Ana içeriğe atla

İstifa Mekanizması *

Gündelik hayatta kullandığımız her kelime ve kavramın hayatımızda ayrı bir yeri olsa da bazı kavramların yeri daha bir ayrıdır. Bunlardan bir tanesi de istifadır. “Görevinden, işinden kendi isteği ile çekilme, ayrılma; işinden, görevinden ayrılmak isteğini bildiren dilekçe” ye istifa diyoruz.

İstifanın bende ayrı bir yerinin olması; kişinin, makam, mevki, işini ve görevini tek taraflı bırakması beyanıdır. Bizim ülkemizde pek işlemeyen bu mekanizma kişi nezdinde çok muteber bir davranıştır. Gözüm yok, benden bu kadar, bu görevi bundan sonra kim yaparsa yapsın demektir. Kişiye itibar kazandırır.

İstifa, istifa eden kimsenin işinde ve temsilde başarısız olduğu anlamına gelmez. Her istifanın gerisinde değişik sebepler olabilir:

Makamı uzun süre işgal etmiş, kurumuyla ilgili yapılması gereken her şeyi yapmış, bundan sonra yapacakları kendini tekrar anlamına gelebilir.

Yaş ve sağlık nedenlerini gerekçe gösterebilir.

Yüzü eskimiştir. Kurumda heyecanını kaybetmiştir. Bir kan değişimi kuruma heyecan getirebilir.

Atandığı makama içi ısınmamıştır. Başarılı olamayacağı kanaati kendisinde oluşmuştur.

Kendisini atayan üst makamla çalışma şartları örtüşmemiştir. Alt ve üst ilişkilerinde uyum olmayabilir.

Bulunduğu makam kendisiyle birlikte tartışmaların odağı haline gelebilir. Tasarrufları kendisini atayanları zor durumda bırakabilir. Kuruma onulmaz yaralar açmış/açacak olabilir.

İşlerinin yoğunluğunu beyan edebilir, esas işlerine daha fazla zaman ayırmak isteyebilir.

Sağlık ve ailevi nedenleri öne sürebilir.

Atamaya yetkili üst makamın kendisiyle çalışmak istemediğini hissetmiş olabilir ya da üst makam bunu hissettirmiş olabilir.

Verdiğim örneklerin dışında başka sebepler de olabilir ama sebep her ne olursa olsun, makam sahipleri, atandıkları göreve gelir gelmez, istifa dilekçelerini ceplerine koymalılar ve günü geldiği zaman gecikmeden istifa yolunu kullanmalıdırlar. Bu demek değildir ki istifa edenler başarısız. Aksine, çok da başarılı olabilirler ama bazen kan uyuşmazlığı olabilir. Yapılacak bir istifa; kişinin kendisini, çevresini ve kendisini o makama layık görenlerin elini rahatlatır diye düşünüyorum.

İstifa bana insan onurunu koruyan ve gözeten bir yol gibi geliyor. “Görevden alındı”, “istifası istendi” denmek ise bana şık gelmiyor.

Kimler istifa yolunu seçer? Kendine güvenen, gücünü bilgi, birikim ve tecrübesinden alanlar bu yolu kullanmaktan kaçınmazlar. İstifadan sonra da makamsız hayatlarına devam edebilirler. Çünkü gittikleri her yerde ağırlıklarını hissettirirler.

Kimler istifa yolunu seçmez? Gücünü kendinden ziyade oturduğu makamdan alanlar kolay kolay istifaya yanaşmazlar. Çünkü koltuğa yapışık gibidirler. Koltuğundan olmamak için gerekirse kırk takla bile atarlar. Onları koltuğundan kaldırmak için vinç bile fayda etmez. Çünkü koltuk onlar için varlık nedenleridir. Koltuk altlarından kayınca sudan çıkmış balığa dönerler. Bu, onlar için ölmekten daha beterdir. Bu tipler koltuğa güç veren değil, gücünü koltuktan alanlardır. Bunlar için görevden almanın dışında geriye başka bir seçenek kalmıyor. Bu da çok istenmemesine rağmen bu ülkede sık başvurulan yollardan birisidir.

Sonuç olarak isterim ki bu ülkede, görevden alma ve alınmanın dışında, makam sahipleri istifaya çok sık başvursunlar. Varlık nedenleri koltuk olmamalı. Kendine güvenen de bu yola başvurmaktan zaten kaçınmaz.

*10/04/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde