9 Nisan 2021 Cuma

Her Şeyden Bozulan Oruç *

Ramazan geldi. Daha gelmeden şu orucu bozar mı, bu orucu bozar mı soruları ve cevapları piyasaya sürülmeye başlandı bile. Her sene alışık olduğumuz ve ramazan programlarında mutlaka gündeme gelen orucu bozan şeyler; bilen ve bilmeyen, ehil veya ehil olmayan kişiler tarafından o kadar çok işlenir oldu ki bu oruç nasıl bir şeymiş ki her şeyden bozuluyor algısı zihinlerimize yerleşiyor ya da yerleştiriliyor. Hâlbuki tanımında da geçtiği gibi yeme, içme ve cinsel ilişki dışında oruç bozulmaz. Durum bu iken her ramazan öncesi başlayan, ramazan içinde de devam eden orucu bozan şeyler muhabbeti ve tartışmaları kabak tadı verir oldu artık.

Neler orucu bozar ya da şu orucu bozar mı şeklinde vatandaşın sorularını garipsesem de bir yere kadar anlayabiliyorum. Çünkü ilmihal kitaplarımızda orucu bozan ve bozmayan, kaza ve keffaret gerektiren durumlar başlığıyla o kadar ayrıntıya girilmiş ki bunları okuyan ve duyan vatandaş soru sormayıp da ne yapsın. Buna bir de ilmihal kitaplarında yazmayan, günümüzde çıkmış ya da ilmihal kitaplarında “bozulur” dendiği halde günümüz şartları ve bilgileri sayesinde “bozulmaz” şeklinde fetva verilince kendisini ehil bilenlerin; yok bozulur, hayır bozulmaz şeklindeki tartışmaları eklenince bu da bu işin tuzu-biberi oluyor. “Covit-19 aşısının orucu bozmayacağı” şeklinde Din İşleri Yüksek Kurulunun verdiği fetva buna bir örnektir. Yerinde ve olması gereken bu fetvaya, kendini ehil addeden bazıları “Olur mu öyle şey? Dört mezhebe göre oruç bozulur” açıklamalarını sekiz sütuna manşet şeklinde gazetelerinde verdi bile. Bu karşıt görüşle, akılları sıra dini koruduklarını sanıyorlar. Halbuki bu yaptıklarıyla, insanımızın kafasını karıştırmaktan ve acaba soru işareti koymaktan başka bir amaca hizmet etmemiş olurlar. Üstelik tezleri de güçlü değil. Çünkü covit-19 aşısı besleyici değil, hastalıklara karşı koruyucu özelliği olduğu belirtiliyor. Bu aşının ne derece salgın riskini koruduğu ayrı bir konu olsa da şu durumda bilim adamlarının açıkladıklarına uymaktan başka çaremiz yok.

Burada şunu da söylemek istiyorum. Bir konuda geçmişte dört mezhep de aynı görüşte olsun. Mezheplerin görüşleri değişmez ve değiştirilemez diye bir şey olamaz. Çünkü mezheplerin görüşleri bir fetvadır. Fetvalar da din değildir. Değişmeyen dindir, fetvalar ise zamanın şartları, ihtiyaçları ve yeni bilgiler ışığında değişebilir. Eğer İslam her çağda ihtiyaçlarımıza cevap vermesi isteniyorsa yeni çıkan şartlara uygun olarak geçmişte verilen fetvalar da yeniden gözden geçirilmelidir. Bazı fetvalar hala geçerliliğini koruduğu gibi bazılarının uygulama imkanı olmayabilir. İşte uygulama imkanı olmayan fetvalarla ilgili yeni görüşler ortaya koymak İslam’ın dinamik yönünü ortaya koyar. Geçmişte her şey söylenmiş, yeni görüşe ihtiyaç yok demek kolaylık dini İslam’ı ancak ayak bağı yapar. Bu da elimizi ve kolumuzu bağlar. Kimsenin İslam dinini “yasak dini” şeklinde piyasaya sürmeye hakkı yoktur.

Verilen fetvalara uyma konusunda insanımız kendi vicdanına göre hareket eder. Aşı örneğinde olduğu gibi vatandaşın aklına “Aşı, orucu bozar” yatar, aşışını iftardan sonra yaptırır. Buna imkan yok, gündüz oruç vakti aşı olması gerekiyorsa “Aşı, orucu bozmaz” görüşü çerçevesinde gider, aşısını olur ve orucuna devam eder. Buna inanmayan, aşı olacağı zaman oruca niyetlenmez, daha sonra kazasını yapar. Kişiler bunda muhayyerdir.

Sonuç olarak ramazanın özüne, mana ve önemine ve de maksadına hizmet etmeyen oruç bozan şeyler tartışmasının dine, oruca ve Müslümanlara bir faydası yoktur. Özellikle orucu bozan şeylerle ilgili sorulara cevap vermeye çalışan ehil kişilerin bundan kaçınmasında fayda vardır. Eğer illa konuşacaklarsa bari ramazanın özüne ve maksadına dair konuşmalar yapsınlar. Pekala, soruyu soranları da buna yönlendirebilirler. Bu da zor olmasa gerek. Bize belki de en faydalı bilgi bu olur.

*12/04/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

İstifa Mekanizması *

Gündelik hayatta kullandığımız her kelime ve kavramın hayatımızda ayrı bir yeri olsa da bazı kavramların yeri daha bir ayrıdır. Bunlardan bir tanesi de istifadır. “Görevinden, işinden kendi isteği ile çekilme, ayrılma; işinden, görevinden ayrılmak isteğini bildiren dilekçe” ye istifa diyoruz.

İstifanın bende ayrı bir yerinin olması; kişinin, makam, mevki, işini ve görevini tek taraflı bırakması beyanıdır. Bizim ülkemizde pek işlemeyen bu mekanizma kişi nezdinde çok muteber bir davranıştır. Gözüm yok, benden bu kadar, bu görevi bundan sonra kim yaparsa yapsın demektir. Kişiye itibar kazandırır.

İstifa, istifa eden kimsenin işinde ve temsilde başarısız olduğu anlamına gelmez. Her istifanın gerisinde değişik sebepler olabilir:

Makamı uzun süre işgal etmiş, kurumuyla ilgili yapılması gereken her şeyi yapmış, bundan sonra yapacakları kendini tekrar anlamına gelebilir.

Yaş ve sağlık nedenlerini gerekçe gösterebilir.

Yüzü eskimiştir. Kurumda heyecanını kaybetmiştir. Bir kan değişimi kuruma heyecan getirebilir.

Atandığı makama içi ısınmamıştır. Başarılı olamayacağı kanaati kendisinde oluşmuştur.

Kendisini atayan üst makamla çalışma şartları örtüşmemiştir. Alt ve üst ilişkilerinde uyum olmayabilir.

Bulunduğu makam kendisiyle birlikte tartışmaların odağı haline gelebilir. Tasarrufları kendisini atayanları zor durumda bırakabilir. Kuruma onulmaz yaralar açmış/açacak olabilir.

İşlerinin yoğunluğunu beyan edebilir, esas işlerine daha fazla zaman ayırmak isteyebilir.

Sağlık ve ailevi nedenleri öne sürebilir.

Atamaya yetkili üst makamın kendisiyle çalışmak istemediğini hissetmiş olabilir ya da üst makam bunu hissettirmiş olabilir.

Verdiğim örneklerin dışında başka sebepler de olabilir ama sebep her ne olursa olsun, makam sahipleri, atandıkları göreve gelir gelmez, istifa dilekçelerini ceplerine koymalılar ve günü geldiği zaman gecikmeden istifa yolunu kullanmalıdırlar. Bu demek değildir ki istifa edenler başarısız. Aksine, çok da başarılı olabilirler ama bazen kan uyuşmazlığı olabilir. Yapılacak bir istifa; kişinin kendisini, çevresini ve kendisini o makama layık görenlerin elini rahatlatır diye düşünüyorum.

İstifa bana insan onurunu koruyan ve gözeten bir yol gibi geliyor. “Görevden alındı”, “istifası istendi” denmek ise bana şık gelmiyor.

Kimler istifa yolunu seçer? Kendine güvenen, gücünü bilgi, birikim ve tecrübesinden alanlar bu yolu kullanmaktan kaçınmazlar. İstifadan sonra da makamsız hayatlarına devam edebilirler. Çünkü gittikleri her yerde ağırlıklarını hissettirirler.

Kimler istifa yolunu seçmez? Gücünü kendinden ziyade oturduğu makamdan alanlar kolay kolay istifaya yanaşmazlar. Çünkü koltuğa yapışık gibidirler. Koltuğundan olmamak için gerekirse kırk takla bile atarlar. Onları koltuğundan kaldırmak için vinç bile fayda etmez. Çünkü koltuk onlar için varlık nedenleridir. Koltuk altlarından kayınca sudan çıkmış balığa dönerler. Bu, onlar için ölmekten daha beterdir. Bu tipler koltuğa güç veren değil, gücünü koltuktan alanlardır. Bunlar için görevden almanın dışında geriye başka bir seçenek kalmıyor. Bu da çok istenmemesine rağmen bu ülkede sık başvurulan yollardan birisidir.

Sonuç olarak isterim ki bu ülkede, görevden alma ve alınmanın dışında, makam sahipleri istifaya çok sık başvursunlar. Varlık nedenleri koltuk olmamalı. Kendine güvenen de bu yola başvurmaktan zaten kaçınmaz.

*10/04/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

7 Nisan 2021 Çarşamba

Bildiğim ve Gördüğüm Diplomasi *

Diplomasi nedir?

—Hangisini istersin?

—Ne demek hangisi? Birden fazla diplomasi mi olur?

—Olmaz olur mu? Ben en azından iki tanesini biliyorum. Birincisi, bildiğim ve olması gereken diplomasi, bir de gördüğüm diplomasi var. Hangisini istersin?

—İyi valla! O zaman bildiğin ve olması gereken diplomasiden bahset önce.

—“Uluslararası ilişkiler ve bu ilişkileri düzenleyen anlaşmalar bütünü, yabancı bir ülkede ya da uluslararası toplantılarda ülkesini temsil etme eylemi ve sanatı” şeklinde tarif edilir. Yani uluslararası ilişkilerin müzakereler yoluyla yürütülmesi demektir. Gerçekten diplomasi bir sanattır. Üstelik yabana atılır, görmezden gelinir bir sanat değil. Her devlet yöneticisinde ve devlet yönetimine talip yöneticilerde, dışişleri bakanlarında ve devleti iç ve dışarıda temsil eden hariciye temsilcilerinde bu sanat olmalı. Çünkü devletin haklarını diğer devletlere karşı savunma, devletin menfaatini gözetme söz konusu bu temsilde. İşi gerilim ve savaşa götürmeden sorunu çözmek gerekiyor.

—Bunun için bahsettiğin yöneticilerin ve liderlerin ne yapması gerekir?

—Devletlerarası ilişkilerde bilgi, birikim, denge gözetmek ve çok yönlü düşünmek gerekiyor. Çünkü olaylara vakıf olmak için bilgi ve birikim önemli. Aynı zamanda devletlerin kırmızıçizgisi olur, bu hassasiyeti de göz önünde bulundurmalı. Bir devletle bir anlaşma imzalarken başka devletler de hesaba katılmalı. Burada asıl olan, işi gerilim ve savaş ortamına getirmeden ve ilişkileri kesmeden yürütmektir. Yanı başımızda veya dünyada bazı devletler arasında herhangi bir gerilim olduğunda ve savaş çanları çaldığında veya bir ülkede bir iç karışıklık zuhur ettiğinde hemen meydana çıkılmaz ve taraf olunmaz ve endişe dili kullanılır. Yapılan açıklamada “Tüm olup bitenleri endişe ile izliyoruz. Bu sorunun barışçıl bir şekilde çözüme kavuşturulmasını istiyoruz” denir. Dış ilişkilerde herhangi bir sebeple ipler gerildiğinde bu mesele iç siyaset malzemesi yapılmaz. Çünkü kişilerin kadar devletlerin de onuru vardır. Bunun gözetilmesi gerekiyor. Tüm bunların yanında, konuşmalarda diplomatik bir dil kullanılması esastır. Kırıp dökmeyen ve gerilimi yükseltmeyen bir dildir bu. Bu bazen teknik terimler kullanılarak yapılır bazen de ortaya söylenir. Hatta bazen öyle bir dil kullanılır ki yoruma açık bu dilden taraflar kendi payına düşeni aldıkları gibi bazı cümlelerle de kendi lehlerine ifadeler olduğu hissine kapılmalı.

—Anladım; kırmadan, dökmeden ve işi savaş boyutuna getirmeden uluslararası ilişkileri müzakere yoluyla yönetme işidir bu diplomasi. Peki, gördüğün diplomasi nedir? Biraz da ondan bahset.

—Yukarıda dediklerimin tersini yapmak gördüğüm diplomasidir. Önü, arkası düşünülmeden meydan okumak, gerilimi iç siyaset konusu edinmek; asmak, kesmek, meydan okumak, bunu temcit pilavı gibi her platformda dile getirmek gördüğüm diplomasiye bir örnektir. Bu tür diplomaside en son söyleyeceğini en başta söylüyorsun, gerilimi yükseltiyor, ilişkileri kesme noktasına getiriyorsun, hatta kesiyorsun. Büyükelçini çekiyorsun. Bu, yıllar yılı böyle devam ediyor. Ardından alttan alta görüşmeler yaparak bozup kırdığın ilişkileri normalleştirmeye çalışıyorsun. Yani bu diplomasi, önce bozuyorsun sonra ilişkileri düzeltmeye çalışıyorsun.

—Hangisi iyi sence?

—Bana sorma hangisinin iyi olduğunu. Belli değil mi ayrıca hangisinin iyi olduğu. Tabii ki olması gereken diplomasidir istenen. İkincisini yani gördüğüm diplomasiyi tercih ettiğin zaman “Madem düzelteceksin, o halde ne diye bozdun ilişkileri” diye adama sorarlar. O yüzden devlet yönetimi kadar uluslararası ilişkileri yönetme ciddiyet ister, bir satranç oyunu gibi birkaç hamle sonrasını düşünmek gerekiyor. Çünkü birkaç hamle sonrası düşünülmeden yürütülen diplomasiden tüm millet zarar görür.

*30/04/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.