2 Aralık 2022 Cuma

Boykotçu Taifesi *

Bu ülkede boykot bitmez. Yeter ki birileri birini, bir ülkeyi bir markayı bir işletmeyi hedef göstersin. Ne oluyoruz, bu işin künhü nedir denmez, hemen atlanır. Bir zaman ABD, Fransa, İsrail gibi ülkelerin ürünlerine boykot çağrısı yapıldı. Aynı anda sosyal medyada boy boy paylaşımlar yapıldı. Boykotun bu ülkelerin ürünlerine ne kadar katkısı oldu, o ülkeler ne kadar yola geldi ve diz çöktü bilinmez. Bilinen o ülkeler ve o ülkelerle özdeşleşmiş ürünlerin hala tedavülde, gözde ve aranan ürün olduğudur. Bir müddet sonra kızgınlık gidiyor. Bir bakmışsın başta o ürünlere boykot çağrısı yapanlar olmak üzere herkes o ürünleri almaya devam ediyor. Durum bu iken niye boykot çağrısı yapılır, insanlar paylaşımlarıyla bu boykot çağrısına niye katkıda bulunur, anlaşılır gibi değil. Halbuki iş boykot aşamasına gelmişse, burada beklenen, karşı tarafa diz çöktürmek olmalı. Yani attığımız taş, ürküttüğümüz kurbağaya değmeli.

Geçmiş tecrübelerden ibret almadığımız belli ki şimdi de nicedir her türlü fahiş fiyatın anası ve günah keçisi olarak hedef gösterilen zincir marketler yeniden topun ağzında. Burada zincir marketleri özellikle öne çıkarılan üç harflileri savunacak değilim. Şu kadarını söyleyeyim. Fahiş fiyat ve pahalı ürün satmada suçlu aranacaksa en son sırada zincir marketler ve perakende ürün satanlar gelir. Yani bu konunun en masumu bunlardır. Birileri topun ağzına bu marketleri koyarak hedef saptırmaya çalışıyor. Çünkü herkes bilir ki birkaç yıldır ürünlerin fiyatları katmerlendi. Herkes pahalılıktan dert yanıyor. Salgın kaynaklı; mal temini, emtia fiyatlarının yükselmesi, akaryakıt başta olmak üzere elektrik ve doğal gaza gelen zamlar, asgari ücrete yapılan ayarlamalar, ürünlere zam olarak yansıdı. Diğer ülkelere göre zammın daha fazla yansıması bir türlü dövizin ateşinin söndürülememesi yani TL'nin aşırı değer kaybetmesidir. Biz paramızın değerini belirli bir seviyede tutabilseydik ya da değerini koruyabilseydik, inanın hayat pahalılığından bu derece etkilenmeyecektik. Durum bu iken bu marketleri günah keçisi ilan etmek ne derece hakkaniyete sığar?

Bir diğer husus, bir ürünü ederinden ve piyasasından yüksek veren kaç işletme ayakta durur? Bunu hiç düşündük mü? Rekabet ortamına ve rekabet mantığına ters bir defa. Bilelim ki vatandaş gözü kapalı alışveriş yapmıyor. Hangi ürün nerede, ne kadar bunun hesabını yapıyor ve pahalı ürünü almıyor. Aldıysa da bir defa alıyor. Başta üç harfliler olmak üzere bu sektörde tutunmak isteyenler göz göre göre ve bile bile ürünlere zam yapmaz. Yaparsa da topuğuna sıkmış olur. Bir müddet sonra önce sinek avlar, ardından havlu atar. Merak ediyorum, fiyat belirleme yetkisi elinde olan devlet çok mu makul zam yapıyor? Yine devlet destekli Tarım Kredi Kooperatiflerinin sattığı ürünler çok mu makul? Lütfen içinden çıkamadığınız ve çözümünde aciz kaldığımız çıkmazımızı birilerini suçlu ilan ederek onları hedef göstermeyelim. Bu şekil yaparak rahatlayacaksak, faydası olacaksa ve fiyatlar inecekse, buyurun hep birlikte boykot edelim. Ama boykot çağrısı yapanlar ve bu boykota destek paylaşımı yapanlar da bilirler ki kazın ayağı öyle değil. Suç bastırma psikolojisidir bu. Hedef saptırmadır. Cambaza bak cambaza denerek algı oluşturmaktır. 

Diyelim ki suçlu ilan ettiğimiz bu marketleri boykot ederek kapanmalarını sağladık ve bir zafer ilan ettik. Bu beşli marketlerin ilk yapacağı, binlerce çalışanına tazminatını vererek onlarla olan iş akitlerini sonlandırmak olacaktır. İşsizler ordusuna yeni işsizler katılacak demektir bu. Bu çalışanlar yabancı ülkenin insanları değil. Hepsi senin, benim, komşunun en az lise bitirmiş çocuklarıdır. Merak ediyorum, bu insanlara bu boykotçular iş verebilecekler mi? Veremeyeceklerse -ki veremezler- iş yapacağız derken çiş yapmasınlar. 

* 05 Aralık 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

1 Aralık 2022 Perşembe

Cami ve Kur'an Kursları (2) *

Kur'an Kursu sayısına gelince, resmi verilere göre 2021 itibariyle 19.503 Kur'an Kursu var. Bu sayının içerisine vakıf, dernek ve cemaatlere ait kurslar dahil mi bilmiyorum. Diğer şehirlerde durum nasıldır, bir bilgim yok ama Konya'daki çoğu caminin altında veya yanında Kur'an Kursu tabelası var. Yine bir mahalle veya köyde yeterli kursiyer olduğu takdirde kullanılmayan bir bina veya odada Kur'an Kursu açılabiliyor. Aynı şekilde halk eğitim müdürlükleri bünyesinde Kur'an eğitimine dair kurslara da yer veriliyor. Özellikle yaz döneminde aşağı yukarı her camide Kur'an eğitimi veriliyor. 

Verdiğim istatistiklerden anlaşılacağı üzere camiye oranla Kur'an kursları makul gibi görünüyor. Kur'an kursları zorunlu eğitimin önce 8, ardından 12 yıl olmadan önce önemli bir ihtiyacı giderdi. Anadolu'da birçok insan Kur'an'ı buralardan öğrendi. Hafızlığa kalanlar hıfzını buralarda tamamladı. Birçok insanımız çocuğunu ortaokula göndermeden veya bir meslek öğrensin diye sanayiye vermeden önce ilkokuldan sonra bir yıl Kur'an Kursuna vererek Kur’an öğrenmesini sağladı.

8 yıl kesintisiz mecburi eğitimle birlikte Kur'an kursları büyük bir darbe yedi. Öğrenci sayısı iyice düştü. 12 yıllık zorunlu eğitimle birlikte çoğu Kur'an Kursu öğrencisiz kaldı. Sadece yaz dönemi buralarda öğrenci yoğunluğu yaşanıyor.

Anlatmak istediğim, kreş eğitimi veya anasınıfı diyebileceğimiz 4-6 yaş Kur'an kursları haricindeki kurslarımızın çoğu, öğrencisizlikten dolayı kapanmakla karşı karşıya. Buna rağmen 2013 yılında 13 bin Kur'an Kursu varken 2021 itibariyle 19.503'e çıkmış. Yani öğrenci sayısı azalmasına rağmen Kur'an Kursu binasında artış var.

2012 yılından itibaren İmam hatip ortaokullarının yeniden açılması ve çok sayıda İHL'nin açılmasıyla birlikte Kur'an Kursu sayısının azalacağı yerde artış göstermesi bana manidar geldi. Çünkü İHO ve İHL'ler bugün zaten Kur'an Kursu işlevi görüyor. Proje İHO’larda diğer derslere ilaveten ayrıca hafızlık eğitimi veriliyor.

Durum bu iken 12 yıllık eğitimle beraber bu kurslara kim, nasıl ve niye gitsin veya çocuğunu niçin göndersin? Hal böyle iken hala Kur'an Kursu inşaatlarının devam etmesi; bu kursların, ihtiyacın ötesinde yapılmaya devam edildiğinin bir göstergesidir. Bunu birkaç haftada bir cuma hutbelerinin sonunda "Yapımı devam etmekte olan cami ve Kur'an kurslarına yardım" taleplerinden de anlayabiliriz. Yine de ihtiyaç varsa Kur'an Kursu da yapılsın ama ihtiyaç değilse bilelim ki içinde Kur'an öğretilecek de olsa bu binalar da tıpkı camiler gibi israftır. Hele her cami aynı şekilde Kur'an öğretilebilecek şekilde düzenlenebilecek iken ayrıca kurs binasını anlamıyorum. Pekala namaz vakitleri dışındaki saatlerde, bu camilerde görev yapan görevliler öğretici görevini üstlenebilirler. 

Son söz olarak lütfen cami ve Kur'an Kursu yapımı konusunda iyi bir planlama yapalım. Bu konuda yoğurdu üfleyerek yiyelim. Cami ve Kur'an Kursu inşaat sektörünü bırakalım. İnşaat sektörüne yapacağımız masrafı; insana, insanın gelişmesine ve eğitimine yapalım. Binaya yapılan gereksiz harcamanın vebali vardır. İnsana yapılan masraf boşa gitmez. Maddi imkanları, okuma imkanı vermeyen ama gelecek vadeden çocuklarımıza burs vermek suretiyle onların okumalarına imkan verelim. Böylece daha hayırlı bir iş yapmış oluruz.

* 14 Aralık 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Cami ve Kur'an Kursları (1) *

İsraf denince bu toplumun aklına hep ve ilk başta ekmek israfı gelir. "Yazık, bak şu ekmeği çöpün oraya koymuşlar. Nimet atılır mı ya! Günlük çöpe atılan ekmekle şu kadar asfalt, bu kadar okul yapılır. İnsanımız bayat ekmeği yemiyor. Bunu bulamayan da var. Biz bayat ekmeği şöyle yapar yeriz. Başımıza gelenler ekmeği israf ettiğimizden..." deriz. Tüm bunları söylerken de ekmek israfının içine kendimizi koymayız.

Ekmek ve birçok alanda bu ülkede israf var mı? Var. Özellikle kamu kaynakları çarçur ediliyor mu? Ediliyor. Zira kamu kaynaklarının sahibi yok.

Niyetim ekmek ve diğer kamu kaynaklarının israf edilmesini ele almak değil. Hepsi ayrı ayrı yazı konusu. Maalesef her alanda israf karnemiz kabarıktır. Bu yazımda tüm israf alanlarını bir tarafa bırakarak özelde eleştirisi yapılan fakat genelde çoğumuzun sesinin çıkmadığı iki israftan bahsedeceğim. Bunlar, cami ve Kur'an kurslarıdır. Bu konuyu ele almadan önce israfın tarifini yeniden bir hatırlayalım. TDK israfı, gereksiz yere para, zaman, emek vb.yi harcamak, savurganlık, tutumsuzluk şeklinde tarif eder. Kısaca ihtiyaç fazlası ve yerli yerinde kullanılmayan her şeye israf diyebiliriz.

Gelelim camilere... 2020 sonu itibariyle DİB verilerine göre Türkiye'deki cami sayısı 89. 445'tir. Başı 3. 530 cami ile İstanbul çekerken 3.238 cami ile Konya 2.sırada, Ankara ise 3.171 cami ile 3. sıradadır. Bu sayıya son iki yılda yapılan camiler ve Diyanet'e bağlı olmayan camiler dahil değildir. Nüfusu 85 milyon kabul edersek, Türkiye'de her 900 kişiye bir cami düşerken Konya özelinde 700 kişiye bir cami düşüyor. Her ne kadar en fazla cami İstanbul'da ise de nüfusa oranlarsak, 4.250 kişiye bir cami düşüyor. Bu sayıya sabi sıbyan, Müslim ve gayri Müslim de dahildir. 

İşin istatistiğinde değilim. Cami sayısı 89 bin değil, 100 bin de olabilir. Yeter ki ihtiyaç olsun ve içi doldurulsun. Yine nüfusa göre camileri oranlamak da bizi yanıltabilir. Yerleşim alanının dağlık ve dağınık olması da cami ihtiyacını artıran etkenlerden biridir. 

