Peygamberimizin
dedesi Abdulmuttalip ile ilgili hepimizin bildiği bir anekdot anlatılır: Kabe’yi
yıkmaya gelen Ebrehe’nin kolluk kuvvetleri, Mekkelilere ait çevrede ne varsa
yağmalayıp Ebrehe’ye getirirler. 100 devesine el konulan Abdulmuttalip, Ebrehe
ile görüşür ve develerinin geri verilmesini ister. Ebrehe, “Ben sandım ki Kabe’yi
yıkma, ricasıyla geldin. Görüyorum ki sen, develerinin derdindesin” deyince
Abdulmuttalip, “Ben develerin sahibiyim. Develerimi istiyorum. Kabe’nin sahibi
başkadır. Orayı da o sahibi koruyacaktır” cevabını verir.
Bu anekdotu anlatan
ve bilen herkes, Abdulmuttalip’in verdiği cevaba dair övgülerini dile getirir.
Çünkü o, develerin sahibidir. Yani Abdulmuttalip maişet derdindedir. Üstelik el
konulan develeri, bugün için bile bir servet mesabesindedir. Bu develer tüm
Abdulmuttalipoğullarının geçim kaynağıdır. Develer gitti mi tüm aile aç be aç
kalacak demektir. Açlık ve maişet sıkıntısı çekmek kimsenin istediği bir
imtihan değildir. Üstelik develerinin peşinden giden Abdulmuttalip bu
tercihiyle Kabe önemsiz, yıkılırsa yıkılsın demedi. Sahibine işaret etmekle
kalmadı aynı zamanda Ebrehe’nin yanından ayrıldıktan sonra Kabe’ye giderek evini
koruması için Rab Teala’dan yardım istedi.
Günümüze gelirsek, kişinin
evini geçindirmek, daha iyi imkanlarda yaşamak için bir mücadele vermesi
ayıplanacak bir şey değildir. Çünkü işin ucunda evine ekmek götürememek ve namerde
muhtaç olmak var. Hasılı tıpkı geçmişte olduğu gibi ekonomi, geçim derdi,
servet, mutfak bugün için de önemlidir. Evinin geçimini sağlamakla yükümlü bir
aile reisinin hayat pahalılığından dert yanması da bu çerçevede
değerlendirilmelidir. Halkın bu derdini yani maişet kaygısını bilen siyasi
partiler de hayat pahalılığı denen enflasyonla mücadele için halktan onay
isterler. Halk hangi partinin ekonomi politikasını ve bu politikayı yürütecek
ekibi yeterli görürse onu iktidara getirir. İktidara gelen siyasi parti de ekonomide
başarılı olduğu, halkın alım gücünü artırdığı ve mali disiplinden ödün
vermediği müddetçe halk onu değiştirme yoluna gitmez. Ne zaman ki enflasyon
çift haneli rakamlara çıkar, halkın alım gücü azalır, fiyatlar el yakmaya
başlamış ise, iktidar da buna bir çözüm getiremezse, halk o iktidardan yavaş
yavaş desteğini çekmeye başlar. Bu demek değildir ki iktidarların diğer
uğraşıları gereksiz. Onlar da önemli ama iş mutfağa, cebe dokunmaya başlamışsa
halk diğerlerini görmez. Çünkü mutfak işi bozar. Bundan dolayı da kimse halkı,
soğan-patatese sattı diye ayıplamasın. Dün Abdulmuttalip’in derdi ne ise halkın
derdi de aynıdır.
Bu durumu anlamak
için Türk siyasi tarihine bakmak yeterli. Bizim siyasi tarihimizde partilerin
iktidara gelmesinde ve iktidardan düşmesinde başka sebepler olsa da en önemli
sebep ekonomidir. Ne zamanki bu ülkede darbe yapılır gibi belirli periyotlarla
ekonomik kriz ortaya çıkmışsa bu, hükümete fatura edilir ve her ekonomik kriz
sonrası hükümetler mutlaka el değiştirir. Çünkü halkın bu konuda hiç şakası
yoktur. Cebine dokundu mu, bu iktidardaki babamın oğlu, onun siyasi görüşünü
destekliyorum demez, gider bir başkasına destek verir. Destek verdiği de
ekonomiyi düzeltemezse bir başkasını dener. Yani halkın sırtında yumurta küfesi
yoktur ve hiçbir mazereti kabul etmez.
İktidarda kalmak
isteyenlerin ne yapıp ne edip halkın alım gücünü artırma yolunda kalıcı adımlar
atması gerekir.
*19/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder