21 Mayıs 2021 Cuma

Bir Sakalım Eksik Bir de Nargilem

-6 yıldır “Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi denir” misali kendi çapımda köşe yazarlığı yapıyorum. Ekonomi, siyasi, sosyal, dini, eğitim, ahlak, gündem vs hemen hemen her konuda yazıp çizdim. Yüz yüze görüştüğüm takipçilerim nezaketen iyi yazdığımı söylerler ama arkamdan ne konuşurlar bilmem. Yaptığım bu yazarlıkla yazma konusunda kendinde cesaret bulamayanlara “Bu yazıyorsa, biz hayli hayli yazarız” morali verdiğimi ve onları cesaretlendirdiğimi de düşünüyorum.

-6 yılı aşkın bir süredir "dilinkemigiyok. blogspot.com" isimli bir blogum var. Her telden yazıyorum.

-Facebook yazarlığımın geçmişi daha eski.

-Günübirlik sosyal medyayı kullanıyorum.

Yani medyanın içindeyim.

Eksikliğim yok mu? Olmaz olur mu? Mesela,

-Bir televizyon kanalına ve tartışma programlarına çıkmışlığım yok. Ama durun! İşsizlik rakamları açıklandığında bir mikrofon uzatılmış ve ne dersiniz, denmişti. İzleyenler, sizi falan kanalda konuşurken gördük dediler, hem de kaç kişi birden.

-Yer altı ve yerüstü kişilere sırtımı dayayabileceğim, şöyle senli-benli konuşmalar yapabileceğim bir yakınlığım, bir dostluğum, bir ağabey-kardeş ilişkim yok ama bu, bunları yapamayacağım anlamına gelmez.

-Neyse kendi halinde biriyim dense yeridir.

Durum bu iken anlayamadığım;

-Niçin ünlü birileri, gazeteci görünümlü kimliğimle youtube üzerinden benimle konuşmaz? Neden ben ona abi, o bana dostum demez? Halbuki neyim eksik benim başkasından? Yukarıda anlattım. Gazetecilikse var. Daha ne?

-Sonra niçin beni arabulucu olarak tayin etmezler? Halbuki nice araları bozuk olanların arasına girdim. Sonuç, aralarında ben kaldım. Bütün sıkıntıları ben göğüsledim. Bugüne kadar kimsenin arasını bulamadıysam da en azından arabozucu olmuşumdur. Başkası sanki hep ara mı bulmuştur? Buna rağmen niçin beni değil de başkalarını tercih ediyorlar?

-Niçin başkalarıyla bir youtube üzerinden senli benli konuşamıyorum. Halbuki laubaliliğin her türlüsünü yapar. Gerekirse haklısın demeyi de bilirim.

-Tamam, herhangi meşhur ve güçlü birilerini bugüne kadar savunmadım ama bana, beni ya da bizi savunun dediler ve gereğini yaptılar da ben yapmam mı dedim?

-Ailede benden başka gazeteci yoksa da ikiz çocuğum var.

Hasılı, düşünüyorum, neden ben değil de başkası diye. Nedir sebebi diye kendimi iki gündür zorluyorum. Yanımda yoksunuz ki sebebi şu diyesiniz. Ama Allah muhtaç etmesin, sebebini kendim bulacağım.

Buldum galiba. Sanırım tüm bu meziyetlerimin üzerine, bir sakalım yok bir de nargile içmiyorum. Olmayacak bu yaştan sonra paraya kıyıp nasıl içiliyorsa nargile içmeye başlayacağım. Sakal zaten kolay. Bundan sonra yer altı ve yerüstü güçler peşimde olacak. Demedi demeyin.

Öyle zannediyorum, Biraz zor oldu ama şükür, sonunda sizi ikna ettim ve bana haklısın abi diyerek bir hakkı teslim ettiniz.

19 Mayıs 2021 Çarşamba

Şöhretin Yolunu Kaçırmışım

Hayatım boyunca hangisi ve neresi olursa olsun, bir koltuk peşinde koştuğumu beni bilenler iyi bilir. Zira bu uğurda az çaba sarf etmedim. Tüm bu çabadan maksadım meşhur olmaktı, Türkiye gündemine oturmaktı. Herkes benden bahsetmeliydi. Uğruna yarım asır verdim. Geldiğim noktada üstlendiğim koltuk, bir Yalova Kaymakamlığı mesabesinde bile değil. Üstelik bir şöhretim ve tanınırlığım da yok. 

Şansım ve bahtım mı açık değil? Ne münasebet! Hiç olmadığı kadar bahtım açık üstelik. Nerede getirisi olmayan bir iş olduğunda, iş kuraya kaldığında hep bana çıktı. Bu da bahtımın açık olduğuna bir delil. 

Durum bu iken acaba bir yerlerde yanlış yapmış olabilir miyim, deyip kendimle yüzleşince gördüm ki bir stratejik hata yaptığım gün gibi aşikar. Hatamın tek ata oynamak olduğunu anladım. Yani hep koltuk peşinde koşmuşum. Sanmışım ki meşhur olmak için koltuk yeterli. Gördüm ki çok sığ düşünmüşüm. Halbuki illa meşhur olmak için bir koltuk sahibi olmam gerekmiyormuş. Üstelik koltuğuna yapışmış nice koltuk sahipleri vardır ki bir şöhrete de sahip değiller. Çoğu binlerce kişiden biri. Pekala koltuk dışında başka şöhret alanlarına yönelebilirmişim. Mesela, yeraltı dünyasından biri olabilirdim. Bir tanındım mi, ismimin önünde bir unvana bile gerek yoktu. Ramazan Yüce dendi mi, kimse hangi Ramazan Yüce demezdi. Herkes ya bizim Ramazan ya da meşhur şu Ramazan derdi. 

Siyasetle aram iyi olur, içeri girersem, beni infaz yasası gibi bir vesileyle kurtarırlardı. Üstelik bir avukat gibi ne yaparsam ne kadar ceza alırdım, bunları da bilirdim. Siyasetle direk bağım olmasa da bu bağı bazı gazeteciler aracılığıyla sağlardım. 

Bir elim yağda diğeri bağda olacak şekilde yeraltı dünyasının bir insanı olarak yerüstünde yaşardım. Her türlü karanlık işin içinde olurdum ama kimse ne iş yaptığımı bilmezdi. İlla işim belli olacaksa formaliteden bir işle iştigal eder, saygın bir iş adamı görünümü de verebilirdim. 

Burada beni çekemeyen siz bazı takipçiler, bu iş senin bildiğin ve göründüğü gibi değil, mesela eroin ve kokain kaçakçılığı yapabilir misin, adam öldürebilir ya da topuğuna sıkabilir misin diyebilir. Zor görünse de bu işler denemeden olmaz. Ayrıca unutmayın ki ummadık taş baş yarar. Siz elime silah verdiniz, beni koruyup kollayacağınıza dair söz ve garanti verdiniz de ben olmaz mı dedim. Üstelik bu işlerde ben kendimi ateşe atmayacaktım, hep maşa kullanacaktım. Öyleleriyle çalışacaktım ki kamuoyu okları bana çevirmişken adamım, suçu bilfiil kendisinin işlediğini, azmettiricisinin ben olmadığımı söyleyecekti. Ne ben onu ne de o beni satardı. O içeriye girince onu ve ailesine bakardım. Biz buna vefa diyoruz. 

Baktım, işler sarpa sarmaya başlayınca bir vesileyle yurt dışına kendimi atardım. Bir o ülkeden bir bu ülkeden seslenirdim ülkeme. Düşünebiliyor musunuz kırmızı bültenle aranacaktım. Herkes benim nerede olduğumu merak ederken ve TV'lerde benden bahsederken benim için en büyük zorluğun video çekimi olacağını, bu işi nasıl yapacağımı merak ederseniz, bilin ki bu işler benim için çocuk oyuncağı. Bir çocuğu çağırsam benim için video çekimi yapar ve yayına verirdi. Üstelik Zoom üzerinden canlı ders ve toplantı yapmış biri olarak bu konuda çok da acemi olduğum söylenemez. 

Hasılı, siz şimdi günbegün, akşam sabah benle yatar, benle kalkar, çektiğim videoların analizini yapmaya çalışırdınız. Ben de uzaktan size kıs kıs güler, haydi ayıklayın şimdi pirincin taşını derdim. Bu arada beni bu duruma düşürenlere ve buna fırsat verenlere biraz da siz düşünün, derdim. Bu arada ebed müddet devlete de bağlılığımı bildirirdim. 

Alın size meşhurluk... Vah kafam vah! Yanlış ve tek ara oynamışım maalesef. 

Şimdi siz, bu yeraltı dünyasının adamı olmayı ve bu unvanı adıma yakıştıramayacağınızı düşüne durun. Sordum mu size bu işler bana yakıştı mı diye? Vazifeniz mi sonra? Ayrıca herkes kendine yakışanı mı yapıyor bu ülkede? Bırakın ben de meşhur olma, gündeme gelme uğruna yapayım bunu. Hem söz, ramazanlarda ara veririm bu karanlık işlere. 

16 Mayıs 2021 Pazar

Bin Bin *

Nedir Bin bin? Binmezseniz nereden bileceksiniz bu Bin bini. Benim gibi ne nedir diye merakınız yoksa zaten bilemezsiniz. Kullanımı Türkiye'de gittikçe yaygınlaşan bu Bin bin nicedir Konya'da da görülür ve kullanılır oldu.

Esas adı Elektrikli Scooter imiş bu Bin binin. Bir nevi bisiklet. Elektrikli olduğu için pedalı yok. Bildiğimiz bisikletlere göre yere daha yakın ve binmesi de kolay. Bir de oturağı yok. Sürücüleri ayakta sürmek zorunda. Cadde ve sokaklarda eller direksiyonda, ayaklar ise iki teker üzeri kapatılmış yerde olduğu halde yanından sessiz tayyare gibi bunların geçip gittiğini herhalde görmeyeniniz yoktur.

Gördüğünüz bu Bin binler kişilere ait değil. Belediye tarafından temin edilip belirli yerlere konmuş bu Bin binlere binmek isteyenler, ücret karşılığında bunlara binebiliyorlar. Başlangıcı 1,75 TL, dakikası ise 55 kuruş. Bu şekilde kiralanan bu Bin binlere, bindikten sonra geri getirme zorunluluğu yok. İstediğin yerde gördüğün bir direğe, bir ağaca bağlayıp gidebiliyorsun.

Gittikçe yaygınlaşan bu yeni nesil bisikletlerin meraklıları ve ilgi duyanları da çok. İlgi duyanlar sadece çocuklardan ibaret değil. Kadını-erkeği, çoluğu-çocuğu, genci-yaşlısı bu bisikletlere ilgi duyuyor ve kiralıyor. Tek kişinin sürebileceği şekilde planlanmış bu bisikletlere iki kişi binenler de göze çarpıyor. Gördüğüm kadarıyla bu kiralama işinden belediye kazandığı gibi süren insanlarımız da ayaklarına kadar gelen bu hizmetten çok memnunlar.

Yazımı buraya kadar okudu iseniz, bildiğimiz şeyleri anlatmışsın diyebilirsiniz. Belki de binenler içerisinde sizler de varsınız. Doğrudur, çoğunuzun yabancısı olmadığınız bu konuyu ele aldım. Beni bu konuyu ele almaya iten de bayram günü acilde nöbet tutan bir doktorun “Bir de şu Bin binleri yazsan” demesi oldu. Önce nedir bu Bin bin dedim. Anlayacağım kadarıyla anlattı. Sonunda cadde ve sokaklarda gördüğüm binitin adının Bin bin olduğunu öğrendim. Neyini ele alacağım bunun? Meraklıları sürüyor dedim. “Sürsünler sürmeye de hastanelerin acilleri bunlarla dolu. Kimi düşüp ayağını kırmış kimi de yaralanmış bir şekilde hastaneye geliyor. İçlerinde 70 yaşında bu bisikletten düşen kadınlar da var” deyince, inanmam. Herhalde o kadar da değil diyerek şaşkınlığımı ifade ettim. Varmış meğer. 70’lik nenenin bu bisikletten düşüp hastaneye getirilmesine üzüldüm. Diğer taraftan cesaretine hayran kaldım ve maşallah diyorum. İnan bu yaşımda ben cesaret edip o bisikletlere binmem. Herhalde teyzemiz, “Bu işin yaşı başı olmaz. Benim gençlerden neyim eksik. Zamanında böyle bisikletler vardı da ben mi binmedim. Ahir ömrümde bu hevesimi gidereyim” demiş olmalı.

Görünen o ki bu bisikletler, hayatımızda daha da yaygınlaşacak. Kendine güvenenler de binmeye devam edecek. Doktorun anlattığına göre bu bisikletlerden dolayı ayağını kıranların sayısı da az olmadığına göre bu Bin binler aynı zamanda tehlike saçıyor. Çünkü bildiğimiz bisikletlere benzemiyor. İşi kırık tedavisi olan bir ortopedi doktoru, “Bu Bin binlerin gizli ortağıyız” demiş şakasına. Ortağı olmasa da ihale onlara kalıyor.

Hasılı, meraklıları bu yeni nesil bisikletlere binsin binmeye ama çok dikkatli olmalarında fayda var. Çünkü bir heves bir merak bir dikkatsizlik maazallah yaralanmalarına ve ayaklarının kırılmasına sebebiyet verebilir. Bir ayak kırılması bu salgında hastanelere artı bir yük getirirken aynı zamanda kırılan ayak iyileşinceye kadar işinizden sizi geri bırakabilir. Aman dikkat…

 *22/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.