25 Mayıs 2021 Salı

Müruruzaman *

—Müruruzaman ne demek?

—Zamanaşımı demek.

—Bu ne demek?

—Hukuki bir terim.

—Yani?

—Sana kabaca şöyle anlatayım: Biliyorsun; suçlar var, bu suçu işleyen failler var ve işlenen suçların ayrı ayrı cezaları var. Suçu işledikten sonra polis peşine düşmez, hakkında dava açılmaz ya da açıldı ama kanunun belirlediği süre içinde hakkında bir karar verilmez ise sana ceza verilmiyor. Yani yırtıyorsun. Devlet ve kanunlar nezdinde anandan yeni doğmuş gibi pirüpak oluyorsun. İşte buna zamanaşımı deniyor.

—Olur mu öyle şey ama orta yerde işlenen bir suç var.

—Evet, orta yer de suç var, suçlu var. Suçu ve suçluyu herkes biliyor. Bunu kimse inkar etmiyor ama bu suçun cezası yok.

—Ödül gibi bir şey bu.

—Gibisi fazla. Ödülün ta kendisidir.

—Cinayette de mi böyle?

—Evet, böyle.

—Adalet bunun neresinde?

—Adaleti arayan kim?

—Hani yapanın yanına kar kalmazdı?

—İşte böyle kar kalıyor.

—Adam öldürmede de var mı bu zamanaşımı? Ne de olsa öldürülen bir insan.

—Maalesef var.

—Tüm ülkelerde var mı bu zamanaşımı?

—Tüm ülkeleri bilmem ama Türkiye’de var ama KKTC’de yokmuş.

—Zamanaşımının olmadığı suç var mı? Benimki de soru… Adam öldürmede bile varsa herhalde yoktur.

—Devlet kanun çıkarır da bunun istisnaları olmaz mı?

—Mesela?

—Mesela, bir kurumun müdürüsün. Hizmetlin yok, paran da. Güç bela bir hizmetli tutuyorsun. Ona ücretini veriyorsun ama sigorta yaptırmıyorsun. Devlet bunun farkına varınca ya da bir şikayet söz konusu oldu mu SGK yakana yapışır.

—Bunun da bir zamanaşımı vardır herhalde.

—Bilemedin işte. Zira bunun zamanaşımı yoktur. Ölsen bile sigortasız işçi çalıştırdığından dolayı devlet, bunun cezasını vereselerinden tahsil eder.

—Üstüme iyilik sağlık. Adam öldürüyorsun, zamanaşımına uğrarsa ceza almıyorsun ama sigortasız işçi yüzünden ceza alıyorsun.

—Sen sen ol, suç işleme. Zira hiç tavsiye etmem. Eğer işlersen de her türlü suçu işle ama süresi içinde yakalanma. Suçun kanunda belirlenen süresi geçtikten sonra çık piyasaya, elini kolunu sallayarak gez. Bu durumda kim ne diyebilir sana… Ama asla sigortasız birini çalıştırmaya kalkma.

 *29/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

21 Mayıs 2021 Cuma

Bir Sakalım Eksik Bir de Nargilem

-6 yıldır “Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi denir” misali kendi çapımda köşe yazarlığı yapıyorum. Ekonomi, siyasi, sosyal, dini, eğitim, ahlak, gündem vs hemen hemen her konuda yazıp çizdim. Yüz yüze görüştüğüm takipçilerim nezaketen iyi yazdığımı söylerler ama arkamdan ne konuşurlar bilmem. Yaptığım bu yazarlıkla yazma konusunda kendinde cesaret bulamayanlara “Bu yazıyorsa, biz hayli hayli yazarız” morali verdiğimi ve onları cesaretlendirdiğimi de düşünüyorum.

-6 yılı aşkın bir süredir "dilinkemigiyok. blogspot.com" isimli bir blogum var. Her telden yazıyorum.

-Facebook yazarlığımın geçmişi daha eski.

-Günübirlik sosyal medyayı kullanıyorum.

Yani medyanın içindeyim.

Eksikliğim yok mu? Olmaz olur mu? Mesela,

-Bir televizyon kanalına ve tartışma programlarına çıkmışlığım yok. Ama durun! İşsizlik rakamları açıklandığında bir mikrofon uzatılmış ve ne dersiniz, denmişti. İzleyenler, sizi falan kanalda konuşurken gördük dediler, hem de kaç kişi birden.

-Yer altı ve yerüstü kişilere sırtımı dayayabileceğim, şöyle senli-benli konuşmalar yapabileceğim bir yakınlığım, bir dostluğum, bir ağabey-kardeş ilişkim yok ama bu, bunları yapamayacağım anlamına gelmez.

-Neyse kendi halinde biriyim dense yeridir.

Durum bu iken anlayamadığım;

-Niçin ünlü birileri, gazeteci görünümlü kimliğimle youtube üzerinden benimle konuşmaz? Neden ben ona abi, o bana dostum demez? Halbuki neyim eksik benim başkasından? Yukarıda anlattım. Gazetecilikse var. Daha ne?

-Sonra niçin beni arabulucu olarak tayin etmezler? Halbuki nice araları bozuk olanların arasına girdim. Sonuç, aralarında ben kaldım. Bütün sıkıntıları ben göğüsledim. Bugüne kadar kimsenin arasını bulamadıysam da en azından arabozucu olmuşumdur. Başkası sanki hep ara mı bulmuştur? Buna rağmen niçin beni değil de başkalarını tercih ediyorlar?

-Niçin başkalarıyla bir youtube üzerinden senli benli konuşamıyorum. Halbuki laubaliliğin her türlüsünü yapar. Gerekirse haklısın demeyi de bilirim.

-Tamam, herhangi meşhur ve güçlü birilerini bugüne kadar savunmadım ama bana, beni ya da bizi savunun dediler ve gereğini yaptılar da ben yapmam mı dedim?

-Ailede benden başka gazeteci yoksa da ikiz çocuğum var.

Hasılı, düşünüyorum, neden ben değil de başkası diye. Nedir sebebi diye kendimi iki gündür zorluyorum. Yanımda yoksunuz ki sebebi şu diyesiniz. Ama Allah muhtaç etmesin, sebebini kendim bulacağım.

Buldum galiba. Sanırım tüm bu meziyetlerimin üzerine, bir sakalım yok bir de nargile içmiyorum. Olmayacak bu yaştan sonra paraya kıyıp nasıl içiliyorsa nargile içmeye başlayacağım. Sakal zaten kolay. Bundan sonra yer altı ve yerüstü güçler peşimde olacak. Demedi demeyin.

Öyle zannediyorum, Biraz zor oldu ama şükür, sonunda sizi ikna ettim ve bana haklısın abi diyerek bir hakkı teslim ettiniz.

19 Mayıs 2021 Çarşamba

Şöhretin Yolunu Kaçırmışım

Hayatım boyunca hangisi ve neresi olursa olsun, bir koltuk peşinde koştuğumu beni bilenler iyi bilir. Zira bu uğurda az çaba sarf etmedim. Tüm bu çabadan maksadım meşhur olmaktı, Türkiye gündemine oturmaktı. Herkes benden bahsetmeliydi. Uğruna yarım asır verdim. Geldiğim noktada üstlendiğim koltuk, bir Yalova Kaymakamlığı mesabesinde bile değil. Üstelik bir şöhretim ve tanınırlığım da yok. 

Şansım ve bahtım mı açık değil? Ne münasebet! Hiç olmadığı kadar bahtım açık üstelik. Nerede getirisi olmayan bir iş olduğunda, iş kuraya kaldığında hep bana çıktı. Bu da bahtımın açık olduğuna bir delil. 

Durum bu iken acaba bir yerlerde yanlış yapmış olabilir miyim, deyip kendimle yüzleşince gördüm ki bir stratejik hata yaptığım gün gibi aşikar. Hatamın tek ata oynamak olduğunu anladım. Yani hep koltuk peşinde koşmuşum. Sanmışım ki meşhur olmak için koltuk yeterli. Gördüm ki çok sığ düşünmüşüm. Halbuki illa meşhur olmak için bir koltuk sahibi olmam gerekmiyormuş. Üstelik koltuğuna yapışmış nice koltuk sahipleri vardır ki bir şöhrete de sahip değiller. Çoğu binlerce kişiden biri. Pekala koltuk dışında başka şöhret alanlarına yönelebilirmişim. Mesela, yeraltı dünyasından biri olabilirdim. Bir tanındım mi, ismimin önünde bir unvana bile gerek yoktu. Ramazan Yüce dendi mi, kimse hangi Ramazan Yüce demezdi. Herkes ya bizim Ramazan ya da meşhur şu Ramazan derdi. 

Siyasetle aram iyi olur, içeri girersem, beni infaz yasası gibi bir vesileyle kurtarırlardı. Üstelik bir avukat gibi ne yaparsam ne kadar ceza alırdım, bunları da bilirdim. Siyasetle direk bağım olmasa da bu bağı bazı gazeteciler aracılığıyla sağlardım. 

Bir elim yağda diğeri bağda olacak şekilde yeraltı dünyasının bir insanı olarak yerüstünde yaşardım. Her türlü karanlık işin içinde olurdum ama kimse ne iş yaptığımı bilmezdi. İlla işim belli olacaksa formaliteden bir işle iştigal eder, saygın bir iş adamı görünümü de verebilirdim. 

Burada beni çekemeyen siz bazı takipçiler, bu iş senin bildiğin ve göründüğü gibi değil, mesela eroin ve kokain kaçakçılığı yapabilir misin, adam öldürebilir ya da topuğuna sıkabilir misin diyebilir. Zor görünse de bu işler denemeden olmaz. Ayrıca unutmayın ki ummadık taş baş yarar. Siz elime silah verdiniz, beni koruyup kollayacağınıza dair söz ve garanti verdiniz de ben olmaz mı dedim. Üstelik bu işlerde ben kendimi ateşe atmayacaktım, hep maşa kullanacaktım. Öyleleriyle çalışacaktım ki kamuoyu okları bana çevirmişken adamım, suçu bilfiil kendisinin işlediğini, azmettiricisinin ben olmadığımı söyleyecekti. Ne ben onu ne de o beni satardı. O içeriye girince onu ve ailesine bakardım. Biz buna vefa diyoruz. 

Baktım, işler sarpa sarmaya başlayınca bir vesileyle yurt dışına kendimi atardım. Bir o ülkeden bir bu ülkeden seslenirdim ülkeme. Düşünebiliyor musunuz kırmızı bültenle aranacaktım. Herkes benim nerede olduğumu merak ederken ve TV'lerde benden bahsederken benim için en büyük zorluğun video çekimi olacağını, bu işi nasıl yapacağımı merak ederseniz, bilin ki bu işler benim için çocuk oyuncağı. Bir çocuğu çağırsam benim için video çekimi yapar ve yayına verirdi. Üstelik Zoom üzerinden canlı ders ve toplantı yapmış biri olarak bu konuda çok da acemi olduğum söylenemez. 

Hasılı, siz şimdi günbegün, akşam sabah benle yatar, benle kalkar, çektiğim videoların analizini yapmaya çalışırdınız. Ben de uzaktan size kıs kıs güler, haydi ayıklayın şimdi pirincin taşını derdim. Bu arada beni bu duruma düşürenlere ve buna fırsat verenlere biraz da siz düşünün, derdim. Bu arada ebed müddet devlete de bağlılığımı bildirirdim. 

Alın size meşhurluk... Vah kafam vah! Yanlış ve tek ara oynamışım maalesef. 

Şimdi siz, bu yeraltı dünyasının adamı olmayı ve bu unvanı adıma yakıştıramayacağınızı düşüne durun. Sordum mu size bu işler bana yakıştı mı diye? Vazifeniz mi sonra? Ayrıca herkes kendine yakışanı mı yapıyor bu ülkede? Bırakın ben de meşhur olma, gündeme gelme uğruna yapayım bunu. Hem söz, ramazanlarda ara veririm bu karanlık işlere.