7 Mart 2023 Salı

Helallik, Özür ve Tövbe

İçimizde hiç hata yapmayanımız var mıdır? Ne mümkün. İnsan olup da hata ve yanlış yapmayanımız olmaz mı?

Bilerek veya bilmeyerek yaptığımız hatalar vardır. Yaptığımız hata ve yanlışlar alnımızda yazmıyor. Çünkü her hata içki içen birinin sarhoş olması gibi ben sarhoş oldum şeklinde alnında yazmıyor. Nice masum görünen insanın içinde gizlediği hataları vardır. Gizli ve kapalı yaptığımız yanlışların yanında sağır sultanın bildiği hatalarımız da olabiliyor.

Her hata ve yanlış bir hiç olmadığına, olumsuz bir iz bıraktığına, her hata ve yanlıştan sonra yok olmadığımıza, hata ve yanlışlarla birlikte yaşamaya devam ettiğimize göre toplum ve Allah nezdinde bir yerimiz olmasının yolu; yerine göre helallik istemek, özür dilemek ve tövbe etmektir.

Helallik istemek, kişinin bir konuda yaptığı hatayı kabul edip itiraf etmesi, konunun tarafı olan kimselerden özür dilemesidir.

Bu helallik, vefat etmiş kişinin musallaya konduktan sonra imamın, "Cemaati Müslim’in, bu mevtayı nasıl bilirsiniz? Ahirete taalluk eden haklarınız varsa helal ediniz" demesinin ardından, merasime katılanlar tarafından "İyi bilirdik, helâl olsun" şeklinde olursa, geride kalanların şahitliği önemli olsa da helallik müessesesi bakımından çok bir anlam ifade edeceğini sanmıyorum. Çünkü mevta adına helallik istenen hataların neler olduğunu helallik verenler bilmiyor. Bir de bunu vefat eden değil, başkası istiyor. Vefat edende irade olsa belki helallik istemeyecek. Helallik istese bile belki konunun tarafı hakkını helal etmeyecek. Bu tür helalleşme alışkanlık gereği yapılıyor. Kalabalık da helallik veriyor.

Bu tür bir helalleşmenin Allah katında ne kadar makbul olduğunu düşünmek gerekir ayrıca bu işi ölüm anında değil de diri iken yapmak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü helalleşmede taraflar bir araya gelecek. Yapılan hiçbir şey gizli kalmayacak şekilde itiraf edilecek. Verilen zarar ve ziyanı telafi etmeye geldiği söylenecek. Bu konuda bir daha böyle hata yapmayacağının sözü verilecek. Bundan dolayı pişmanlık duyulacak ve muhataptan özür dilenip hakkını helal etmesi istenecektir. Özür dilerken de hatam varsa, özür dilerim değil, şundan dolayı ben hatalıyım. Bundan dolayı özür diliyorum diyecektir.

Zararın tazminine ve özre rağmen kişi hakkını helal etmeyebilir. İleri geri konuşabilir. Çünkü mağdurdur. Bu aşamadan sonra zamana bırakıp zaman zaman helalleşme için fırsat kollamak lazım. Çünkü zaman her şeyin ilacıdır. Suçluya düşen, hakkını helal etmiyorsan, etme demek değildir. Kapıdan kovulursa, gerekirse pencereden girecek. Araya hatırlı kişileri koyacak ve mesafe almaya çalışacaktır.

Tüm bu çaba ve gayreti gösteren suçlunun, samimiyetini gören karşı tarafta yumuşamaya sebebiyet verebilir ve tamam, helâl ettim diyebilir. Çünkü içtenlik gönülleri fethedebilir. Değilse, bir bedel ödemeden, zararı tazmin etmeden, muhatabın gönlünü almadan dilden helalleşmenin bir anlamı olmaz.

Helalleşmenin eşit şartlarda olması, yüksek perdeden olmaması, bizzat mağdurun huzuruna gidilmesi, suçlunun kibir alameti göstermeden mahcubiyet duyması şeklinde olmalıdır. Karşı tarafın yani konunun bizzat muhataplarının cevap vermesine ihtiyaç duymadan helallik diliyoruz denmesi, helalliğin başkasından veya yakınlarından dilenmesi tek başına yeterli gelmez. Bu tür helalleşme yasak savma babında ve dostlar alışverişte görsün sadedinde görülür.

Özür dilemek de bir nevi helalleşmedir. Helalleşme veya özür dilemek bir erdemlilik ise de şartlarını yerine getirmeden, zararı tazmin etmeden, bir bedel ödemeden, muhatabın yani mağdurun geri dönütünü almadan yapılan helalleşme ve özre, bizim kültürümüzde özrü kabahatinden büyük denir.

Helalleşme ve özür kullar arasında olurken tövbe, kul ile Allah arasında olur. Allah’a karşı işlenen suçlar için Allah’tan tövbe istenir. Allah’a karşı işlenen suçlarda kul hakkı da olabilir. Bu durumda kuldan helallik istenip özür dilenecek. Affetmesi için de Allah’a yalvarılacak.

İçinde kul hakkı da olan tövbenin kabulü için dört şart gerekir. Bunlar:

1.     Günahı, suçu, hata ve yanlışı tamamen terk etmek.

2.     Bunları bir daha yapmamaya söz vermek.

3.     Bunlardan dolayı pişmanlık duymak.

4.     Konunun tarafı kul ve kullar varsa onların zararını tazmin edip özür dilemektir.

6 Mart 2023 Pazartesi

Olan Bana Oldu

Aralarında anlaşamayıp bu bari olsun diyerek ibre bana döner diye düşünmüştüm. Son dakika golü ile yıkıldım.

Cumhurbaşkanlığı olmazsa, yardımcılığına yardımcı olurum diye düşünmüştüm. Geçiş sürecinde genel başkanlar cumhurbaşkanı yardımcısı olacağı açıklandığına göre yardımcılık da hayal oldu.

Geçiş süreci sonrasında bu koltukta bana yer olabilir mi diye heveslendim. Bu da kursağımda kaldı. Çünkü geçiş süreci bittikten sonra da iki belediye başkanını getireceklermiş. 

Kabinede bakan düşünülmüş olabilir miyim diye içimden geçirdim. Bakanlar ittifaka mensup partilerden seçilecekmiş. İttifakta yer almadığıma göre bakanlık da yok. 

O zaman politika kurulları ve ofislerinde değerlendirebilirler dedim. Bu kurul ve ofisleri de lağvedeceklermiş. Buradan da avucumu yaladım. 

Tüm karar ve atamalar ittifaka mensup genel başkanlarla uzlaşı içinde yapılacağına göre şuraya kimi atayalım diye bana sormayacaklar demektir. Yani bir bilen olarak bana başvurulmayacak. 

Şu ana kadar ittifaka dahil olanlar içerisinde seni partimizden kazanacağın yerden aday göstermeyi düşünüyoruz teklifi gelmediğine göre TBMM’de de bana ekmek yok.

Geçiş sürecinde yürütme ve atama dahil, her şey uzlaşı ve istişare ile olacağı açıklandığına göre uzlaşı olmadığı takdirde hakem kim olacak? Burası belirsiz. Acaba beni uzlaştıracak hakem olarak tayin ederler mi diye kendime pay çıkarmış bulunmaktayım. 

Şimdilik gözle görülür bir ışık göremediğime göre yönetimde uzlaşı olmadığında başvurulma ihtimali olan hakem rolü bana en yakın rol gibi geliyor. Beni hayata bağlayan da bu. Değilse, hiçbir yerde istenmiyorum diye kahrımdan çatlar ölürdüm.

Halihazırda bana dair açık bir rol tanımlanmış olmasa da bağımsız bir kimse olarak bu görevin bana tevdi edileceğine elleri mahkum görünüyor. Öyle ya bu konuda benden iyisini bulacaklar? Partilere ve kişilere eşit mesafedeyim. Tarafgir değilim. Bu da benim en büyük artım. Yetmez mi?

Bu rolü de basite almamak lazım. Düşünün bir kere. Uzlaşı olmadığında devlet krizi meydana gelir. Bunca sıkıntı arasında ülke bu krizi kaldıramaz. O yüzden önemli bir görev üstleneceğimi düşünüyorum. Bu da ülkeyi benim yöneteceğim anlamına gelir. Çünkü bu süreçte bana çok iş düşecek ve işim kolay olmayacak. Çünkü uzlaşamayacakları o kadar çok konu olacak ki bunların hepsi beni bulacak. Kurtar bizi diyecekler. Kestiğimi yiyecekler artık. Çok çalışacağım ama mesele memleket ise ne haliniz varsa görün diyemem. Taşın altına elimi koyacağımdan kimsenin endişesi olmasın.

Siz kendini darı ambarında görmeye, kendi kendine gelin, güvey olmaya devam et diye burun kıvıra durun. Unutmayın ve bilin ki beni hayata bağlayan bu darı ambarıdır.

Kadın Kajuyu Kaptı

Birkaç kalem ihtiyacımı gidermek için bir markete girdim. Bir yarım kilo koyup tartması için görevlinin gelmesini bekliyorum. 

Beklerken 30-35 yaşlarında bir kadının bir elinde poşet, diğer elinde kürekle bir şeylerle uğraştığı dikkatimi çekti. Dikkat çekmeyecek gibi değildi. Çünkü koca kürekle ağzı açık şeffaf poşetin içine bir, iki, üç tane bir şeyler boşaltıyordu. Sanırım görevli olmalı. İçine karışan bir şeyleri alıyor elini dokunmadan dedim. 

Bu seçilen ne olabilir diye poşete baktım. Karışık kuru yemişten seçtiklerini koyuyordu poşete. Seçmek için de özeniyor. Tezgahtaki kuru yemişin bir orasına, bir burasına küreği götürüp, küreğe gelenleri poşete atıyor.  Böyle epey seçtikten sonra benim gelmesini beklediğim görevliye uzattı seçtiklerini tartması için. Belli ki görevli değil, benim gibi müşteri imiş. 

Kadın ayrıldıktan sonra neyin içinden ne seçmiş olabilir diye karışığa baktım. İçinde ceviz içi, fındık içi, badem içi, kaju, Antep fıstığı ve fıstık içi karışımlı karışık kuru yemişmiş seçtiği. Cevizi bol karışımın içinde en az olanı da kaju. Fiyatı da 160 lira imiş karışımın. Fıstık içi dışında her birinin fiyatı da yüksek bildiğim kadarıyla. Karışımın içinde ne kadar kaju ve Antep fıstığı varsa seçmiş, ara ara da küreğe gelen badem ve fındık içi koymuş poşete. Herhalde seçtiğim belli olmasın diye yapmış olmalı.

Görevli bu karışıma bir şey der mi diye baktım. O da hiçbir şey demeden tartıp verdi. Ardından benim istediğimi vermek için yanıma geldi. Alacağımı tartıp verdi. Diğer reyonlara gittim. Oradaki işlerimi hallettikten sonra kasaya doğru giderken hanımefendinin seçtiği kaju kaç paradır diye kuru yemiş reyonuna tekrar geldim. 329 lira imiş kaju. Antep fıstığı da 350 liraymış bu arada. Akıllı kadınmış vesselam, kajuyu kaptı dedim. Çünkü 329 liralık kajuyu 160 liraya getirdi.

Kadının ne yapmaya çalıştığını umarım anlatabilmişimdir. Akıllı kadınmış dediğime bakmayın. Zira bunun savunulacak, hoş görülecek bir tarafı yok. Öyle zannediyorum bu kadının yaptığı sizin de hoşunuza gitmemiştir. Bir sonra bu karışımdan almaya gelen müşteriye de kajusuz karışım bırakmış oldu. Bunu çocuk yapsa kızarız. Yapan kocaman bir kadın olduğuna göre buna ne diyeceksiniz. Hanımefendi, ayıp yaptığınız desen, belki de bir sürü laf sayacak. Yaptığının ayıp olduğunu bilse zaten yapmaz. Haydi müşteri olarak ben tepki göstermedim, çalışan niye bir şey demedi, anlaşılır gibi değil. Hasılı kimse bir şey demediğine göre kadının yaptığı yanına kar kaldı ve kadın kendine Müslümanlığını göstermiş oldu.

Malını seçtirmeyen esnafa özellikle pazarcı esnafına malına güvenmediği için seçtirmiyor, çürük çarık dolduruyor diye kızarız. Ki kızmakta da haklıyız. Ama karışımın içindeki kuru yemişi seçen bu kadını görünce bir an için esnaf seçtirmeme de haklıymış dedim. Demek ki bu iş tamamen bize bırakılsa, anasını ağlayacağız ürünlerin.

Hasılı, sebzeyi, meyveyi seçelim seçmesine ama karışım türünden kuru yemişleri de al kendin doldur diye biz müşteriye bırakmamak lazım. Çünkü karışımlar fiyatına göre belli bir gram koymak suretiyle harmanlanıyor. Ucuzun içine pahalısını da konuyor. Herkes böyle seçerse, en son kalan müşteriye sanırım sadece fıstık içi kalır. Bunun adı da karışım olmaz.