Burada üzerinde durulması gereken bu camilerin ne kadarı ihtiyaç ne kadarı değil? Bu camilerin birbirine uzaklığı ne kadardır? Camilerimizin cuma ve bayram namazları dışında doluluk oranı nedir? Bir yere cami yaparken yetkililerin elinde bir plan var mıdır yoksa rastgele mi yapılmaktadır. Bir yerde meskun mahal olmadan ilk önce cami yapılan kaç yerimiz var? Camiler yapılırken bu caminin ihtiyaçlarını karşılayacak gelir getirici işyerine yer veriyor muyuz? Yanında hastane, kütüphane, aşevi, okul, yatakhane gibi müştemilatı olan kaç camimiz var? Etrafı açık olan ve yüksek binalar arasında sıkışmamış kaç camimiz var? Yapılan bu cami mahalle sakinlerinin hepsini alır mı ya da yapılan bu cami birkaç yıl sonra ihtiyaca cevap veremeyecek duruma gelebiliyor mu? Yapılan camilerin birbirine mesafesine bakılırsa cami yapmada bir planlama olduğu kanaatinde değilim. Üç beş kişinin öncülüğüyle, bir hayırseverin arsa bağışlamasıyla cami inşaatına kalkıldığı şeklinde bir görüntü var. Öyle camiler var ki yola sıfır yapılmış. Yol genişleyecek veya mahallede kentsel dönüşüm yapılıyor. Evler tek tek yıkılırken cami orada kalıyor. Normal şartlarda caminin de yıkılması gerekiyor ama kaç yetkili buna yanaşır. Adının cami yıkan başkan olmasını hiçbir belediye başkanı istemez. Tüm bunları geçtim. Bugün belli muhitlerdeki bazı camilerin dışında kalan birçok cami tek tük cemaatle beş vakti kılıyor. Eskiye oranla camiye devam eden cemaat sayısında her geçen yıl bir azalma söz konusu. Mevcut camilere nasıl cemaat çekeriz, bu insanımızın camilerden uzaklaşmasının sebep ya da sebepleri nelerdir üzerine kafa yoracağımıza, ihtiyaç mı, değil mi demeden cami yapımına devam ediyoruz. Eskiden cami yapımına karışmayan devlet ve belediyeler cami yapımına öncülük ediyor hatta yardım ediyor. Tamam yapsın. Zira bu da dini ve toplumsal bir ihtiyaç. Ama Millet Bahçelerinde olduğu gibi yeşil alanın büyük bir kısmını kapsayacak şekilde büyükçe bir cami yapılmamalı diye düşünüyorum. Elbette bu tür yeşil alanlarda nasıl ki yeme, içme, büfe, WC, lavabo ile birlikte burada eğlenen insanların namazlarını kılabileceği küçük bir mescit de olsun. Ama her gördüğümüz boşluğa illa büyük bir cami kondurma hülyasından vazgeçmek lazım. Böyle yapmazsak, Avrupa'daki cemaati olmayan kilise bolluğu gibi yakında bizde de cemaati olmayan cami bolluğu olacaktır. Hristiyanların her yerde kilisesi anlaşılabilir. Çünkü Hristiyanlara göre ayin mutlaka kilisede yapılmalı. Halbuki bizde cuma ve bayram namazları dışında ibadet her yerde bireysel ve toplu yapılır. Bunun için de illa cami olması gerekmez. Zira bize göre yeryüzünün her bir yeri mescittir ve her yerde ibadet yapılır. Durum bu iken cami yapımını abartmamak lazım. Birbirine yakın yapılan her cami diğer caminin cemaatini eksiltmektedir. Bu da topluluk anlamına gelen cemaatin, toplayan anlamına gelen caminin köküne dinamit koymaktır. Kısaca yerinde ve ihtiyaca binaen yapılmayan her cami ekmek israfına rahmet okutacak şekilde israftır. 

* 09 Aralık 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.