözlü mülakatları hayatın bir parçası haline getiren ve bunu yıllar yılı ısrarla sürdüren yürütmenin sorumluluğu kadar başkalarının da payı var. Mesela sözlü mülakatları ve bunun mevzuatını iptal etmeyen, iptal ve durdurmada ısrarcı olmayan yargı da bu yanlışın taraflarındandır. Kamuoyu da bu konuda masum değildir. İyi bir kamuoyu oluşturarak pekala birlikte tepki gösterilebilirdi. STK'ler sınıfta kaldı. Aslında en güzel tepkiyi yapılacak sözlü mülakata kimse katılmayarak gösterilebilirdi. Öyle ya bir sınava kimse katılmasa, bu kriteri koyan irade, eyvah biz ne yaptık deyip ilk yılında bu uygulamadan vazgeçebilirdi. Maalesef çoğumuz işimizi çıkarmanın yoluna gittik. Yine bu yanlışta tarafgirliğin de payı büyüktü. Nitekim bir kısmımız bu mülakatı eleştirirken bir kısmımız da bizimkiler yapıyor, bir bildiği var düşüncesiyle savunma yoluna gitti. Halbuki kim yaparsa yapsın, yanlış yanlıştır. 

Burada bazıları FETÖ ile mücadele için bu yöntem gerekliydi diyebilir. Bence hiç böyle bir gerekçenin arkasına saklanmayalım. Unutmayalım ki bir kişinin örgüt üyesi olup olmadığı mülakat yoluyla tespit edilip elenmez. İstenseydi, başka yollar bulunurdu. Maalesef aranmadı.