9 Mayıs 2021 Pazar

İsrail’i Yola Getirmenin Yolu *

İsrail, her ramazan ayında Filistinlilere ve Mescidi Aksa'ya yaptığı saldırıların bir yenisini daha ekledi. Filistinliler ne yapmış olmalı ki yeni bir saldırıya daha maruz kaldılar? İşgal altındaki topraklarında ölüm kalım mücadelesi veren Filistinlilerin bu saldırı için bir suç işlemelerine gerek yok. Zira bir terör devleti olan İsrail'in suyunu bulandırması kâfi. Güvenlikçi politika izleyen ve bir Filistinli kaldığı müddetçe huzur bulamayacağına, kendisini inandırmış bir devlet aklından da başkası beklenmez. Bunu da dünyanın gözünün önünde göstere göstere yapıyor. Bazı devletler bu saldırıyı kınıyormuş. Başta Türkiye olmak üzere halkların kahrol paylaşımları hiç umurlarında değil. Nasılsa karşısında kendisinden başka kimseye hayrı olmayan, kendine Müslüman bir İslam dünyasının cılız sesi var. Bu ses İsrail için çok da tın. Bu, o devleti ancak motive eder. Değil mi ki arkasında ABD var, değil mi ki arkasında dünya sermayesi var değil mi ki arkasında kendi aleyhine tüm kararları veto eden bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi var. Nasılsa bu Konsey dünyadan büyük. Demek ki benim için her şey mubahtır deyip saldırıyor İsrail. Niye saldırmasın ki. Akıttığı her kan, geride bıraktığı her gözyaşı, bu ülke için varlık sebebi. Öldürmezse yaşayamaz. Demek ki politikaları bu. Yaşamak için gerekirse cami duvarını aşıp caminin içine işeyecek ki eceli gelsin.

Ben, taşıma suyla devletini ayakta tutmaya çalışan böyle İsrail’in yerinde olmak istemezdim. Öyle zannediyorum gece gündüz ne olacak benim halim deyip kabus görüyor. Çünkü bilir ki zulümle abat olunmaz. Yine bilir ki tarihte iki defa yakılıp yıkılmış ve sürülmüşler. Bir üçüncü dalga, yeryüzünde böyle bir devleti yok edecek. Bir umut, kendisine düşman gördüğü her Filistinliyi yok ederse yaşarım belki diyor. Nasılsa karşısında ona dur diyecek bir Arap ülkesi yok. Çünkü 6 gün savaşında ne yaptığını Araplar çok iyi bilir. Zaten bu aşamadan sonra Arapların Filistin diye bir davası ve derdi yok. Hoş, hiç yoktu zaten. Zira her biri Batı ve ABD sayesinde koltuğunda oturuyor. Aslında İsrail, Filistin ve Filistin dışında ikamet eden tüm Filistinlileri yok etse, İsrail'den önce Arap ülkeleri düğün bayram yapacaklar. Başımızdaki Filistin belasından kurtulduk, diyecekler. Çünkü yaşayan ve varlık mücadelesi veren her Filistinli onlar için ayak bağıdır. Filistin yok edilmeden Arap ülkelerine rahat yüzü yok. İsrail'in uyguladığı teröre gösterilen tepkilerin cılız kalması da bundan. 

Buraya kadar yazdıklarım hepimizin malumu. Zira kendimizi bildik bileli İsrail’in Filistinlilere uyguladığı bir orantısız gücü belirli periyotlarla yaşıyoruz. İsrail’in her saldırısı tüm dünya tarafından zayıf ve cılız sözlerle ve de kınamalarla geçiştiriliyor. İsrail de biliyor ki dünyanın başka söyleyecek sözü yok. Biliyor ki dünya bir acziyet içerisinde ve kendisini cesaretlendiren de bu acziyet hali zaten. Bu acziyet içerisinde olanlardan bir tanesi de biz Türkiye Müslümanları. Devlet yüksek perdeden bu saldırıyı kınarken halkımız da sosyal medyadan “Kahrol İsrail…Filistinli kardeşlerimize yardım eyle Allah’ım!” paylaşımları yapıyor durmadan. Bu durum, ben kendimi bildim bileli böyle. İşin garibi İsrail ne yok oluyor ne Filistinlilerin yaşadığı acılar bir nebze diniyor ne de Filistinlilere bir yardım geliyor.

Sonuç getirmeyen bizim bu halimiz, “Bir kötülük karşısında gücün yetiyorsa o kötülüğü elinle düzelt, buna imkan yoksa dilinle düzelt, buna da gücün yetmiyorsa kalbinle buğzet. Bu da imanın en zayıf noktası” diyebileceğimiz hadisi şerifin ikinci ve üçüncü haline tekabül ediyor. Bunu küçümsüyor değilim. En azından acın acımızdır diyoruz Filistinlilere, İsrail’e de bu yaptığından hoşnut değiliz ve bu yaptıklarından nefret ediyoruz mesajı veriyoruz ve tarafımızı seçiyoruz. Ne devletin ne de bizim, elimizden daha fazlası gelmiyor maalesef.

Durum şunu gösteriyor ki İsrail’i yola getirmenin yolu, İsrail’e kol kanat geren devletlere karşı, dünyanın diğer devletlerinin, bir araya gelerek İsrail ve onun destekçilerine karşı anladıkları dilden cevap vermeleri. Gerekirse güç kullanmaları. Başka da çözüm görünmüyor. Bunu Filistin’in yanında yer alan devletler yapsa kafi. Nedense böyle bir birliktelik ve irade yok. Dünya devletleri böyle bir şeye imza atarlarsa, inanın bu dünyada herkes huzur bulur.

*10/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

8 Mayıs 2021 Cumartesi

Kuru Soğan

Mutfakta en bakmak istemediğim yer, alışveriş listesinin yazılıp konduğu yer. Bu listeyi birkaç gün görmezden gelirim. Nasıl bakarsın ki... Fiyatların uçtuğu bugünlerde ha listeye bakmışsın ha hakkında yazılmış idam fermanına bakmışsın. Ama ne çare ki mutfakta tencerenin kaynaması için o listenin gereği er-geç yapılacak.

İdam fermanına pardon alışveriş listesine üstünkörü göz attım. Elime dokunmadan fotoğrafını çektim. Bir bayram öncesi cumartesi günü düştüm yola. Ayaklarım, fiyatı diğer marketlere göre makul olana götürdü beni. Zira devir hesap devriydi.

Kafama koyduğum markete doğru giderken bazı kalemleri karşılaştırmak için yolum üzerindeki bir markete dışarıdan baktım. Dışarıda sebze seçenlerin yanında markete girişte sıra ile içeriye alınanları gördüm. İçeri girmekten vazgeçtim. Dedim, diğer günlerde sinek avlayan market böyle ise benim makul satış yapan market nasıldır?

Yolda giderken eline pazar arabasını alıp yola düşen kadınlar gördüm. Bir tanesi hem arabayı sürüyor hem de diğer eliyle karşısındakine laf yetiştiriyordu. Pazara gidiyorum diyordu. Şükrettim bu duruma. Ne de olsa marketin dışında önümde bir alternatif daha belirmiş ve tam kapanmada aynı zamanda pazar da kuruluyordu.

Marketin çıkış kısmından içeriye bir göz gezdirdim. İçerisi tıklım tıklımdı. Girilecek gibi değildi. Şimdi siz tıklım tıklım ne demek diye soracaksınız. Buna lebalep desem daha iyi anlarsınız sanırım.

Araya araya bir alışveriş arabası buldum. Girişe yöneldiğimde, dışarıda sebze ve meyve seçenleri gördüm. Doğrusunu isterseniz, orta yerde pek seçilecek ürün de kalmamış. Buruşuk muruşuk ve fiyatına bakmadan dolduruyordu insanımız. İçeriye girdim. Güç bela yol aldım. Baktım gidilecek gibi değil. Bir kuytu yere çekilerek evi aradım. Bu listede yazılanlar acil mi, bayramı geçirmez mi? Zira alışveriş yapılacak gibi değil. Çünkü orta yerde ne takip mesafesi var ne de salgından korunma kuralı. Bir de pazartesi deneyeyim şansımı. Şimdi olmaz dedim. Kuru soğan acil dendi. Ne yapacaksın, bu bayram öncesi kuru soğanı dedim. Onsuz yemek pişmez dendi. Tek sorun soğan ise kolaydı benim için. Zira pazar kurulmuştu. Pazarda soğan da olmayacak da ne olacaktı. Sürdüğüm arabayı bir kenara koyarak bir çırpıda dışarı attım kendimi.

Pazara yöneldim. Yürüdükçe arkasında pazar arabası ile gelenler önüme geldi. Ama garip bir durum var orta yerde. Sair zamanlarda çekmekte zorlandıkları pazar arabaları boştu. Bunlar bal-börek arayanlar olmalı dedim ve boş arabalara iyi yönden yaklaştım. Pazara girdim. Her zamanki pazar yeri bomboştu desem yanlış olmaz. Çünkü tek tük soğan ve diğer yeşillikleri satan pazarcının dışında başka satıcı yoktu. Orta yerde soğan vardı ama benim aradığım kuru soğan değildi bunlar. Hepsi yeşil soğandı. Pazarın kurulacağını duyan, evinin önündeki yeşil soğanları söküp gelmiş. Diğerleri niye yoktu? Niye olsun ki…Hangi pazarcı ertesi günü çıkamayacağı pazara ürün getirsin. Zira elinde kalacak. Hasılı kuru soğan alamadan geri döndüm.

Yoğunluk belki azalmıştır diye tekrar marketime geldim. En azından kuru soğan alır, evimin yolunu tutarım dedim. Bu sefer marketin içine girmedim. Çünkü market, içeriye girişleri sıraya bindirmiş. 80 öncesi kuyruklardan bir kuyruk vardı marketin girişinde. İçeridekiler alışverişini yapıp dışarı çıktıkça dışarıdan birilerini içeriye alacaklardı. Bu kuyruk kolay kolay erimez deyip evimin yolunu tuttum.

Yolda marketlerden alışverişini yapıp evlerinin yolunu tutan şanslı insanlar gördüm. İçlerinde tanıdıklarım da denk geldi. Onlarla hasbihal ederken gözüm poşetlerindeydi. Hangisinde kuru soğan olsa birkaç gün yetecek kadar soğan isteyecektim onlardan. Maalesef ne isteyeceğim içlerine dammış olmalı ki hiçbiri soğan almamış.

Hasılı, acil ve zaruri üstelik temel gıda maddesi olan bir kuru soğan ihtiyacımı bile gideremeden evimin yolunu tuttum. Benim için günün karı, cebimden para çıkmaması idi. Bir diğer kar da market-pazar dolaşırken günlük yürüyüşümü de tamamlamış oldum.

Önümde bayrama dört gün kaldı. Bu dört gün içerisinde marketler yine böyle lebalep olursa soğanı nasıl alacağım, beni düşündüren de budur. Tem umudum, evinde stoklarla sınırlı soğanı olan dostlarımın birkaç baş soğan ödünç vermeleri.

Yüzleşme *

"Bir hususta söylenenleri veya olanları yüz yüze gelip birbirine tekrarlamaya" yüzleşme deniyor. Aslında pek hoşumuza gitmese de insanın hayatı boyunca yaşadığı, kırıp döktüğü, yaptığı, yapma imkanı olduğu halde yapmadığı veya yapamadığı, yaşadığı inancı, siyasi görüşü, hâsılı yaşadığı hayatın her anı ile yani geçmişi ile yüzleşmesi gerekir ki yaşamakta olduğu geri kalan hayatına ışık olsun. Çünkü geçmiş hatasıyla sevabıyla geçmiştir ve hepsi birer tecrübedir. Bu tecrübe ile yüzleşilmeli ki yaşayacağımız geri kalan hayatta ayaklarımız yere sağlam bassın.

Geçmişle yüzleşmek demek, tüm geçmiş hata ve yanlışlarla dolu anlamına gelmez. Bu yüzleşmede hatalar varsa yeni yol haritasında bu hatalardan vazgeçilir, doğru yapılmışsa bu yolda devam etmeliyim hatta bunu daha da geliştirmeliyim denir. Bu şekil bir yüzleşme ayıp bir şey değil hatta erdemlice bir harekettir. Kişiyi hayatın geri kalan kısmında iyice pişirir, daha da geliştirir ve olgunlaştırır. Kişinin cesaretini ve kendisine güvenini gösterir. Hayatı dert edinmektir bu. Hatalarından ders çıkartır insana. Bu, bir aracın motorunun rektifiye etmek gibi bir şeydir, yenilenmedir ve olumlu yönde değişmesidir.

İnsan olup da hata yapmayanımız var mı? Ne mümkün. Hatasız kul olur mu hiç. Önemli olan hatada ısrarcı olmamaktır. Bakmayın siz, bazılarının geçmişime dair yaptığım bir hatam yoktur. Bugün olsa aynısını yapardım dediğine. Bu tipler geçmişiyle yüzleşmekten korkanlardır ve kendilerine özgüvenleri yoktur. Yenileşme ve değişime karşı ve kapalıdırlar. Vücut bile biyolojik yasa gereği doğuyor, büyüyor ve gelişiyor. Nedense bu tipler bulundukları yerde bir arpa boyu yol almadan kalmaya devam ediyorlar. Bunlar, kendileri değişmediği gibi toplumun değişmesinin önündeki en büyük engel olan kişilerdir. Güya mevcudu korumayı bir marifet ve erdem sayarlar.

Kişilerin kendi kendine yüzleşmesi gerektiği gibi aynı şekilde devletin, devleti yöneten siyasi iktidarların, iktidara yürümek isteyenlerin, dini grupların ve tüm yapıların, yaptıkları ve yapamadıklarıyla yüzleşmeleri gerekir. Çünkü bu dünyaya dair uzun soluklu söz söyleyebilmeleri, sözlerinin dinlenir olmaları ve bulundukları yerde tutunmaları ve mevcut konumlarını daha da ileriye taşımaları, yaptıkları ve yapamadıklarıyla yüzleşmelerini gerektirir. Kim bunu yaparsa yerinde saymaz, toplumda daima bir karşılığı olur ve geleceğe dair söyleyecek sözleri ve yapacakları plan ve programları olduğunu gösterir ve toplumun önünden giderler. Bunu yapmadıkları takdirde, sürekli kendilerini tekrarlamaya başlarlar. Bol tekrarla işi kotarmaya çalışırlar. Aslında bu, onlar için sonun başlangıcıdır. Önce duraklarlar, ardından gerilemeye doğru giderler. Geriledikçe nerede hata yapıyoruz diyecekleri yerde hırçınlaşmaya başlarlar ve güvenlikçi politika izlemeye kalkarlar. Asla eleştiriye gelmezler. Niye gelsinler ki. Çünkü kendisiyle yüzleşmeyenler eleştiriye gelebilirler mi? Değil eleştiriye, eleştirinin yapıcı olanına bile tahammül etmezler ve her eleştireni düşman bellerler. Aslında bu görüntü, kaybetmeye doğru gittiklerini kendileri de biliyor ama gerçekle yüzleşmek istemedikleri için burunlarından kıl aldırmamaya devam ederler. Kaybettikleri zaman da nerede hata yaptık diyecekleri yerde kendilerinden başka herkesi suçlama yoluna giderler.

Anlatmaya çalıştığım bu durum, özellikle Türkiye siyasetinin yabancısı olmadığı bir durumdur ve bu durum nice siyasi partiye mezar olmuştur. Hâlbuki halkta karşılığı olan ve bir tabanı olan hareketler birazcık kendileriyle yüzleşme yoluna gitseler, küllerinden yeniden doğarlar ve ülke siyasetinde var olmaya devam ederler.

*26/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.