Ana içeriğe atla

Berberimle Başım Dertte*

Bir berberim var. Salgın dönemi hariç tüm saç tıraşımı ona oldum. Biraz da başka berbere gideyim demedim. Huyumdur, tuttuğumu kolay kolay bırakmam. Bu sadece benim değil, milletimizin bir özelliği. Bir yamukluğunu görünceye kadar bizi dükkanından kovsa bile ona gitmeye devam ederiz. Bir de Allah var, berberim çok iyi. Hem işinin ehli hem de ilgi ve alakası çok güzel. Tıraş olmaya kendim gitmeye devam ettiğim gibi başka tanıdıklarıma da bu berberimi tavsiye ettim. Birçok berber kıt kanaat geçinirken hatta tüm berberlerin kazancı kendisinin yarısı bile etmezken benim berber, müşterisini artırmaya devam etti. Müşteriye cevap vermek için yanında kendisi gibi çalışanlara da yer verdi. Usta, kalfa, çırak arasında muhteşem bir uyum vardı. 

Gel zaman git zaman, berberime gitmeye devam ediyorum ama berberim eskisi gibi değil. Ben aynı yerdeyim ama o çok değişti. Gerçi değişmedim diyor ama belli ki değişti. Bunu müşteri kaybetmeye başlamasından da anlayabiliriz. Niçin müşteri kaybediyor? Çünkü eskisi gibi iyi tıraş etmiyor, istediğim tıraşı yapamıyor. Kah kanatıyor kah keserken acıtıyor kah uzun saçlar bırakıyor. Eskisi gibi de iyi davranmıyor. Bu arada berber fiyatlarını da epey artırdı. Kendisiyle uyumlu ekibini de yanından bir bir uzaklaştırmaya, onların yerine birbiriyle uyumlu olmayan cins cins çalışanlar almaya başladı. Belli ki işler iyi gitmiyor. Yanına vardıkça kendisinden ayrılıp gidenleri eleştirdi. Biz de kendisine hak verdik. Bunlara, sayesinde meslek öğrendiler ve para ve itibar kazandılar. Buna rağmen kadir kıymet bilmediler ve nankörlük yaptılar dedik. Çünkü onun sayesinde hepsi berberlikte bir üne kavuşmuşlardı. O olmasaydı yani o, onlara iş vermeseydi, onlar bir hiçti. 

Giderekten ekibini tümden değiştirdi. Eski tevazuundan eser kalmadı. İstişareyi de bıraktı. Kendi başına buyruk davranmaya başladı. Giden gitsindi. Nasılsa tüm müşteriyi kendisi çekmişti. Şikayetini bize, memnuniyetini dostlarına ilet, dost yüze söyler sadedinde, kendisine bir gün, acaba bu berber işletmeciliğinde işlerin ters gitmesinde ve eski ekibinin yanından uzaklaşmasında senin de payın olabilir mi demek istedim. Bunu da şöyle dillendirdim: Efendim, diyelim ki 40 arkadaşın var. Bir iki tanesi size küsebilir. Derim ki bunlar beklediğini bulamadı, çekti gitti. Suç bunlarda derim. Ama 40 arkadaşının hemen hemen hepsi çekip gitmişse herhalde tüm suç onlarda olmaz. Burada az veya çok sizde de suç var. Çünkü sosyal olaylarda suçlu tek taraf olmaz, dedim. Acaba deyip kendisiyle yüzleşeceğine bana da mesafe koydu. Gördüm ki eskisi gibi eleştiriye de gelmiyor. Üstüne üstlük hırçınlaşmaya da başladı. Aslında onun bu hale gelmesinde ona her hal ve şartta gaz verenlerin de payı büyüktü.

Bana tavır almasına, yaptıklarına ve yaptığı tıraşa çok memnun kalmasam da vefa gereği yine müşterisi olmaya devam ediyorum. Hoş, kendisi tıraş etmiyor. Sadece işletmenin başında çalışanlarına emir ve talimatlar veriyor. Kendisi durmadan gelip gidene konuşuyor. Bu arada basınla da arası çok iyi. Her konuşmasını da canlı yayına bağlanarak uzaklara duyuruyor. Durmadan kendi berberliği ile kendinden önceki berberliği kıyaslıyor. Eskiden böyle miydi? Nereden nereye... diyor. 

Yine eline yüzüne bulaştırdığı bir tıraş sonrası, tüm cesaretimi toplayarak kendisini eleştirmeye kalktım. Bana demesin mi, niye falan ve başka berberleri eleştirmiyorsun da hep beni eleştiriyorsun? Bu durum karşısında küçük dilimi yuta yazdım. Kendisine; efendim, başka berberleri özellikle rakip gördüğün falan berberi niye eleştireyim? Bu, haksızlık olmaz mı? Hem ne alaka deyip adama gülmezler mi? Zira benim tıraşımı o değil, sen ve adamların yapıyorsunuz ve eskisi gibi iyi tıraş edemiyorsunuz.

Hasılı, çok sevdiğim ve üzerine bugüne kadar toz kondurmadığım berberimle başım dertte. Kendisini hala seviyorum ve başka berbere gitmek istemiyorum. O ise nerede hata yaptım, yine eskisi gibi olamaz mıyım diyeceği yerde, berber piyasasında bugüne kadar nice yıllar esemesi okunmayan ve kendi gücünün yarısı etmeyen berberi eleştirmeye devam ediyor. Keşke böyle eleştiriyle berberlik piyasası düzelecek olsa, gitmediğim ve gitmek istemediğim berberi gece gündüz ben de eleştireceğim. Ama bu, kendimizi kandırmaktan başka bir işe yaramaz. Halbuki tüm mesele, karşı berberin kendini düzeltmesi değil, kendisini hala alternatifsiz gören benim berberimin kendisini düzeltmesidir. Güç zehirlenmesi böyle bir şey olsa gerek. Ben yine de başka berbere gitmiyorum. Berberimin düzelmesini bekliyorum. Ama nereye kadar? Zira saçım büyüdü, kafam bir kafa daha oldu. Bu kafa, bu kadar saçı daha nereye kadar taşıyacak? İşin garibi hiç alternatif olarak görmediğim berber pusuda bekliyor ve hiç hak etmediği halde berberlik piyasasını ele geçirecek. Bunda da en büyük pay, benim berberimin kendisini hep alternatifsiz görmesidir, benim müşterilerim o berbere gitmez demesidir, kendini berberliğine vereceği yerde hep konuşmayı yeğlemesidir. 

Türkiye’nin siyasi, sosyal ekonomik vs o kadar derdi varken benim berberimle başımın dertte olmasını dile getirmemden pek hoşnut olmadınız. Bunun zamanı mı, sonra seninki de dert mi dediniz. Ne edersiniz ki benim derdim de bu.

*09/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde