Ana içeriğe atla

Bayram Öpmesi

Bu foto, bayram günü kahvaltı öncesi biraz yürüyüş yaparken 07.10'da yani güneşin doğmasından 1.35 saat sonra Alavardı Mahallesinde çekilmiştir. Sizin için bir tanesini çekebildim. Tüm direklerin ışıkları sanki "Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilal" der gibi bu şekil yanıyordu. 

Ne zaman sair zamanlarda gündüz vakti bu şekil yanan lambalardan dert yansam, birileri bakım yapıyorlar der, ben de buna inanırım. Şimdi de öyle olmalı. Bayram, tatil demeden, sokak lambalarında bu şekil bakım çalışmasını görünce ülkeme güvenim hep bir kat daha artmıştır.

Ben böyle düşünürken içimizden bazı kötü niyetliler; yok, bakım falan yok. İlgili firmanın işgüzarlığı. Söndürmeyi unuttu. Nasılsa bizim cebimizden çıkıyor diyerek vaveylayı basar. Maalesef eksik değil böyleleri. Ama bayram bayram çekemem bunların kaprisini ve negatif enerji vermesini. Bayram bayram tıpkı bu lamba gibi pozitif enerji vermeliler halbuki. Farz edelim ki firma ışıkları söndürmeyi unuttu. Ne var bunda? İnsan unutamaz mı? Sonra unutmanın ötesinde bir hizmet, mesela bayram kutlaması olamaz mı? Bir elektrik dağıtım şirketi bayramımızı başka türlü nasıl kutlayabilir? Tüm lambaları yakarak cebinizden, pardon ellerinizden öpüyorum. Hani nerede benim bayram harçlığım diyemez mi? Eğer böyle bir düşünce varsa iyi düşünmüş, böylesi zamanlarda israftan bahsedilemez, şunlara bir harçlık vereyim dedim ama ortalıkta yanan lambalardan başka parayı koyacak hiçbir yer ve kimse göremedim.

Ben bu düşünceler içerisinde yürürken kahvaltı hazır komutuyla eve geldim. Tam içeri girince dünden gelen elektrik ihbarnamesi gözüme çarptı. Hediyesine bir kez daha baktım. 150, 50 TL idi. Mazeret hazırdı benim için. Demek ki sokak lambalarında, bu tuzlu fatura diyecektim ki bayram harçlığı içine dahil edilmiş olmalı dedim.

Kahvaltı için mutfağa geçtim. Gözümün önüne ütü, çamaşır, genel temizlik geldi. Tabii ya kullanırsan gelir demeye kalmadan eşimin dün akşam sabaha kadar bilgisayar çalışırsa olacağı bu sözü geldi aklıma. Kim haklı bilemedim ki? 

Hasılı, ben bu işin içerisinden çıkamadım. Faturanın bu şekil tuzlu gelmesi -ki size daha fazla gelmiştir-

-Sabaha kadar bilgisayarın çalışmasından mıdır?

-Evde durmadan çalışan elektronik ve beyaz eşyadan mıdır?

-Güpegündüz yanan sokak lambalarından mıdır?

-İçinde bayram harçlığı olduğundan mıdır?

-Bayram, seyran ve tatil dinlemeden dağıtım şirketinin bakım çalışmasından mıdır?

-Akşam saatlerine sığmayan ve gündüz kuşağında da yayımlanan TRT dizilerine ödediğim paydan mıdır?

Sebep her ne ise işin içinden ben çıkamadım. Size faturamı ödeyin demiyorum. Ödeyeceğim ödemeye. Sadece neden dolayı ödediğimi bileyim. Siz benim adıma düşünedurun. Ben şayet kaldıysa ağzımın tadıyla şu kahvaltımı yapadurayım.


Bu arada bayram harçlığı olsun deyip bu faturamı öderseniz, size minnettar kalırım. Niye zahmet ettiniz demem, kesenize bereket derim.
Şayet bu krizde bu kadar harçlık fazla derseniz, alternatifim var. Bari 41,50 TL olan otomatiğin faturasını ödeyiverin. 

Unutmadan sorayım: Bu sene sahura hiç davulcu ile kalkmadım. Zira davul sesi duymadım ama davul parası istemeye geldi davulcu birkaç gün önce gündüz iftar öncesi. Sanırım kısıtlılıktan muaflar arasındaydı. Size de geldi mi? 

İyi bayramlar... 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde