13 Mayıs 2021 Perşembe

Bayram Öpmesi

Bu foto, bayram günü kahvaltı öncesi biraz yürüyüş yaparken 07.10'da yani güneşin doğmasından 1.35 saat sonra Alavardı Mahallesinde çekilmiştir. Sizin için bir tanesini çekebildim. Tüm direklerin ışıkları sanki "Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilal" der gibi bu şekil yanıyordu. 

Ne zaman sair zamanlarda gündüz vakti bu şekil yanan lambalardan dert yansam, birileri bakım yapıyorlar der, ben de buna inanırım. Şimdi de öyle olmalı. Bayram, tatil demeden, sokak lambalarında bu şekil bakım çalışmasını görünce ülkeme güvenim hep bir kat daha artmıştır.

Ben böyle düşünürken içimizden bazı kötü niyetliler; yok, bakım falan yok. İlgili firmanın işgüzarlığı. Söndürmeyi unuttu. Nasılsa bizim cebimizden çıkıyor diyerek vaveylayı basar. Maalesef eksik değil böyleleri. Ama bayram bayram çekemem bunların kaprisini ve negatif enerji vermesini. Bayram bayram tıpkı bu lamba gibi pozitif enerji vermeliler halbuki. Farz edelim ki firma ışıkları söndürmeyi unuttu. Ne var bunda? İnsan unutamaz mı? Sonra unutmanın ötesinde bir hizmet, mesela bayram kutlaması olamaz mı? Bir elektrik dağıtım şirketi bayramımızı başka türlü nasıl kutlayabilir? Tüm lambaları yakarak cebinizden, pardon ellerinizden öpüyorum. Hani nerede benim bayram harçlığım diyemez mi? Eğer böyle bir düşünce varsa iyi düşünmüş, böylesi zamanlarda israftan bahsedilemez, şunlara bir harçlık vereyim dedim ama ortalıkta yanan lambalardan başka parayı koyacak hiçbir yer ve kimse göremedim.

Ben bu düşünceler içerisinde yürürken kahvaltı hazır komutuyla eve geldim. Tam içeri girince dünden gelen elektrik ihbarnamesi gözüme çarptı. Hediyesine bir kez daha baktım. 150, 50 TL idi. Mazeret hazırdı benim için. Demek ki sokak lambalarında, bu tuzlu fatura diyecektim ki bayram harçlığı içine dahil edilmiş olmalı dedim.

Kahvaltı için mutfağa geçtim. Gözümün önüne ütü, çamaşır, genel temizlik geldi. Tabii ya kullanırsan gelir demeye kalmadan eşimin dün akşam sabaha kadar bilgisayar çalışırsa olacağı bu sözü geldi aklıma. Kim haklı bilemedim ki? 

Hasılı, ben bu işin içerisinden çıkamadım. Faturanın bu şekil tuzlu gelmesi -ki size daha fazla gelmiştir-

-Sabaha kadar bilgisayarın çalışmasından mıdır?

-Evde durmadan çalışan elektronik ve beyaz eşyadan mıdır?

-Güpegündüz yanan sokak lambalarından mıdır?

-İçinde bayram harçlığı olduğundan mıdır?

-Bayram, seyran ve tatil dinlemeden dağıtım şirketinin bakım çalışmasından mıdır?

-Akşam saatlerine sığmayan ve gündüz kuşağında da yayımlanan TRT dizilerine ödediğim paydan mıdır?

Sebep her ne ise işin içinden ben çıkamadım. Size faturamı ödeyin demiyorum. Ödeyeceğim ödemeye. Sadece neden dolayı ödediğimi bileyim. Siz benim adıma düşünedurun. Ben şayet kaldıysa ağzımın tadıyla şu kahvaltımı yapadurayım.


Bu arada bayram harçlığı olsun deyip bu faturamı öderseniz, size minnettar kalırım. Niye zahmet ettiniz demem, kesenize bereket derim.
Şayet bu krizde bu kadar harçlık fazla derseniz, alternatifim var. Bari 41,50 TL olan otomatiğin faturasını ödeyiverin. 

Unutmadan sorayım: Bu sene sahura hiç davulcu ile kalkmadım. Zira davul sesi duymadım ama davul parası istemeye geldi davulcu birkaç gün önce gündüz iftar öncesi. Sanırım kısıtlılıktan muaflar arasındaydı. Size de geldi mi? 

İyi bayramlar... 

11 Mayıs 2021 Salı

Dilenciliği Meslek Edinenleri Ne Yapalım? *

İhtiyaçlarım için 10-15 dakikalık yürüyüş mesafesindeki bir markete giderim. Zaten salgın dolayısıyla daha öteye gitme imkanım yok.

Ardımdan ödeme yapacakları bekletmemek için aldıklarımı alışveriş arabasına koyarak yeterince satın aldığım poşetle birlikte marketin dışına atarım kendimi.

Aldıklarımı dışarıda poşete koyarken yanıma bir kadın yaklaştı. "Yağım yok. Bir yağ alıver" dedi. Biraz para versem mi diye düşündüm. Müsait değilim dedimse de bu yaptığım içime sinmedi. Acaba kadın gerçek ihtiyaç sahibi mi idi yoksa bu işi meslek haline getiren biri miydi? Of neyse... Cebimde yağ alacak kadar para da yoktu üstelik. İçeriye girip yağ almaya kalksam, eşyalarım dışarıda kalacak. Bir an için teyze, gir içeriye. Alacağın yağı al gel, ödemesini ben kasadan yapayım şeklinde içimden geçirdim. Ben böyle içimden geçirmeye devam edeyim. Teyze beni bıraktı. Marketten çıkan diğerlerine yöneldi. Onlardan da aynı şekilde yağım yok. Yağ alıverin dedi. Kimi biraz para verdi kimi de benim gibi oralı olmadı. 

Poşetleri elime aldım, ayrılamadım oradan. Kah ileri gittim kah geri döndüm. Sonunda, görevini yapamamış ve üç beş kuruşu bir ihtiyaç sahibinden esirgemiş biri olarak bu durum içime oturdu. Oradan uzaklaştım ama bir ramazan günü bunu yapmamalıydım. 

Birkaç hafta sonra yine aynı marketteyim. Yine aynı manzara yine aynı kadın. Yanıma yaklaştı. Talep aynıydı. Yani yağım yok, yağ alıver, dedi. Belli ki bu kadın dilenciliği meslek edinmiş ve bu marketin çıkışını karargah edinmiş, her çıkandan yağ parası istiyor, dedim.

Markete birlikte girdiğim bir dostumla market çıkışı yeniden buluştum. Elimdeki eşyaları taşımama yardım edecekti. Birlikte adımlamaya başladık. Durumu teyit etmek için o arkadaşa bu yağ isteyen kadından bahsettim. Acaba kadın gerçek ihtiyaç sahibi olabilir miydi? Tam adamına sormuştum. Çünkü arkadaşın evi bu markete çok yakın. Sabah akşam alışverişini mahalle bakkalına gider gibi buradan yapan biriydi. Civarı bildiği gibi kimin kim olduğunu da iyi tanırdı. Aman ha verme. Çünkü bu kadın burayı mesken edinen biri. Sabah akşam bu şekil dilenir. Bunun mesleği bu dedi. Hoş, bu kadın bir ihtiyaç sahibi olsaydı, bu arkadaş ona kaç defa yağ alırdı zaten. Üstelik çoğu çıkanın verdiğiyle şu zamana kadar kaç teneke yağ alabilirdi. 

Kadının bu işi meslek edinmesine üzüldüm. Diğer taraftan birkaç hafta öncesinde ona yağ alıvermemenin burukluğu gitti ve rahatladım. Demek ki gel teyze, sana yağ alayım deseymişim, kabul etmeyecekti. Çünkü istediği yağ değil, para imiş. Market kapanıncaya kadar kimden, ne koparabilirse artık...

Sadece bana değil, sizlere de denk geliyordur böyleleri. Sayıları o kadar çoğaldı ki yardım edeyim mi etmeyeyim mi ikilemi yaşar oldum. Çünkü kim ihtiyaç sahibi kim değil, belli değil. Belki de dilenciliği bu şekil meslek edinenler yüzünden bazen gerçek ihtiyaç sahiplerini de es geçmiş olabilirim.

İnan bunlara ne yapılır ne edilir bilmiyorum. Zira biz vatandaş, kim-kimdir bilemeyiz. Bunları en iyi zabıta bilir. Bildiğim, gerçek ihtiyaç sahibi de zaten isteyemez. Devlet bu dilencilere özellikle valilikler bir tedbir almalı. 


*16/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

9 Mayıs 2021 Pazar

Ekonominin Şakası Yoktur *

Peygamberimizin dedesi Abdulmuttalip ile ilgili hepimizin bildiği bir anekdot anlatılır: Kabe’yi yıkmaya gelen Ebrehe’nin kolluk kuvvetleri, Mekkelilere ait çevrede ne varsa yağmalayıp Ebrehe’ye getirirler. 100 devesine el konulan Abdulmuttalip, Ebrehe ile görüşür ve develerinin geri verilmesini ister. Ebrehe, “Ben sandım ki Kabe’yi yıkma, ricasıyla geldin. Görüyorum ki sen, develerinin derdindesin” deyince Abdulmuttalip, “Ben develerin sahibiyim. Develerimi istiyorum. Kabe’nin sahibi başkadır. Orayı da o sahibi koruyacaktır” cevabını verir.

Bu anekdotu anlatan ve bilen herkes, Abdulmuttalip’in verdiği cevaba dair övgülerini dile getirir. Çünkü o, develerin sahibidir. Yani Abdulmuttalip maişet derdindedir. Üstelik el konulan develeri, bugün için bile bir servet mesabesindedir. Bu develer tüm Abdulmuttalipoğullarının geçim kaynağıdır. Develer gitti mi tüm aile aç be aç kalacak demektir. Açlık ve maişet sıkıntısı çekmek kimsenin istediği bir imtihan değildir. Üstelik develerinin peşinden giden Abdulmuttalip bu tercihiyle Kabe önemsiz, yıkılırsa yıkılsın demedi. Sahibine işaret etmekle kalmadı aynı zamanda Ebrehe’nin yanından ayrıldıktan sonra Kabe’ye giderek evini koruması için Rab Teala’dan yardım istedi.

Günümüze gelirsek, kişinin evini geçindirmek, daha iyi imkanlarda yaşamak için bir mücadele vermesi ayıplanacak bir şey değildir. Çünkü işin ucunda evine ekmek götürememek ve namerde muhtaç olmak var. Hasılı tıpkı geçmişte olduğu gibi ekonomi, geçim derdi, servet, mutfak bugün için de önemlidir. Evinin geçimini sağlamakla yükümlü bir aile reisinin hayat pahalılığından dert yanması da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Halkın bu derdini yani maişet kaygısını bilen siyasi partiler de hayat pahalılığı denen enflasyonla mücadele için halktan onay isterler. Halk hangi partinin ekonomi politikasını ve bu politikayı yürütecek ekibi yeterli görürse onu iktidara getirir. İktidara gelen siyasi parti de ekonomide başarılı olduğu, halkın alım gücünü artırdığı ve mali disiplinden ödün vermediği müddetçe halk onu değiştirme yoluna gitmez. Ne zaman ki enflasyon çift haneli rakamlara çıkar, halkın alım gücü azalır, fiyatlar el yakmaya başlamış ise, iktidar da buna bir çözüm getiremezse, halk o iktidardan yavaş yavaş desteğini çekmeye başlar. Bu demek değildir ki iktidarların diğer uğraşıları gereksiz. Onlar da önemli ama iş mutfağa, cebe dokunmaya başlamışsa halk diğerlerini görmez. Çünkü mutfak işi bozar. Bundan dolayı da kimse halkı, soğan-patatese sattı diye ayıplamasın. Dün Abdulmuttalip’in derdi ne ise halkın derdi de aynıdır.

Bu durumu anlamak için Türk siyasi tarihine bakmak yeterli. Bizim siyasi tarihimizde partilerin iktidara gelmesinde ve iktidardan düşmesinde başka sebepler olsa da en önemli sebep ekonomidir. Ne zamanki bu ülkede darbe yapılır gibi belirli periyotlarla ekonomik kriz ortaya çıkmışsa bu, hükümete fatura edilir ve her ekonomik kriz sonrası hükümetler mutlaka el değiştirir. Çünkü halkın bu konuda hiç şakası yoktur. Cebine dokundu mu, bu iktidardaki babamın oğlu, onun siyasi görüşünü destekliyorum demez, gider bir başkasına destek verir. Destek verdiği de ekonomiyi düzeltemezse bir başkasını dener. Yani halkın sırtında yumurta küfesi yoktur ve hiçbir mazereti kabul etmez.

İktidarda kalmak isteyenlerin ne yapıp ne edip halkın alım gücünü artırma yolunda kalıcı adımlar atması gerekir.

*19/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.