Ana içeriğe atla

Helallik, Özür ve Tövbe

İçimizde hiç hata yapmayanımız var mıdır? Ne mümkün. İnsan olup da hata ve yanlış yapmayanımız olmaz mı?

Bilerek veya bilmeyerek yaptığımız hatalar vardır. Yaptığımız hata ve yanlışlar alnımızda yazmıyor. Çünkü her hata içki içen birinin sarhoş olması gibi ben sarhoş oldum şeklinde alnında yazmıyor. Nice masum görünen insanın içinde gizlediği hataları vardır. Gizli ve kapalı yaptığımız yanlışların yanında sağır sultanın bildiği hatalarımız da olabiliyor.

Her hata ve yanlış bir hiç olmadığına, olumsuz bir iz bıraktığına, her hata ve yanlıştan sonra yok olmadığımıza, hata ve yanlışlarla birlikte yaşamaya devam ettiğimize göre toplum ve Allah nezdinde bir yerimiz olmasının yolu; yerine göre helallik istemek, özür dilemek ve tövbe etmektir.

Helallik istemek, kişinin bir konuda yaptığı hatayı kabul edip itiraf etmesi, konunun tarafı olan kimselerden özür dilemesidir.

Bu helallik, vefat etmiş kişinin musallaya konduktan sonra imamın, "Cemaati Müslim’in, bu mevtayı nasıl bilirsiniz? Ahirete taalluk eden haklarınız varsa helal ediniz" demesinin ardından, merasime katılanlar tarafından "İyi bilirdik, helâl olsun" şeklinde olursa, geride kalanların şahitliği önemli olsa da helallik müessesesi bakımından çok bir anlam ifade edeceğini sanmıyorum. Çünkü mevta adına helallik istenen hataların neler olduğunu helallik verenler bilmiyor. Bir de bunu vefat eden değil, başkası istiyor. Vefat edende irade olsa belki helallik istemeyecek. Helallik istese bile belki konunun tarafı hakkını helal etmeyecek. Bu tür helalleşme alışkanlık gereği yapılıyor. Kalabalık da helallik veriyor.

Bu tür bir helalleşmenin Allah katında ne kadar makbul olduğunu düşünmek gerekir ayrıca bu işi ölüm anında değil de diri iken yapmak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü helalleşmede taraflar bir araya gelecek. Yapılan hiçbir şey gizli kalmayacak şekilde itiraf edilecek. Verilen zarar ve ziyanı telafi etmeye geldiği söylenecek. Bu konuda bir daha böyle hata yapmayacağının sözü verilecek. Bundan dolayı pişmanlık duyulacak ve muhataptan özür dilenip hakkını helal etmesi istenecektir. Özür dilerken de hatam varsa, özür dilerim değil, şundan dolayı ben hatalıyım. Bundan dolayı özür diliyorum diyecektir.

Zararın tazminine ve özre rağmen kişi hakkını helal etmeyebilir. İleri geri konuşabilir. Çünkü mağdurdur. Bu aşamadan sonra zamana bırakıp zaman zaman helalleşme için fırsat kollamak lazım. Çünkü zaman her şeyin ilacıdır. Suçluya düşen, hakkını helal etmiyorsan, etme demek değildir. Kapıdan kovulursa, gerekirse pencereden girecek. Araya hatırlı kişileri koyacak ve mesafe almaya çalışacaktır.

Tüm bu çaba ve gayreti gösteren suçlunun, samimiyetini gören karşı tarafta yumuşamaya sebebiyet verebilir ve tamam, helâl ettim diyebilir. Çünkü içtenlik gönülleri fethedebilir. Değilse, bir bedel ödemeden, zararı tazmin etmeden, muhatabın gönlünü almadan dilden helalleşmenin bir anlamı olmaz.

Helalleşmenin eşit şartlarda olması, yüksek perdeden olmaması, bizzat mağdurun huzuruna gidilmesi, suçlunun kibir alameti göstermeden mahcubiyet duyması şeklinde olmalıdır. Karşı tarafın yani konunun bizzat muhataplarının cevap vermesine ihtiyaç duymadan helallik diliyoruz denmesi, helalliğin başkasından veya yakınlarından dilenmesi tek başına yeterli gelmez. Bu tür helalleşme yasak savma babında ve dostlar alışverişte görsün sadedinde görülür.

Özür dilemek de bir nevi helalleşmedir. Helalleşme veya özür dilemek bir erdemlilik ise de şartlarını yerine getirmeden, zararı tazmin etmeden, bir bedel ödemeden, muhatabın yani mağdurun geri dönütünü almadan yapılan helalleşme ve özre, bizim kültürümüzde özrü kabahatinden büyük denir.

Helalleşme ve özür kullar arasında olurken tövbe, kul ile Allah arasında olur. Allah’a karşı işlenen suçlar için Allah’tan tövbe istenir. Allah’a karşı işlenen suçlarda kul hakkı da olabilir. Bu durumda kuldan helallik istenip özür dilenecek. Affetmesi için de Allah’a yalvarılacak.

İçinde kul hakkı da olan tövbenin kabulü için dört şart gerekir. Bunlar:

1.     Günahı, suçu, hata ve yanlışı tamamen terk etmek.

2.     Bunları bir daha yapmamaya söz vermek.

3.     Bunlardan dolayı pişmanlık duymak.

4.     Konunun tarafı kul ve kullar varsa onların zararını tazmin edip özür dilemektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde