10 Şubat 2023 Cuma

Depremin Ardından

99 Gölcük depremiyle birlikte "Mesajı aldık. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Kentsel dönüşümle birlikte eski ve çürük binaların yenilenmesi lazım. Bu deprem milat oldu" denmişti. Ardından 99 ve 2007 deprem yönetmelikleri çıkarıldı. Eskiye oranla binalarımız daha bir özenli yapılmaya başlandı. Bu depremin ardından 24 yıl geçti. 6 Şubat 2023 Pazarcık depremi, 99 depreminin ardından çok fazla bir şey yapılmadığını, bu işin üzerine yeterince eğilmediğimizi ve önem vermediğimizi gösterdi. Çünkü büyük iki deprem yeni deprem yönetmeliğine uygun yapılan binaları da yıktı geçti.

Temennim odur ki aynı bölgede 10 ilimizi etkileyen birbiri ardına gelen iki büyük deprem bizi kendimize getirir. Halihazırda acımız taze. Ama bu depremi atlatır atlatmaz ve yaraları sarar sarmaz bu ülkede devletiyle, milletiyle bir deprem seferberliğine girmeliyiz. Neler yapılabilir?

İlk önceliğimiz sağlam vücut sağlam binada bulunur türünden bir parolayla tüm ülkede her ev ve binanın depreme dayanıklık testi yapılmalı. 8 derece depreme dayanıklı olmayan evler belirlenmeli. Bu evlerin bir plan dahilinde öncelikli olarak yıkılması, yerlerine yeni evlerin yapılması hayata geçirilmeli.

Deprem bölgelerinden gelen haberlere göre TOKİ'nin yaptığı evler sapasağlam ayakta. Bu demektir ki TOKİ, yönetmeliğe uygun evler yapıyor. Devlet bu yıkılan evlerin yerine ev yapmakla TOKİ’yi yükümlü kılmalı. Devlet öncelikli olarak bu mülk sahiplerine enflasyon oranında yıllık artış yapmak suretiyle taksitle ev sahibi olmalarının önünü açmalı. Bunun için TOKİ'nin imkan ve kapasitelerini artırmalı. Öncelikli olarak deprem bölgesi olan ve muhtemel depremin vuracağı iller şantiyeye dönüştürülmeli.

DASK adı verilen deprem vergisi araç muayene, araç sigortası gibi zorunlu olmalı. DASK sadece ev alırken ve satılırken yaptırılan bir vergi olmamalı. İllere göre DASK vergisi belirlenmeli. Sigortacılar evi görmeden vatandaşın beyanına göre poliçe kesmemeli. Sigorta yaptırılmak istenen ev depreme dayanıklı değilse, sigorta yapılmamalı. İmkanı olanlar kendileri, olmayanlar TOKİ vasıtasıyla evlerini yenilemeli. 

Tüm siyasi partiler ortak imza vermek suretiyle imar barışı adı altında imar affı yapmayacaklarının sözünü vermeli. Hangi hükümet böyle bir şeye yeltenir ve kapı aralarsa vatana ihanetten yargılanıp ceza almalı. Bu, ülkenin kırmızı çizgisi olmalı.

99 ve 2007 ve sonrası çıkarılan deprem yönetmeliklerine göre yapılmış ama depremde yıkılmış evlerin müteahhitlerine, mühendislerine, oturma ruhsat verenlere, denetleyenlere müteselsilen dava açılmalı. Her biri sorumluluklarına göre ihmalden, taammüden seri katillikten ve toplu katliamdan yargılanmalı. Ucu kime dokunursa, cezasını çekmeli. Bunlara af getiren bir iktidar olursa, yine vatana ihanetten yargılanmalı.

Deprem veya herhangi bir sebeple yıkılan evin yeni bina masrafının belli bir oranının DASK sigortasını yapan sigorta şirketi tarafından karşılanması zorunlu hale getirilmeli.

Depreme dayanıklı olmayan evlerin yıkılıp yenilenmesi bir devlet politikası olmalı. Her hükümetin ülke yönetimi süresinde belli bir yüzde konutu yapma zorunluluğu getirilmeli.

Öncelikli ve ivedi olarak yapılmasını istediğim sağlam ve oturulabilir sağlıklı evler, bugünden yarına yapılabilecek, vatandaşın ve devletin bir çırpıda altından kalkabileceği bir şey değildir. Çünkü büyük maliyet ve zaman ister ama istenirse yapılır. Yeter ki bu konuda samimi olalım ve üzerine ciddiyetle eğilelim. Bunu zaman geçirmeden, bir 24 yıl daha beklemeden hayata geçirelim ki bir dahaki depremlerde ne binamız yıkılsın ne de insanımız ölsün. Depremle yaşamayı öğrenelim artık.

9 Şubat 2023 Perşembe

İslamcı Kesimin Mücahitleri

İslamcı kesimin öncü insanları vardı. Kimi siyasette kimi de konferanslarda kendini gösterirdi. Bu öncü isimler mitinglerde ve salonlarda konuştukları zaman izleyici ve dinleyicileri coştururdu. Konuşmalarında slogan vardı, hamaset vardı, İslami anekdotlar, hassasiyet, milli ve manevi değerler vardı. Karşılığında "Mücahit falan" tezahüratları atılırdı. Etkisinde kalanlar “Adam korkusuz, tam bir mücahit" derlerdi.

70'ler, 80'ler, 90'lar böyle geçti.

Şimdilerde o mücahitler ve halkı arkasından sürükleyenler kalmadı. Kimse de kimse için mücahit demiyor. Hatta "Eski mücahitler müteahhit oldu" deniyor.

Bu tespit ne derece gerçeği yansıtıyor, eski mücahitlerin ne kadarı müteahhit oldu bilmiyorum. Bilinen bir gerçek var ki eski mücahitlerin içerisinde müteahhit olanlar da var, maddi yönden köşe olanlar da var, makam ve mevki sahibi olanlar da var. Bugün hiçbirine mücahit denmediği gibi onlar da kendilerini mücahit görmüyor. Kimi öldü kimi kenarda, köşede, işinde, aşında.

Bu durumda mücahitlik bir yere gelinceye kadarmış denebilir ya da 28 Şubat dönemiyle birlikte halk ve mücahit denenler kendilerini sorguladı, özeleştiri yaptı. Bunun sonunda bıraktı veya yaşanması gereken bir süreçti. Yaşanıp bitti ve tarihin arşivindeki yerini aldı.

Demek ki 30-40 yıllık bir geçmişi var mücahitliğin. Ayakları yere basan ve kökleri sağlam bir mücahitlik değilmiş. Belki de bir kandırmacaydı. Mücahitlik kalmadığına göre dava dedikleri de dava değilmiş. Belli bir süre bizi pompalamışlar ve pohpohlamışlar. İçi de dolu olmadığı için bir müddet kullanıldıktan sonra koymuşlar kenara.

Öyle zannediyorum, dava diyerek koşturduğumuz veya bize dava diye anlatılan bir masalmış, bir hayal dünyasıymış, belki de bir aksesuardı. Birileri kendilerini davanın öncüsü ve lideri diyerek bize illüzyon yapmış. Bizler de arkalarından koşmuşuz.

Geldiğimiz nokta itibariyle bu mücahit geçmişimizi kaç kişi sorguladı. Yaptığımız doğruydu, yanlış yapmışız, milleti kandırmışız diyeni pek görmedim.

Mücahit denenler kendilerini sorgulamadığı gibi bunlara mücahit tezahüratı yapanlar da sizin nereniz mücahitmiş, kartondan mücahit imişsiniz dediğini görmedim.

Herkes kendi kabuğuna çekilmiş sanki böyle bir dönem yaşanmamış gibi bir davranış içerisinde.

Çok akıllandık mı? Sanmıyorum. Yarın bir başkası hamaset ve yeni sloganla piyasaya çıksa, biz bu filmi görmüştük, bu yeni versiyon eski filmin bir başka versiyonu diyeceğini sanmıyorum. Yani çok ibret aldığımızı düşünmüyorum. Çünkü çok sağlam bir fikri temelimiz yok. Temelimiz olmayınca bize birkaç gaz yetiyor.

İki Kesimin Mücadelesinden

Dindar, mütedeyyin olup İslamcı çizgide siyaset yapanlarla dini hassasiyeti olmayan belki de Müslüman olmayan bazı kişilerin mücadelelerine örnek vererek kendimce bir tespitte bulunacağım.
Bir belediye başkanı vardı. Bir 10 Kasım günü "İçimiz kan ağlıyor..." şeklinde yaptığı açıklamalar dolayısıyla o günün kartel medyasında manşetlere taşındı. Gelen tepkiler üzerine "Yanlış anlaşıldım" türünden açıklamalar yaptı. "Modern bir insanım" dedi. Ardından bir kadınla dans ederek ne kadar modern bir insan olduğunu göstermeye çalıştı. Tüm bunlara rağmen yanlış hatırlamıyorsam, belediye başkanlığındsn düşürüldü.
90'lı yıllarda video ve kasetleriyle meşhur olmuş bir İslamcı vardı. Konuşmaları özellikle seçim öncelerinde elden ele dolaşarak her yerde izlendi. Çünkü etkileyici bir konuşması vardı. O günlerde televizyonlara çıkamayan ve gündem olmayan bu kişi bir kasetinde bu özlemini mealen şöyle ifade etmişti: "Beni televizyonlara çıkarsınlar, bir saatlik konuşmama fırsat versinler. Bu konuşmadan dolayı asılmaya razıyım" türünden konuşma yaparak meydan okumuştu. Aynı kişi önce belediye başkanı oldu, ardından vekil seçildi.
28 Şubat sürecine giderken bu vekilin kasetlerinden bazı bölümler kesilerek televizyonlara servis edildi. Günlerce televizyonlarda gündem oldu. Bu vekil bu sözler bana ait demedi. "Bunlar montaj" dedi. "Televole türünden" yayınlar dedi. Yani herkesin bildiği konuşmalarını kabul etmedi. Sözlerimin ardındayım demedi. Fırsatını bulup yurtdışına kapağı attı. Ortalık duruluncaya kadar da gelmedi.
Yakın tarihe ait konferanslar veren bir başkası vardı. Bu konulara ait kitapları bile yayımlandı. Bu da vekil olanlardan ve vekilliği 28 Şubat sürecinde sona erenlerden. Bir yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kısa bir süre hapis yattı. Şimdilerde müteahhitlik yaptığı söylenir.
İki dönem belediye başkanlığının ardından vekil seçilen bir başka siyasetçi de belediye başkanlığı döneminde hiç gündemden düşmedi. Her yaptığı açıklama bir kesim nezdinde tepki çekti. Bu da 28 Şubat sürecinde vekilliği düşürülenlerden. Hapis yatıp yapmadığını, halihazırda be iş yaptığını bilmiyorum. Bilinen bir şey var, sesi soluğu çıkmıyor.
Bu camiadan, aykırı çıkışlarıyla dikkat çeken, Meclise verdiği araştırma önergeleriyle tepki çeken, yurdun herbir yerinde konferanslar verip vekilliği düşürülen, ardından hapis cezası verilen, hapisten çıktıktan sonra hapse girerken düşüncelerinden ve savunduğu eserlerden eser kalmadığı, şimdilerde farklı bir hayat yaşayan bu kişi kendisini İsa Mesih olarak görüyor. Kendince İslam'ı bazı hükümlerini kaldırıyor.
İslamcı camiadan ön plana çıkan beş kişiyi örnek verdim. Kendisini İsa Mesih gören eski vekilin dışında doğru dürüst hapse girip pek bedel ödeyen olmadı. Sadece vekillikleri düşürülerek bir süre siyasi yasaklı oldular. Hepsi bu kadar.