12 Nisan 2023 Çarşamba

Hep Kazananlar ve Hep Kaybedenler

Bazıları iyi bir satranç oyuncusudur. 

Oyunu nasıl kazanacağını iyi bilir. İyi hesap kitap yapar. 

Kazanmayı çok isteyince de başarı kendiliğinden geliyor. Başarıda rakiplerinin de katkısı büyüktür.

Bazılarının da satrançla alakası yoktur tıpkı kazanma gibi bir dertleri olmadığı gibi. 

Oyunu nasıl kazanamayacağını iyi bilir. Tüm hesabı bunun üzerinedir. Bunun için de iyi hesap ve kitap yapar. 

Yenileceğini bile bile yenilen güreşçi güreşe doymaz misali rakibinin karşısına aktör olarak çıkar. Hepsinde de yenilir. Benimle olmuyor, bir de başka aktör çıkaralım demez. Çünkü yenilgiden de büyük haz alır.

Kazanmayı istemeyince başarı zaten gelmez. Başarıyı istemeyeni kim, niye kazandırsın, öyle değil mi?

Bu tiplerin tüm hesap kitabı rakibi nasıl kazandırırım üzerinedir. Bakmayın rekabet ortamına çıktıklarına. Bunlar dostlar alışverişte görsün türünden piyasaya çıkarlar.

Ne olur ne olmaz diyerek işi şansa bırakmazlar. Rakibine al da at dercesine pas ve malzeme verirler. Pot üzerine pot kırarlar, gaf üzerine gaf yaparlar.

Yamalı bohça gibi bir görüntü verirler. Her kafadan bir ses çıkar. Dereyi görmeden paçayı sıvarlar. Konuşmaları iğreti, davranışları da.

Görüntüleriyle kimseye umut ve güven vermezler. Çünkü toplumun değerlerine yabancılar.

Rakiplerinin en büyük şansıdırlar.

Kendilerine verilen rolü çok güzel oynarlar. Oynadıkları rol de hep ikinci adam rolüdür.

Oynadıkları rol gereği hep kazanan başrol oyuncusu kadar olmasa da karşılığını alırlar. Mutlu azınlık olarak imkanlardan yararlanırlar. Bunun için tek yapacakları rekabet ortamına her daim çıkmak, başkasının rekabete ortak olmasının önüne geçmektir.

Gördüğünüz gibi alan razı, veren razı. Çünkü birileri kazanarak birileri de kaybederek mutlu. Bakmayın kanlı bıçaklı gibi olduklarına. Hepsi rol gereğidir. Kavgaları kayıkçı kavgasıdır. Biliyorsunuz, bu kavgada dayağı hep aradakiler yer, kavga eder gibi yapan kayık sahibi kayıkçılar değil.

Kavgada ne olup bittiğini, kavganın rol gereği olduğunu anlamayan aradakiler ise tarafgirlikte bir karpuz gibi ikiye bölünmüş durumdalar. Karpuzun bir yarısı hep kazandığı için hayatından memnun, diğer yarısı ise her kaybedişte umutlarını başka bahara saklayarak hayata tutunmaya çalışıyor.

10 Nisan 2023 Pazartesi

Sevgi ve Nefrette Aşırılık

Din her konuda ölçülü olmayı, ifrat ve tefritte olmamayı emrettiği gibi sevgi ve nefrette de aşırı gitmemeyi tavsiye eder. Aşırı sevgi ile aşırı nefret birbirinin karşıtı ise de birbirinden beslenir ve aynı amaca hizmet eder.

Aşırı sevgi aşk gibidir. İnsanın aklını başından alır. Duyguları aklın önüne geçirir. Bu da sağlıklı düşünmenin önündeki en büyük engeldir. 

Kişi sevdiğine aşk derecesinde bağlı olduğundan gerçekleri göremez. Gerçekleri halının altına süpürür. Çünkü görür gözü görmez, işitir kulağı işitmez olur. 

Hayata taraflı bakar, objektif bakamaz. Bakış açısı daralır. 

Hayatı sevdiğinden ibarettir. Onunla yatar, onunla kalkar. Sevdiğinin sözü yol haritasıdır.

Sevdiğine söz söyletmez. Söyleyeni düşman beller. İletişimi keser, mesafe koyar. Nankör ilan eder.

Sevdiğini seveni sever, sevmeyeni düşman bilir ve sevdiğinin rakipleriyle korkutur onları.

Sevdiğinin her yaptığında bir hikmet arar ve sevdiğini hep haklı görür. Doğru, sevdiğinin doğru dediği; yanlış, sevdiğinin yanlış dediğidir.

Olgularla değil, algılarla yaşar. 

Kendisine ait bir başarısı ve söyleyeceği yoktur. Sevdiğinin başarısı onun başarısıdır.

Sevdiğinin başarısız olmasını aklının ucundan bile geçirmez. Sevdiği kazara kaybederse hayatın bir anlamı kalmaz.

Aşırı nefret de aşırı sevgi gibidir. Nefret ettiği kişi onun için şeytan mesabesindedir, her daim kötüdür ve başı ezilmelidir. İlgili kişi ağzıyla kuş tutsa, onu sırtında taşısa dahi fayda etmez. Söylediği doğru bile olsa onun için bir anlamı yoktur.

Verdiğim örnekler, günümüzde çoğu kimsede ayniyle vaki gördüklerimizdir. İşin ilginci, bu tip kimseler aşırı sevgi ve nefret üzere olduklarını da kabul etmiyorlar, kendilerini makul görüyorlar.

Aşırı sevgi ve aşırı nefret hali yaşayanların kendileri kabul etmese de verdikleri görüntü, bir feraset ve basiret bağlanması, bir akıl tutulması yaşadıklarını gösteriyor. Bu hal üzere olanlar kendilerini sorgulamayınca bir ifrat ve tefrit hali üzere olduklarını, aşırı uçlarda gezindiklerini de bilmiyorlar. Bir denge tutturmadan hayatlarına böyle devam ediyorlar.

Hoşlarına gidiyorsa bu gittikleri yolu devam ettirsinler. Yalnız gittikleri bu yolun, İslam’ın emri olan orta ümmete, itidale, orta yola, ölçülü ve dengeli olmaya terstir.

9 Nisan 2023 Pazar

Beddua

Beddua, her tarafa giden; isabet ettiğini yaralayan, onda onulmaz yaralar açan, öldürmekten beter eden ve öldüren ok gibidir. Bu ok,

-bazen beddua edileni bulur,

-bazen beddua edeni bulur,

-bazen de askıda kalır, isabet edeceği kişiyi ve günü bekler.

Beddua haksız yere yapılmış ve her kim olursa olsun, insan onurunu zedeliyorsa beddua edilene isabet etmeden, rutin hayatına devam eder ve açından kimse ölmez ve “geber”mez. Çünkü rızkı veren Allah’tır. 

Haksız ve onur kırıcı bu beddua, nereye gider? Döner sahibini bulur. Bunun sonucunda beddua sahibi ya ölür ya da işini/koltuğunu kaybeder. İşini veya koltuğunu kaybetmek, gücünü koltuktan alan kibir budalaları için ölümden beterdir zaten. Koltuk altından kayınca ha yaşamış ha ölmüş fark etmez onun için.

Böyle bedduaya ben kime niyet, kime kısmet derim.

Sen sen ol, beddua ederken dikkatli ol!  Yoksa başına iş açmış olursun.

En iyisi ağzı bedduaya alıştırmamaktır. Herkes hakkında iyi dileklerde bulunmak ve hayırlısını istemektir. Kişi hakkında hayır dilemek istenmiyorsa, içine atıp sessizliğe bürünmek ve o kimseyi Allah’a havale etmek en erdemlice olsa gerek.