"Bir hususta
söylenenleri veya olanları yüz yüze gelip birbirine tekrarlamaya" yüzleşme
deniyor. Aslında pek hoşumuza gitmese de insanın hayatı boyunca yaşadığı, kırıp
döktüğü, yaptığı, yapma imkanı olduğu halde yapmadığı veya yapamadığı, yaşadığı
inancı, siyasi görüşü, hâsılı yaşadığı hayatın her anı ile yani geçmişi ile
yüzleşmesi gerekir ki yaşamakta olduğu geri kalan hayatına ışık olsun. Çünkü
geçmiş hatasıyla sevabıyla geçmiştir ve hepsi birer tecrübedir. Bu tecrübe ile
yüzleşilmeli ki yaşayacağımız geri kalan hayatta ayaklarımız yere sağlam
bassın.
Geçmişle yüzleşmek
demek, tüm geçmiş hata ve yanlışlarla dolu anlamına gelmez. Bu yüzleşmede
hatalar varsa yeni yol haritasında bu hatalardan vazgeçilir, doğru yapılmışsa
bu yolda devam etmeliyim hatta bunu daha da geliştirmeliyim denir. Bu şekil bir
yüzleşme ayıp bir şey değil hatta erdemlice bir harekettir. Kişiyi hayatın geri
kalan kısmında iyice pişirir, daha da geliştirir ve olgunlaştırır. Kişinin
cesaretini ve kendisine güvenini gösterir. Hayatı dert edinmektir bu.
Hatalarından ders çıkartır insana. Bu, bir aracın motorunun rektifiye etmek
gibi bir şeydir, yenilenmedir ve olumlu yönde değişmesidir.
İnsan olup da hata
yapmayanımız var mı? Ne mümkün. Hatasız kul olur mu hiç. Önemli olan hatada
ısrarcı olmamaktır. Bakmayın siz, bazılarının geçmişime dair yaptığım bir hatam
yoktur. Bugün olsa aynısını yapardım dediğine. Bu tipler geçmişiyle
yüzleşmekten korkanlardır ve kendilerine özgüvenleri yoktur. Yenileşme ve
değişime karşı ve kapalıdırlar. Vücut bile biyolojik yasa gereği doğuyor,
büyüyor ve gelişiyor. Nedense bu tipler bulundukları yerde bir arpa boyu yol
almadan kalmaya devam ediyorlar. Bunlar, kendileri değişmediği gibi toplumun
değişmesinin önündeki en büyük engel olan kişilerdir. Güya mevcudu korumayı bir
marifet ve erdem sayarlar.
Kişilerin kendi
kendine yüzleşmesi gerektiği gibi aynı şekilde devletin, devleti yöneten siyasi
iktidarların, iktidara yürümek isteyenlerin, dini grupların ve tüm yapıların,
yaptıkları ve yapamadıklarıyla yüzleşmeleri gerekir. Çünkü bu dünyaya dair
uzun soluklu söz söyleyebilmeleri, sözlerinin dinlenir olmaları ve bulundukları
yerde tutunmaları ve mevcut konumlarını daha da ileriye taşımaları, yaptıkları
ve yapamadıklarıyla yüzleşmelerini gerektirir. Kim bunu yaparsa yerinde saymaz,
toplumda daima bir karşılığı olur ve geleceğe dair söyleyecek sözleri ve
yapacakları plan ve programları olduğunu gösterir ve toplumun önünden giderler.
Bunu yapmadıkları takdirde, sürekli kendilerini tekrarlamaya başlarlar. Bol
tekrarla işi kotarmaya çalışırlar. Aslında bu, onlar için sonun başlangıcıdır.
Önce duraklarlar, ardından gerilemeye doğru giderler. Geriledikçe nerede hata
yapıyoruz diyecekleri yerde hırçınlaşmaya başlarlar ve güvenlikçi politika
izlemeye kalkarlar. Asla eleştiriye gelmezler. Niye gelsinler ki. Çünkü kendisiyle
yüzleşmeyenler eleştiriye gelebilirler mi? Değil eleştiriye, eleştirinin yapıcı
olanına bile tahammül etmezler ve her eleştireni düşman bellerler. Aslında bu
görüntü, kaybetmeye doğru gittiklerini kendileri de biliyor ama gerçekle
yüzleşmek istemedikleri için burunlarından kıl aldırmamaya devam ederler. Kaybettikleri
zaman da nerede hata yaptık diyecekleri yerde kendilerinden başka herkesi
suçlama yoluna giderler.
Anlatmaya
çalıştığım bu durum, özellikle Türkiye siyasetinin yabancısı olmadığı bir
durumdur ve bu durum nice siyasi partiye mezar olmuştur. Hâlbuki halkta
karşılığı olan ve bir tabanı olan hareketler birazcık kendileriyle yüzleşme
yoluna gitseler, küllerinden yeniden doğarlar ve ülke siyasetinde var olmaya
devam ederler.
*26/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder