25 Aralık 2022 Pazar

İslam Dünyası Çağı Okuyamıyor

Bugün dünyada geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerle, gelişmiş ülke ve devletlerin olduğu bir aşikardır. Başta Afrika olmak üzere İslam dünyası geri kalmış ülkeler liginde iken genelde Batı dediğimiz Hristiyan dünyası ise gelişmiş ülkeler ligindedir. 

Geri kalmışlık veya gelişmişlik bu ülkelerin kaderi olabilir mi? Böyle bir şeyi düşünmek bile kaderi anlamamak demektir. Zira bu durum kadere bağlanılacak bir durum değildir.

Buraya kadar yazdığımı okuyan birileri, "Gelişmiş ülkelerin geçmişi lekelidir, sömürgecidir, medeniyetlerinin temelinde kan ve gözyaşı vardır. Biz sömürmedik. Geçmişte sömürseydik, biz de gelişmiş olurduk. Batıya bu bakış bir özentiden ibarettir." şeklinde bir görüş ve gerekçe ileri sürebilir. 

Batının birçok geri kalmış devlet ve ülkeyi yıllar yılı işgal edip sömürdüğü tarihen bilinen bir gerçektir. Bu sömürü, İslam dünyasının geri kalmasında bir sebep olsa da tek sebep değildir. Üstelik sömürgecilik yılları da çok gerilerde kaldı. Bugün her ülke o ülkenin insanları eliyle yönetilmektedir. Hepsinin bayrağı vardır. Üstelik çoğunluğu Arap olan İslam ülkeleri maddi imkanlar yönünden çok iyi durumdalar. Çünkü hemen hemen hepsinin yeraltı petrol rezervleri var. Hemen hemen hepsi petrol zengini. Yani para gani.

Yazımın bundan sonraki kısmında İslam dünyasının niçin geri kaldığını, niçin geri kalmaya devam ettiğini maddeler halinde yazmak istiyorum.

İslam dünyası;

*Gelişmiş ülke olmak için çaba sarf etmiyor. Sebeplere sarılmıyor. Daha doğrusu böyle bir derdi yok. Varsa da Batının gelişmesi karşısında “Biz bunlara yetişemeyiz” deyip pes etmiş ve gözü korkmuştur. Bugünkü halini kaderi gibi görmekte. Ya parasına güvenmekte ya da borçla yaşamaya razı olmuştur. Bastıracak parayı, alıp kullanacak Batının teknolojisini. Yani Batının pazarı olmayı dünden kabullenmiştir.

*Ar-Ge’ye önem vermiyor. Bunu gereksiz görüyor. Uzun soluklu düşünmüyor, günübirlik yaşıyor.

*Demokrasi, özgürlük ve adalette sorunlu. Özgürlük ve imkanın olmadığı yerde gelişmekten söz edilemez. Güvenlikli politika ile liderler birilerine yaslanarak koltukta ne kadar kalabilirim hesabı yapıyor. Düşünen beyinlere imkan sunmuyor. Onları ülkesinde tutmuyor ya da tutamıyor. Fırsatını bulan beyin göçü olarak gelişmiş ülkelere kapağı atıyor. Başkasının maaşlı elemanı oluyor.

*Zamanın ruhuna uygun hareket etmiyor.

*Yaşadığı çağı okuyamıyor.

*Bu çağın sonrasında neler olacak, dünya ve insanlık nelere gebe, biz yeni çağa kendimizi nasıl adapte ederiz şeklinde bir öngörü söz konusu değil.

*Rahatına düşkünlükten ödün vermiyor.

*Pansuman tedbirlerle uzatmalara oynamakla meşgul.

*Geçmişle övünmekten ve her şeye mazeret üretmekten günümüze gelemiyor.

*Kısır çekişmelerle birbirlerini yemekle meşguller.

*Bizim şu yönümüz iyi ve biz şu yönümüzle dünyaya örnekliğimiz var, biz dünyaya şu katma değeri ürettik diyebilecekleri bir şeyleri yok. Ne teknolojide ne ahlaka ne medeniyet ne de kültürde...

24 Aralık 2022 Cumartesi

-cı'cılar

-cı (-ci, - cu, - cü, - çu, - çü, - çı, - çi) yapım eki meslek isimlerinin sonuna eklenerek o meslekleri yapan kişilerin isimlerini ortaya koyar. Simit satan anlamında simitçi denmesi gibi. Ama her meslek erbabının sonuna bu ek eklenmez. Mesela öğretmene öğretmenci, avukata avukatçı denmez. 

