Ana içeriğe atla

Kadın Kajuyu Kaptı

Birkaç kalem ihtiyacımı gidermek için bir markete girdim. Bir yarım kilo koyup tartması için görevlinin gelmesini bekliyorum. 

Beklerken 30-35 yaşlarında bir kadının bir elinde poşet, diğer elinde kürekle bir şeylerle uğraştığı dikkatimi çekti. Dikkat çekmeyecek gibi değildi. Çünkü koca kürekle ağzı açık şeffaf poşetin içine bir, iki, üç tane bir şeyler boşaltıyordu. Sanırım görevli olmalı. İçine karışan bir şeyleri alıyor elini dokunmadan dedim. 

Bu seçilen ne olabilir diye poşete baktım. Karışık kuru yemişten seçtiklerini koyuyordu poşete. Seçmek için de özeniyor. Tezgahtaki kuru yemişin bir orasına, bir burasına küreği götürüp, küreğe gelenleri poşete atıyor.  Böyle epey seçtikten sonra benim gelmesini beklediğim görevliye uzattı seçtiklerini tartması için. Belli ki görevli değil, benim gibi müşteri imiş. 

Kadın ayrıldıktan sonra neyin içinden ne seçmiş olabilir diye karışığa baktım. İçinde ceviz içi, fındık içi, badem içi, kaju, Antep fıstığı ve fıstık içi karışımlı karışık kuru yemişmiş seçtiği. Cevizi bol karışımın içinde en az olanı da kaju. Fiyatı da 160 lira imiş karışımın. Fıstık içi dışında her birinin fiyatı da yüksek bildiğim kadarıyla. Karışımın içinde ne kadar kaju ve Antep fıstığı varsa seçmiş, ara ara da küreğe gelen badem ve fındık içi koymuş poşete. Herhalde seçtiğim belli olmasın diye yapmış olmalı.

Görevli bu karışıma bir şey der mi diye baktım. O da hiçbir şey demeden tartıp verdi. Ardından benim istediğimi vermek için yanıma geldi. Alacağımı tartıp verdi. Diğer reyonlara gittim. Oradaki işlerimi hallettikten sonra kasaya doğru giderken hanımefendinin seçtiği kaju kaç paradır diye kuru yemiş reyonuna tekrar geldim. 329 lira imiş kaju. Antep fıstığı da 350 liraymış bu arada. Akıllı kadınmış vesselam, kajuyu kaptı dedim. Çünkü 329 liralık kajuyu 160 liraya getirdi.

Kadının ne yapmaya çalıştığını umarım anlatabilmişimdir. Akıllı kadınmış dediğime bakmayın. Zira bunun savunulacak, hoş görülecek bir tarafı yok. Öyle zannediyorum bu kadının yaptığı sizin de hoşunuza gitmemiştir. Bir sonra bu karışımdan almaya gelen müşteriye de kajusuz karışım bırakmış oldu. Bunu çocuk yapsa kızarız. Yapan kocaman bir kadın olduğuna göre buna ne diyeceksiniz. Hanımefendi, ayıp yaptığınız desen, belki de bir sürü laf sayacak. Yaptığının ayıp olduğunu bilse zaten yapmaz. Haydi müşteri olarak ben tepki göstermedim, çalışan niye bir şey demedi, anlaşılır gibi değil. Hasılı kimse bir şey demediğine göre kadının yaptığı yanına kar kaldı ve kadın kendine Müslümanlığını göstermiş oldu.

Malını seçtirmeyen esnafa özellikle pazarcı esnafına malına güvenmediği için seçtirmiyor, çürük çarık dolduruyor diye kızarız. Ki kızmakta da haklıyız. Ama karışımın içindeki kuru yemişi seçen bu kadını görünce bir an için esnaf seçtirmeme de haklıymış dedim. Demek ki bu iş tamamen bize bırakılsa, anasını ağlayacağız ürünlerin.

Hasılı, sebzeyi, meyveyi seçelim seçmesine ama karışım türünden kuru yemişleri de al kendin doldur diye biz müşteriye bırakmamak lazım. Çünkü karışımlar fiyatına göre belli bir gram koymak suretiyle harmanlanıyor. Ucuzun içine pahalısını da konuyor. Herkes böyle seçerse, en son kalan müşteriye sanırım sadece fıstık içi kalır. Bunun adı da karışım olmaz.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Kadının yaptığı doğru değil, bir kere bunu kabul edip bir tarafa koyalım. Semt pazarlarında pazarcıların yaptığı da doğru değil. Artık ben pazardan meyve almıyorum. Meyveleri A101-Bim-Şok vs. gibi zincir marketlerden seçerek alıyorum. Çünkü ne zaman semt pazarından meyve alıp eve getirdiysem, çoğunu çöp kovasına atmak zorunda kaldım.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As. Pazarcı esnafından ben de mustaribim. Ben de genellikle marketleri tercih ediyorum. Konya'da var bu pazarcı kafası. Başka yerlerde seçmece. Bu konuda birkaç defa yazı konusu da edindim. Toplu tepki göstermedikçe bu böyle devam edecek maalesef.

      Sil
    2. Merhabalar Sayın Hocam.
      Bilgiçlik tasladığımı zannetmeyin. Yazılarımda ve yorumlarımda kullandığım kelime, kavram vs. devamlı kontrol ederek doğrusunu yazmaya gayret ederim. Ben "mustarip" değil de bu kelimeyi "muzdarip" olarak biliyorum. Tekrar Tdk'dan araştırdım. "Mustarip" kelimesini "muzdarip" bknz. şeklinde yönlendirdi ve anlamını "muzdarip" kelimesi başlığı altında açıkladı. Yukarıda da değindiğim gibi sakın beni yanlış anlamayın, amacım bilgiçlik taslamak değil, doğrusunu öğrenmek ve kullanmaktır.
      Benim blog sayfam: https://degirmendenmektupvar.blogspot.com" ancak, blog sayfam yorumlara kapalıdır. Ben de sizi tesadüfen dolaşırken keşfettim.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
    3. degirmendenmektupvar.blogspot.com blogunuzu inceledim. Kısa ve özlü olarak duygu ve düşüncelerinizi ifade ediyorsunuz. Tebrik ediyorum.

      Sil
  2. Bilgiçlik yapmıyorsunuz. Çok da iyi yaptınız. Çok teşekkür ediyorum. Yazdığım mustarip kelimesini hemen düzelteceğim. Siz demeseniz, biz yanlışımızı nasıl düzelteceğiz. Her yanlış bir doğru demektir. Amacımız da bu. Bu arada çok dikkatlisiniz. Tebrik ederim. Aslında mustarip kelimesini hiç kullanmadım. Hep muzdarip yazardım. Yazım ve imlaya ben de çok özen gösteririm. Cep telefonumda TDK’nin sözlüğü var. Tereddüt ettiğim kelimelere bakarım. Ne kadar özen göstersem de gözümden kaçıyor.
    Yazılarımı cep telefonundan yazıyorum. Çoğu zaman yazdıklarımı tekrar okumadan yayımlarım. Sonra bir vesileyle yazıya döndüğümde T9’un azizliğine uğradığımı görürüm. Bunun dışında günlük hayatta kullandığımız bazı kelimeler TDK’de yer almıyor. TDK zaman zaman yazımları da değiştiriyor. Bu da TDK’nin kafasının karışıklığını gösteriyor.
    Muzdarip kelimesini mustarip şeklinde yazmam T9’un azizliği değil. Bu kelimeyi ben de Arapça bilen biri olarak muzdarip diye biliyorum ve öyle kullandım. Beni bu konuda yanıltan, bazı yazım hatalarını görmek için blogta yazdığım bazı bazıları yine cepten Worda aktarıyorum. Altı kırmızı olacak şekilde işaretlenen kelimeleri düzeltmek için sözlüğe bakıyorum. Muzdarip için de kırmızı çizgiyi görünce cebimdeki TDK sözlüğüne muzdarip yazınca böyle bir kelime çıkmadı. Mustarip yazınca acı ve sıkıntı veren anlamı verdi. Kendi kendime yıllardır muzdarip diye bildiğim kelimeyi TDK mustarip şeklinde kabul ediyor diye düzelttim, doğrusunu muzdarip olduğunu bile bile. Sizin yorumunuzdan sonra cepten tekrar kontrol ettim. Aynı cevabı aldım. Sonra Google vasıtasıyla TDK güncel sözlüğe baktım. Dediğiniz gibi mustarip kelimesi için muzdarip kelimesine yönlendiriyor. Öyle zannediyorum, telefonumdaki kayıtlı sözlüğü TDK güncellemiş. Bu vesileyle kayıtlı sözlüğü güncellemem gerekiyor. Tekrar teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde