13 Ocak 2022 Perşembe

İlk Defa Biri Bana Hak Verdi *

Marketten kaçtım kaçtım. Ama bu kaçış nereye kadar. Elim mahkum ve ellerine düştüm. Alışveriş listesi ve acil ihtiyaçlar kabarınca marketin yolunu tuttum. Hiç sağa sola bakmadan kafama kazınan listeye göre hangi ürün nerede ise o tereklere gittim. Gördüğüm fiyat etiketlerine dönüp dönüp bir daha baktım. Sonunda aldım alacağımı. 

Ödeme yapmak için kasaya geçtim. Baktım kasiyerler dahil kimse yok. Akşamın bu kalabalık saatinde kimse de olmaz mıydı? Geçip gidiyorum. Hiç şakam yok diye seslenince sırtı dönük bir kasiyer kızımız belirdi ve aramızda şu diyalog geçti:

Alayım amca”

Kızım, almadan şu kapıdan geçip gideyim.

Olurdu amca. Niye olmasın. Sırtım da dönüktü üstelik. Ama siz çağırdınız. Ben de geldim. Fırsatı kaçırdınız. 

Neyse, kaçan kaçtı artık. Ben koydum, kızımız okutup okutup önüme koydu. Aldıklarımı poşete yerleştirirken kasiyer:

Amca, indirimde peynirimiz var. Bundan bir tane alır mısın? 500 gramı 19.00 lira.

İstemez.

Niye amca? Bir tane alsaydın. Fiyatı da çok uygun. Buna rağmen kimse almıyor.

Kızım, bugünlerde indirim bize ters geliyor. Biz indirimleri görmeyeli çok oldu. Nasıl bir şeydi, onu bile unuttuk. Bindirime alıştık. Durum böyle iken kim inanır indirim dediğine. Ama bu peynirin fiyatı yarın değişecek. Fiyatına zam gelecek de. Bu biraz inandırıcı olur.

Haklısın.

Kızın haklısın demesine bir sevindim bir sevindim. Bir an için ödediğim yüklü faturayı bile unuttum. Sevincim, beni ilk defa haklı bulan biri oldu. Nasıl sevinmem buna. Çünkü nice zamandır aynı dili konuştuğumu sandıklarımın bana Fransız kaldığını ya da benim onlara Fransız kaldığımı görüyorum ama son yıllarda bana hak vereni hiç görmemiştim. Bu arada ikinci bir sevincim daha vardı. Güncellenmesine rağmen poşetin fiyatının onca maliyete rağmen değişmemiş olmasıydı. Diğer aldıklarımın fiyatını hesaba katarken poşetin ücretini hiç hesaba katmadım. Gel de sevinme buna.

*04/02/2022 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Vergi Yerine Zam Koyalım

Padişahın biri ekonomik sıkıntılar yaşayan halkına yeni vergiler koyar ve vergileri artırır. Aradan bir müddet geçince sadrazamına, ‘Halkın arasında bir dolaş. Vergilere alışmışlar mı?’ şeklinde talimat verir.

Sadrazam tebdili kıyafetle halkın arasında dolaşıp geldikten sonra padişahın huzuruna çıkar. ‘Padişahım, halkın suratı asık, canı da sıkılmış görünüyor ama işlerine devam ediyorlar’ raporunu verir. ‘O zaman sorun yok. Alışacaklar’ der padişah.

Bir müddet sonra yine yeni vergiler artırılır. Padişah sadrazamına, halkın içerisine çıkıp izlenimlerini paylaşmasını tekrar ister. Halkın içini dolaşıp gelen sadrazam, ‘Padişahım, bu kez halkın suratları çok asık. Suratlarından düşen bin parça. Selam verince kavga edecek gibi yüzüne dik dik bakıyorlar. Sanırım bu son vergi çok geldi’ şeklinde açıklama yapar. Padişah ise ‘Merak etme. Önemli değil. Buna da alışacaklar’ der.

Bir gün yine vergiler artırılır. Padişahın emri üzerine sadrazam halkın içerisine karışır ve şaşkınlığını padişaha aktarır: ‘Padişahım, garip bir durum var ortada. Ben bundan bir şey anlamadım. Halk çok neşeli. Gülüp eğleniyor hatta dans bile ediyor. Sanırım, başardınız’ deyince padişah, ‘Aman aman! Hemen vergileri indirelim. Çünkü halk dans etmeye ve oynamaya başlamışsa, demek ki durum çok kötü. Bu, hiçbir şeyi umursamıyorlar demektir. Bu durumda vergileri indireceğiz yoksa perişan oluruz’ der.”

Kıssadan hisse çıkarırsak, vergi olmadan devletler ayakta duramaz. Baktınız ki katmerli vergiler halkı canından bezdirecek. O zaman başka alternatiflere yönelmek lazım. Mesela vergi yerine zam yolu denenebilir. Zira aynı kapıya çıkar. Maksat halkı bezdirmek ve anasından doğduğuna pişman etmek değil mi?Girdi maliyetleri deyip zam koyarsın. Enflasyon yükseldi deyip zam koyarsın. Döviz yükseldi deyip zam koyarsın. Koyarsın oğlu koyarsın. 

Ali Dayı ve Oğlu

Mahallemizde Ali Dayının bir oğlu vardı. Mahalle onu sever. O da mahalleliyi severdi. Mahalle onun bir dediğini iki etmezdi. Öl dese ölürlerdi.

Herkes şaşırır ve kıskanırdı bu Ali Dayının oğluna bu sevgi neden diye.

Ama bir zaman gelmiş. Mahallede işler tersine gitmeye başlamış. Ali Dayı ile oğlu arasında şu diyalog geçmiş:

Oğlum, mahallemiz yangın yeri. Bir şeyler yap.

Ne yapayım ki bu durumda?

Ne yapacaksan yap artık. Elinde sermaye olarak ne silahın varsa onu sür.

Başka sermayem yok.

Gerçekten.

Aslında var bir tane. 

Nedir o?

Mahallelinin karşısına çıkıp konuşmak.

Sakın ha yapma bunu. Hazırında yangını körüklersin. Zaten elinde tek sermayen bu idi. Bunu da yıllar yılı tepe tepe kullandın. Zira laf ile peynir gemisi yürümez. Görüyorum ki deniz bitmiş, kum da bitmiş. Bu durumda yanarım da güzelim mahalleye ve sakinlerine yanarım. Artık bir ağlayanları da olmaz. Yazık oldu gerçekten.

Burada tüm suç benim mi?

Senin suçun kendine çok güvenmen. Mahallelinin suçu da sana çok güvenmeleri ve sana sonsuz kredi açmaları. İnsanın kendine ve etrafına yaptığını kimse yapmaz. Keşke etrafında sana doğruları söyleyecek, seni zamanında eleştirecek üç beş dost edinseydin. Görüyorum ki yalnızsın. Bunu da sen yaptın. Çünkü etrafından onları uzaklaştıran da sensin.