Alışkanlık anlamı da içerir. İçli müptelası olan bir için içici denmesi gibi. 

Taraftarlık, bir düşünceyi benimsemiş veya kendisini aidiyet duygusuyla bir kişi veya yerle ilişkilendirenler anlamında da İslamcı, Süleymancı, Nurcu, Menzilci, milli görüşçü vs. kullanılır. Taraftarlık anlamında -ist eki de eklenmekte: komünist, Kemalist, sosyalist, ateist, kapitalist, dinci vb. 

Son verdiğim örneklerin çoğunda görüleceği üzere bir düşünceyi şekillendiren kişilerin isimleri ile tarafgirlik ifade ediliyor. Bu isimler tarih olmuş kişiler. 

Halen yaşayan kişiler için de bu -cı ekleniyor. Erdoğancı, Tayyipçi, Devletçi, Kemali, Baykalcı gibi. 

Tarih olmuş kişilere, izinde gidiyor anlamında sonradan -cı eklenirken günümüz kişi destekçileri ise kendilerini bu şekilde tanımlıyor. İsteyen kendini istediği şekilde  ifade edebilir. Yalnız -cı eki meslek erbabı, satıcısı ve bir şeyi alışkanlık haline getirenler için kullanıldığında dikkat çekmiyor. Çünkü isim yerli yerine oturuyor. Taraftar anlamındaki -cı eki kulağıma hoş gelmiyor. En hafifiyle satıcı gibi düşünüyorum. Belki de bu yüzden Nurcular kendilerine Nur Talebesi, Süleymancılar Süleymanlı denmesini uygun görürler. 

Parti liderlerinin isimlerinin sonuna -cı getirmek suretiyle kendi görüş ve tarafını belirtenlerin yerinde olsam, kendimi parti lideriyle özdeşleştirmekten ziyade desteklediğim parti ismini ön plana çıkartmak isterdim. Mesela Tayyipçiyim yerine AK Partiliyim veya milli görüşçüyüm, Baykalcı veya Kılıçdaroğlucu yerine CHP'liyim veya solcuyum, Devletçi yerine MHP'liyim veya milliyetçiyim, Davutoğlucu yerine Gelecek Partiliyim, Babacancı yerine DEVA’lıyım vs. denmesini daha uygun görürüm. Çünkü bu tarafgirlik kişilere bağlı bir tarafgirliktir. Bu kişiler yarın parti genel başkanlığını bırakabilir, başka partiyle birleşebilir başka bir partiye geçebilir ya da Allah herkese uzun ve sağlıklı ömür versin, vefat edebilirler. Tarafgirlik iyi bir şey ise bu tarafgirliğin uzun sürmesi kurumsal parti ismi ile mümkün olabilir. Bizim ülkemizde partileri liderler kurar, liderle beraber parti biter denirse lider ismiyle ifade edilmesi anlaşılabilir. Temennim tabanı olan partilerin demokrasimiz, kurum kimliği ve kültürü açısından,  liderden sonra da varlığını devam ettirmesinden yanadır. Bir zamanlar Baykalcı olanların bugün Baykalcıyım dediğine şahit olmuyorum. Bu da kişilerin geçiciliğine verebileceğim güncel bir örnektir.

Başkasını bilmem ana kendimi herhangi bir -cı ile ifade etmedim, etmiyorum da. Bir zamanlar İslamcılığı kendime yakın hissederken de İslamcı yerine Müslüman denmesini uygun gördüm. Bu ismi de Allah vermiş bana.

İnsanların tarafgirliğini liderlerinin isimleriyle ifade etmesinde o lideri kurtarıcı görmesi ya da çok sevmesi sanırım en büyük etkendir. Unutmayalım ki Hz Ömer de Hz Muhammed’i çok severdi ve ölümünü duyduğu zaman bu durumu kabullenememişti. Onu teskin etme ve kendine getirme görevini Hz Ebu Bekir üstlenmişti. Muhammed’e tapıyorsan, bil ki o vefat etmiştir. Allah’a tapıyorsan, o yaşıyor, demişti. 

Hayal Kırıklığımsın!

—Babacığım, beni çok severdin bir zamanlar. Desteğini hep ardımda hissederdim. Bu bana moral oluyordu. Şimdi ne oldu böyle? Eskisi gibi değilsin, destek vermiyorsun. Bakışların bile değişti. Benimle yüz yüze gelmemek için gözlerini indiriyorsun. Üstelik eleştirmeye de başlamışsın. Bilmeden seni üzecek bir hata mı yaptım?

—Tek tek cevap vereyim. Severdim doğru. Destek de veriyordum. Eskisi gibi değilim. Bu da doğru. Bundan sonra destek namına zırnık yok sana. Aileme faydadan ziyade zarar veriyorsun artık. Zararın aileyle kalsa iyi. Dışarıya da taştı. Ayrıca değişen ben değil, sensin. Bakışlarımın değiştiği de doğru. Gözümü hatta yolumu da değiştiriyorum. Çünkü ağartacak yüz bırakmadın. Seni gördükçe, aklıma geldikçe moralim bozuluyor, kahroluyorum. Eleştiriyorum. Çünkü düzgün işin kalmadı. Bir de bilmeden bir şey mi yaptım diyorsun. Görüyorum ki yaptıklarının farkında bile değilsin. Vah yazık. Aymazlığın bu kadarına da pes doğrusu. İşin acı tarafı da bu. Sen ne ara böyle oldun, inan anlamakta zorlanıyorum.

—Ama bana hep destek veren sendin. Şimdi ne oldu böyle? Desteğini niçin çekiyorsun? Bu bir çelişki değil mi? 

—Hala desteğini niye çekiyorsun diyor ve anlamazlıktan geliyorsun. Sana destek vermem ve baban olmam, bu desteğin ilanihaye süreceği anlamına gelmez. Beni biraz tanısaydın, çelişki var demezdin. Çünkü sana verdiğim destek oğlum olduğun için değil, değerlerimi en iyi savunasın, yerine getiresin ve işlerini iyi yapasın diyeydi. Sen kendi çelişkilerine ve 'U' dönüşlerine bak. Bunun için yıllardır gömülü olan şu kafanı kumdan çıkar.

—Ben hala dediğin değerleri savunuyorum. 

—Doğru, sen değerleri savunuyorsun. Ama sadece savunuyorsun. Yalnız bu savunma icraata dönmeyen bir savunmadır. Savunmakla kalsan iyi. Göz göre göre tersini yapıyorsun. Değerlerimi esas yıkan da bu tavrındır. Çünkü sen benim değerlerimi ekmek yemek için sermaye olarak kullanıyorsun. Hala da yemeye devam ediyorsun ama denizi bitirdiğin gibi kumu da bitirdin. Hala da doymak bilmiyorsun. Ama yolun sonuna geldin görünüyor. İşin ilginci ve acı tarafı, savunduğun değerleri dilinde pelesenk ettiğin için o değerler yerlerde sürünüyor şimdi. Amacın bu idiyse başarılı oldun. Kendinle gurur duyabilirsin. Bu aşamadan sonra bilirim söz dinlemezsin. Çünkü başka sermayen yok. Senden tek istediğim, değerleri ağzına alma. Ne halin varsa gör. En azından değerler elinden kurtulmuş olur. 

—Bu kadar mıyım gözünde? 

—Hem de daha fazlası. Hep günü kurtarır türünden alavere dalavere senin ki. Ailemin tırnaklarıyla kazıyarak elde ettiği her şeyi mirasyedi hayırsız evladın yaptığı gibi har vurup harman savurdun. Savurmakla da kalmadın, borçlandırdın. Bundan da geçtim. Zira maddiyat dediğin bir şekilde halledilir. Manevi tahrifatı telafi etmek mümkün değil. 

—Tamam yapamamış olabilirim. Ama bu kadarı fazla değil mi? Zira vurmadın, öldürdün. Hatta öldürmekten beter ettin.

—İnsan umut bağladıklarına gönül koyar evlat. Ben de senden çok şey bekledim. Sana çok umut bağladım. Geldiğimiz nokta itibariyle tam bir hayal kırıklığısın.

—Yol göstereceğine giydiriyorsun.

—Bu söylediklerim aklını başına al diye bir yol göstermedir. Tabi almak isteyene. Hoş, senin akla da ihtiyacın yok. Çünkü özgü enin tavan yapmış. Kendini görüp test etmen de mümkün değil. Çünkü şakşakçın çok. Etrafında olur olmaz her şeyini alkışlayan şakşakçın varsa kendini ve yaptıklarını göremezsin. Tekrar kendine gelmek istiyorsan, hayattan bir beklentisi olmayanlara ve senden menfaat beklemeyenlerin eleştirilerine kulak ver. Tabir yerindeyse, “Padişahım, çok yaşa” diyenleri değil, “Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var” diyenlerin dediklerini bir düşün.