7 Şubat 2023 Salı

İzansız Paylaşımlar

Devletiyle milletiyle, on ilimizi vuran bu büyük depremin altından nasıl kalkabiliriz üzerine çaba gösterirken sosyal medyada dolaşımda olan iki paylaşım dikkatimi çekti. Çok garipsemedim.
Çünkü ne zaman bir doğal afet olsa referansı din veya malzemesi din olan bazı zevat, bir el tarafından servis edilen bazı rivayetlere bel bağlar. Bu rivayetlere de gönülden inanıyor olmalılar ki tam depremin ortasında, milletin can pazarı yaşadığı bir ortamda bu rivayetlerle mesaj vermeye kalkıyorlar. Bu rivatler doğru mu, herkes can derdinde endişeli bekleyiş ve koşuşturmada iken bu rivayetlerin zamanlaması doğru mu, bu tür rivayetlerin bilimselliği nedir gibi bir düşünceye ihtiyaç hissetmezler. 

Acınası bu zevata deprem nasıl olur, niçin olur, nerede olur, niye olur üzerine dersler vermek gerekir diyeceğim ama bu tiplerin yeni bilgiye açık olduklarını sanmıyorum. Çünkü kendisi öğretmeye çalışan, kendisinin buna ihtiyacı olduğunu bilmez. 

Bu tür paylaşımları yapanlara şunu söylemek isterim ki depremler bir doğa olayıdır. Tıpkı sis, sel, kar, yağmur, rüzgar gibi. Allah bu doğa olaylarını ceza olarak göndermez. Şunlar zinayı ve zulmü artırsın, günahları açıkça işlesin de ben onlara gününü göstereyim demez. Ayrıca depremler müminler için rahmet, kafirler için azap değildir. Bu depremlerle dünya rektifiye oluyor. Belki bu depremlerle eskiyen dünya yenileniyor. 

Hasılı, çağı okuyamayan, zamanın ruhunu uygun hareket etmeyen, insan psikolojisini göz önünde bulundurmayan, neyi, ne zaman, hangi ortamda, nasıl ifade edeceğini gözetemeyen bu tiplerin, referans aldıkları dine zarar vermekten başka bir faydaları olmaz. Ayrıca akıl ve mantık süzgecinden geçirmeden, bu rivayet Kur'an'a uyar mı demeden, her duyduklarını ve her okuduklarını paylaşmaları kendilerine günah olarak yeter de artar bile. 

Böyle tepki çeken, gülünç duruma düşen; dinde, halkta, bilimde karşılığı olmayan, sebep ve sonuç ilişkisi diyebileceğimiz sünnetullaha uygun olmayan paylaşım yapacaklarına, böyle zamanlarda "Camimiz depremzedelere açık" deseler, -ki haklarını yemeyelim, böyle diyenler var- ellerinden geliyorsa yardım toplamaya öncülük etseler, -ki yapanlar var- işe yarayacağına inanıyorsa, gönüllü olarak arama ve kurtarma ekibine katılsalar ya sa "Sağlam bina yapalım" deseler, hiçbir şey yapamıyorlarsa, taziyede bulunsalar, dua etseler, halkı yardıma çağırsalar, kan vermeye gitseler daha iyi olmaz mı? Hiçbir şey yapamıyorlarsa, sussalar ve paylaşım yapmasalar olmaz mı? 

Hiç kusura bakmasınlar, ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, bu paylaşımlarıyla yaralı parmağa işemedikleri gibi insanları ancak dinden soğuturlar. 

Bu tiplerin yaptıkları sadece bu depremle ilgili paylaşımdan ibaret değil. 99 depreminde de 7.4 şiddetindeki depremle ilgili yedinci sürenin 4.ayetini paylaşmışlardı. İzmir'de deprem olur, bilmem ne İzmir derler. Yağmur ve kar yağmaz, yağmur ve karın niçin yağmadığına dair bir müftünün ağzından paylaşım yaparlar. Güya yaşlı bir kadının çatısı akıyormuş da kadın dua ettiği için yağmur yağmamış. Ne zamanki kadının çatısı tamir edilince yağmur birden inmiş. 

Sonuç olarak bu tür paylaşımlar deprem bölgesinde depremin her türlü zorluğuyla cebelleşen insanları yaralar. Üstelik zina, zulüm ve aleni günahın artmasıyla deprem gelir derken halihazırda deprem olan bölgelerin kahir ekseriyeti, milliyetçi, muhafazakar ve İslami hassasiyeti yüksek insanların yaşadığı bölgeler. Sormazlar mı adama. Bu günahkar bu bölgelerde var da diğer bölgelerde yok mu? Tamam, olup bitenlerden payımızı alalım. Kendimizi bazı şeylerden dolayı sorgulayalım. Ben şunları yaptım, başıma bunlar geldi diyelim ama bir afeti tüm bölge halkını kapsayacak şekilde suçlamayalım. 

Hasılı dam başına saksağan, vur beline kazmayı türünden paylaşımlar sadece çapımızı ve kapasitemizi gösterir. Yapmayın, etmeyin. Din bu değildir, insanlık hiç değildir. Ayıptır, günahtır, vebaldir. İnsaf yahu. Siz hayatı böyle mi okuyorsunuz? Susun da alim sansınlar ki cehaletiniz ortaya çıkmasın. 

Hesabı Zor Olacaklar

Son yılların en büyük ve çok geniş bir alana yayılmış bir depremle karşı karşıyayız. Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Adana, Osmaniye, Diyarbakır, Hatay depremi ağır geçiren illerimiz. 10 il dile kolay. Tüm illerimize oranı 12'de 1'dir. Yani her 12 ilimizden biri deprem halini yaşıyor.

Depremin kendisi bir afet, Depremin büyüklüğü ve yıkıcılığı bir afet, Depremin dondurucu soğukta meydana gelmesi bir afet, Depremin bu kadar geniş bir alanı vurması bir başka afet. 

Depremin olduğu andan itibaren devlet tüm imkanları seferber etti. Dünyadan yardım ekipleri geldi. Belediyeler koştu. STK'ler yardım ulaştırmaya çalışıyor.

Tüm seferberlik ve organizeye rağmen sosyal medyadan yükselen seslere bakılırsa, deprem bölgesinde durum feci. Sağ kurtulanlar gıda, giyecek, sığınacak bir yer ve kendilerine ulaşacak bir yardım eli bekliyor. Aynı zamanda enkaz altında kurtarılmayı bekleyenlerin kurtarılmasını istiyor. Depremi vuran bir iki il dışında durum bu. Buradan anlaşılıyor ki tüm imkanların ve insan gücünün seferber edilmesi yeterli gelmedi. Organizede, sevk ve idarede sorun var mı, bazı illere diğer illere göre öncelik verildi mi bilmiyorum ama elimizde ne kadar imkan olursa olsun, bu kadar geniş bir alana aynı anda yardım elinin ulaştırılması, enkazdakilerin aynı anda kurtarılması mümkün değil.

Bu demektir ki depremzede insanlarımız bir başlarına kaldı. Üşüyecekler, aç ve susuz kalacaklar, enkaz altında kalıp kurtarılmadığı için kimi nefessizlikten kimi de donarak ölecek. Bunun sonucunda kimi bize ulaşılamadı, bir başına kaldık diyerek gönül koyacak kimi de ilk kurtarılan ve ulaşılan olduğu için minnet duyacak.

Hasılı zor ve büyük bir imtihanla karşı karşıyayız. Bu kadar büyük bir afet karşısında hepimiz aciz kaldık. Maalesef elimizden bir şey gelmedi. Allah depremzedelere yardım etsin, beterinden saklasın. 

Bir taraftan depremle uğraşırken bu hale gelmemize sebep olanlara ve bu görüntülerde imzası bulunanlara bu vesileyle birkaç sözümüz olsun. Bilsinler ki sözüm olanlar bu sorumluluklarının hesabını zor vereceklerdir. Bunlar,

Çürük çarık bina yapanlar,

Bu binaları inşaat halindeyken düzgün bir şekilde denetlemeyen yetkililer,

Bu tür binaların yapılmasına göz yuman belediye yetkilileri,

Binanın sağlamlık testi yapılmadan her seçim öncesi imar barışı çıkaran gelmiş geçmiş hükümetler,

Deprem ülkesi olmamız bilinmesine, bu konuda bilinçlendirilmemize ve deprem uzmanlarının deprem geliyor diye bas bas bağırmasına rağmen kulak tıkayan ve radikal tedbir almayan ve binaları dönüştürmeyen yetkililer...

6 Şubat 2023 Pazartesi

Seri Katillerimizi Tanıyor muyuz?

"Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir. Yine bir insanı yaşatmak bütün insanlığı yaşatmak gibidir." sözü Rabbimizin sözüdür.

Öldürmek yerine insana nefes olmak, ona can vermek kadar güzel bir şey yok.

Yaşatmak varken öldürmek büyük günahlardandır. Bu açıdan Allah'ın verdiği canı ancak Allah alır.

İnsanın bile bile birini öldürmesi cinayettir. Bu cinayeti işleyene cani ve katil diyoruz.

İslam'da bu suçu işleyenin cezası kısastır. Yani karşılığında onun da öldürülmesidir.

İslam'ın koyduğu bu ceza adaletin tam gereğidir. Birinin nefesini kesenin nefesi kesilir.

TCK'de katilin cezası müebbettir. Bu ceza adilane değildir. Çünkü öldürdüğü artık nefes alamaz iken katil dört duvar arasında da olsa nefes almaya devam ediyor. 

Taammüden öldürmenin çeşitleri var. Aşırı hızdan ve kural hatasından trafikte bir başkasının ölümüne sebebiyet vermek de bir nevi taammüden öldürmektir. 

Bir diğer cinayet çeşidi de birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet vermek veya öldürmek. Bu  tiplere seri katil demek lazım. Canlı bombaları, terör saldırılarını, bir yere bomba atmayı ve koymayı bu kategoriye koyabiliriz. 

Cinayetler çeşit çeşittir. Bunların üzerinde durmayacağım. Birden fazla cana kıyma yönüyle bir cinayeti örnekle ele alacağım. Depremde yıkılan binanın enkazında can verenlerin katillerini seri katil olarak görüyorum. Çünkü enkaz binlerce cana mezar oluyor, üstelik bu öldürme şekli hunharca. Gerçi tüm ölümler hunharcadır. Çünkü her ölümde merhametsizlik var, gaddarlık var.

Depremlerin seri katilleri kimlerdir? 

İster 99 ister 2007 deprem yönetmeliği öncesi veya sonrası olsun, sağlam bina yapmayan müteahhitler seri katildir. Çünkü bunlar, üç kuruş ucuza mal edip yüksek kazanç elde etme amacıyla, malzemeden çalmışlar ve yaptıkları binalar onlarca kişiye mezar olmuştur.

En ufak bir sallantıda çöken bu binaların içinde, kiminin kafasına kolon düşmüştür kiminin kafasına duvar yıkılmıştır. Kimi nefessiz kalarak molozların içinde imdat çığlıklarıyla can vermiştir. Kimi açlıktan kimi de susuzluktan... Çoğu vakit tüm ailenin ölümüne sebebiyet vermiştir yaptıkları bu çürük binalar. 

Seri katil sadece müteahhitler mi? Adam gibi denetim görevini yapmayan, kağıt üstünde tamam diyen denetmenler de seri katildir. 

Çürük binalara sağlam raporu verenler de seri katildir.

Anlatmak istediğim, şartlara ve kurallara uygun olmayan binanın her aşamasında bir şekil dahli olanlar seri katildir:

Görmeyenler, görmezden gelenler, sağlamdır raporuna imza atanlar, aracı ve alet olanlar seri katildir nazarımda. 

Yaptığı binaların altında binlerce kişi can verdiği halde bunlara doğru dürüst ceza vermeyenler de seri katildir.

Hasılı nerede bir deprem olmuş ve bu depremde meydana gelen çöküntülerden dolayı onlarca kişinin ölümüne sebebiyet verenler seri katillikte birbirlerinin ortaklarıdır. Çünkü bunlar birbirlerini koruyup kolladılar. Yani burada organize ve planlı bir cinayet söz konusu. 

Allah bildiği gibi yapsın bunları. Öbür dünyada da bu seri cinayet ve seri cinayete ortak olmalarından dolayı da en ağır cezayı alsınlar. Bu dünyadaki cezaları da bir çürük binanın altında can vermek olsun.