Ana içeriğe atla

Hayal Kırıklığımsın!

—Babacığım, beni çok severdin bir zamanlar. Desteğini hep ardımda hissederdim. Bu bana moral oluyordu. Şimdi ne oldu böyle? Eskisi gibi değilsin, destek vermiyorsun. Bakışların bile değişti. Benimle yüz yüze gelmemek için gözlerini indiriyorsun. Üstelik eleştirmeye de başlamışsın. Bilmeden seni üzecek bir hata mı yaptım?

—Tek tek cevap vereyim. Severdim doğru. Destek de veriyordum. Eskisi gibi değilim. Bu da doğru. Bundan sonra destek namına zırnık yok sana. Aileme faydadan ziyade zarar veriyorsun artık. Zararın aileyle kalsa iyi. Dışarıya da taştı. Ayrıca değişen ben değil, sensin. Bakışlarımın değiştiği de doğru. Gözümü hatta yolumu da değiştiriyorum. Çünkü ağartacak yüz bırakmadın. Seni gördükçe, aklıma geldikçe moralim bozuluyor, kahroluyorum. Eleştiriyorum. Çünkü düzgün işin kalmadı. Bir de bilmeden bir şey mi yaptım diyorsun. Görüyorum ki yaptıklarının farkında bile değilsin. Vah yazık. Aymazlığın bu kadarına da pes doğrusu. İşin acı tarafı da bu. Sen ne ara böyle oldun, inan anlamakta zorlanıyorum.

—Ama bana hep destek veren sendin. Şimdi ne oldu böyle? Desteğini niçin çekiyorsun? Bu bir çelişki değil mi? 

—Hala desteğini niye çekiyorsun diyor ve anlamazlıktan geliyorsun. Sana destek vermem ve baban olmam, bu desteğin ilanihaye süreceği anlamına gelmez. Beni biraz tanısaydın, çelişki var demezdin. Çünkü sana verdiğim destek oğlum olduğun için değil, değerlerimi en iyi savunasın, yerine getiresin ve işlerini iyi yapasın diyeydi. Sen kendi çelişkilerine ve 'U' dönüşlerine bak. Bunun için yıllardır gömülü olan şu kafanı kumdan çıkar.

—Ben hala dediğin değerleri savunuyorum. 

—Doğru, sen değerleri savunuyorsun. Ama sadece savunuyorsun. Yalnız bu savunma icraata dönmeyen bir savunmadır. Savunmakla kalsan iyi. Göz göre göre tersini yapıyorsun. Değerlerimi esas yıkan da bu tavrındır. Çünkü sen benim değerlerimi ekmek yemek için sermaye olarak kullanıyorsun. Hala da yemeye devam ediyorsun ama denizi bitirdiğin gibi kumu da bitirdin. Hala da doymak bilmiyorsun. Ama yolun sonuna geldin görünüyor. İşin ilginci ve acı tarafı, savunduğun değerleri dilinde pelesenk ettiğin için o değerler yerlerde sürünüyor şimdi. Amacın bu idiyse başarılı oldun. Kendinle gurur duyabilirsin. Bu aşamadan sonra bilirim söz dinlemezsin. Çünkü başka sermayen yok. Senden tek istediğim, değerleri ağzına alma. Ne halin varsa gör. En azından değerler elinden kurtulmuş olur. 

—Bu kadar mıyım gözünde? 

—Hem de daha fazlası. Hep günü kurtarır türünden alavere dalavere senin ki. Ailemin tırnaklarıyla kazıyarak elde ettiği her şeyi mirasyedi hayırsız evladın yaptığı gibi har vurup harman savurdun. Savurmakla da kalmadın, borçlandırdın. Bundan da geçtim. Zira maddiyat dediğin bir şekilde halledilir. Manevi tahrifatı telafi etmek mümkün değil. 

—Tamam yapamamış olabilirim. Ama bu kadarı fazla değil mi? Zira vurmadın, öldürdün. Hatta öldürmekten beter ettin.

—İnsan umut bağladıklarına gönül koyar evlat. Ben de senden çok şey bekledim. Sana çok umut bağladım. Geldiğimiz nokta itibariyle tam bir hayal kırıklığısın.

—Yol göstereceğine giydiriyorsun.

—Bu söylediklerim aklını başına al diye bir yol göstermedir. Tabi almak isteyene. Hoş, senin akla da ihtiyacın yok. Çünkü özgü enin tavan yapmış. Kendini görüp test etmen de mümkün değil. Çünkü şakşakçın çok. Etrafında olur olmaz her şeyini alkışlayan şakşakçın varsa kendini ve yaptıklarını göremezsin. Tekrar kendine gelmek istiyorsan, hayattan bir beklentisi olmayanlara ve senden menfaat beklemeyenlerin eleştirilerine kulak ver. Tabir yerindeyse, “Padişahım, çok yaşa” diyenleri değil, “Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var” diyenlerin dediklerini bir düşün. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde