Ana içeriğe atla

Boykotçu Taifesi *

Bu ülkede boykot bitmez. Yeter ki birileri birini, bir ülkeyi bir markayı bir işletmeyi hedef göstersin. Ne oluyoruz, bu işin künhü nedir denmez, hemen atlanır. Bir zaman ABD, Fransa, İsrail gibi ülkelerin ürünlerine boykot çağrısı yapıldı. Aynı anda sosyal medyada boy boy paylaşımlar yapıldı. Boykotun bu ülkelerin ürünlerine ne kadar katkısı oldu, o ülkeler ne kadar yola geldi ve diz çöktü bilinmez. Bilinen o ülkeler ve o ülkelerle özdeşleşmiş ürünlerin hala tedavülde, gözde ve aranan ürün olduğudur. Bir müddet sonra kızgınlık gidiyor. Bir bakmışsın başta o ürünlere boykot çağrısı yapanlar olmak üzere herkes o ürünleri almaya devam ediyor. Durum bu iken niye boykot çağrısı yapılır, insanlar paylaşımlarıyla bu boykot çağrısına niye katkıda bulunur, anlaşılır gibi değil. Halbuki iş boykot aşamasına gelmişse, burada beklenen, karşı tarafa diz çöktürmek olmalı. Yani attığımız taş, ürküttüğümüz kurbağaya değmeli.

Geçmiş tecrübelerden ibret almadığımız belli ki şimdi de nicedir her türlü fahiş fiyatın anası ve günah keçisi olarak hedef gösterilen zincir marketler yeniden topun ağzında. Burada zincir marketleri özellikle öne çıkarılan üç harflileri savunacak değilim. Şu kadarını söyleyeyim. Fahiş fiyat ve pahalı ürün satmada suçlu aranacaksa en son sırada zincir marketler ve perakende ürün satanlar gelir. Yani bu konunun en masumu bunlardır. Birileri topun ağzına bu marketleri koyarak hedef saptırmaya çalışıyor. Çünkü herkes bilir ki birkaç yıldır ürünlerin fiyatları katmerlendi. Herkes pahalılıktan dert yanıyor. Salgın kaynaklı; mal temini, emtia fiyatlarının yükselmesi, akaryakıt başta olmak üzere elektrik ve doğal gaza gelen zamlar, asgari ücrete yapılan ayarlamalar, ürünlere zam olarak yansıdı. Diğer ülkelere göre zammın daha fazla yansıması bir türlü dövizin ateşinin söndürülememesi yani TL'nin aşırı değer kaybetmesidir. Biz paramızın değerini belirli bir seviyede tutabilseydik ya da değerini koruyabilseydik, inanın hayat pahalılığından bu derece etkilenmeyecektik. Durum bu iken bu marketleri günah keçisi ilan etmek ne derece hakkaniyete sığar?

Bir diğer husus, bir ürünü ederinden ve piyasasından yüksek veren kaç işletme ayakta durur? Bunu hiç düşündük mü? Rekabet ortamına ve rekabet mantığına ters bir defa. Bilelim ki vatandaş gözü kapalı alışveriş yapmıyor. Hangi ürün nerede, ne kadar bunun hesabını yapıyor ve pahalı ürünü almıyor. Aldıysa da bir defa alıyor. Başta üç harfliler olmak üzere bu sektörde tutunmak isteyenler göz göre göre ve bile bile ürünlere zam yapmaz. Yaparsa da topuğuna sıkmış olur. Bir müddet sonra önce sinek avlar, ardından havlu atar. Merak ediyorum, fiyat belirleme yetkisi elinde olan devlet çok mu makul zam yapıyor? Yine devlet destekli Tarım Kredi Kooperatiflerinin sattığı ürünler çok mu makul? Lütfen içinden çıkamadığınız ve çözümünde aciz kaldığımız çıkmazımızı birilerini suçlu ilan ederek onları hedef göstermeyelim. Bu şekil yaparak rahatlayacaksak, faydası olacaksa ve fiyatlar inecekse, buyurun hep birlikte boykot edelim. Ama boykot çağrısı yapanlar ve bu boykota destek paylaşımı yapanlar da bilirler ki kazın ayağı öyle değil. Suç bastırma psikolojisidir bu. Hedef saptırmadır. Cambaza bak cambaza denerek algı oluşturmaktır. 

Diyelim ki suçlu ilan ettiğimiz bu marketleri boykot ederek kapanmalarını sağladık ve bir zafer ilan ettik. Bu beşli marketlerin ilk yapacağı, binlerce çalışanına tazminatını vererek onlarla olan iş akitlerini sonlandırmak olacaktır. İşsizler ordusuna yeni işsizler katılacak demektir bu. Bu çalışanlar yabancı ülkenin insanları değil. Hepsi senin, benim, komşunun en az lise bitirmiş çocuklarıdır. Merak ediyorum, bu insanlara bu boykotçular iş verebilecekler mi? Veremeyeceklerse -ki veremezler- iş yapacağız derken çiş yapmasınlar. 

* 05 Aralık 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde