Ana içeriğe atla

Bildiğim ve Gördüğüm Diplomasi *

Diplomasi nedir?

—Hangisini istersin?

—Ne demek hangisi? Birden fazla diplomasi mi olur?

—Olmaz olur mu? Ben en azından iki tanesini biliyorum. Birincisi, bildiğim ve olması gereken diplomasi, bir de gördüğüm diplomasi var. Hangisini istersin?

—İyi valla! O zaman bildiğin ve olması gereken diplomasiden bahset önce.

—“Uluslararası ilişkiler ve bu ilişkileri düzenleyen anlaşmalar bütünü, yabancı bir ülkede ya da uluslararası toplantılarda ülkesini temsil etme eylemi ve sanatı” şeklinde tarif edilir. Yani uluslararası ilişkilerin müzakereler yoluyla yürütülmesi demektir. Gerçekten diplomasi bir sanattır. Üstelik yabana atılır, görmezden gelinir bir sanat değil. Her devlet yöneticisinde ve devlet yönetimine talip yöneticilerde, dışişleri bakanlarında ve devleti iç ve dışarıda temsil eden hariciye temsilcilerinde bu sanat olmalı. Çünkü devletin haklarını diğer devletlere karşı savunma, devletin menfaatini gözetme söz konusu bu temsilde. İşi gerilim ve savaşa götürmeden sorunu çözmek gerekiyor.

—Bunun için bahsettiğin yöneticilerin ve liderlerin ne yapması gerekir?

—Devletlerarası ilişkilerde bilgi, birikim, denge gözetmek ve çok yönlü düşünmek gerekiyor. Çünkü olaylara vakıf olmak için bilgi ve birikim önemli. Aynı zamanda devletlerin kırmızıçizgisi olur, bu hassasiyeti de göz önünde bulundurmalı. Bir devletle bir anlaşma imzalarken başka devletler de hesaba katılmalı. Burada asıl olan, işi gerilim ve savaş ortamına getirmeden ve ilişkileri kesmeden yürütmektir. Yanı başımızda veya dünyada bazı devletler arasında herhangi bir gerilim olduğunda ve savaş çanları çaldığında veya bir ülkede bir iç karışıklık zuhur ettiğinde hemen meydana çıkılmaz ve taraf olunmaz ve endişe dili kullanılır. Yapılan açıklamada “Tüm olup bitenleri endişe ile izliyoruz. Bu sorunun barışçıl bir şekilde çözüme kavuşturulmasını istiyoruz” denir. Dış ilişkilerde herhangi bir sebeple ipler gerildiğinde bu mesele iç siyaset malzemesi yapılmaz. Çünkü kişilerin kadar devletlerin de onuru vardır. Bunun gözetilmesi gerekiyor. Tüm bunların yanında, konuşmalarda diplomatik bir dil kullanılması esastır. Kırıp dökmeyen ve gerilimi yükseltmeyen bir dildir bu. Bu bazen teknik terimler kullanılarak yapılır bazen de ortaya söylenir. Hatta bazen öyle bir dil kullanılır ki yoruma açık bu dilden taraflar kendi payına düşeni aldıkları gibi bazı cümlelerle de kendi lehlerine ifadeler olduğu hissine kapılmalı.

—Anladım; kırmadan, dökmeden ve işi savaş boyutuna getirmeden uluslararası ilişkileri müzakere yoluyla yönetme işidir bu diplomasi. Peki, gördüğün diplomasi nedir? Biraz da ondan bahset.

—Yukarıda dediklerimin tersini yapmak gördüğüm diplomasidir. Önü, arkası düşünülmeden meydan okumak, gerilimi iç siyaset konusu edinmek; asmak, kesmek, meydan okumak, bunu temcit pilavı gibi her platformda dile getirmek gördüğüm diplomasiye bir örnektir. Bu tür diplomaside en son söyleyeceğini en başta söylüyorsun, gerilimi yükseltiyor, ilişkileri kesme noktasına getiriyorsun, hatta kesiyorsun. Büyükelçini çekiyorsun. Bu, yıllar yılı böyle devam ediyor. Ardından alttan alta görüşmeler yaparak bozup kırdığın ilişkileri normalleştirmeye çalışıyorsun. Yani bu diplomasi, önce bozuyorsun sonra ilişkileri düzeltmeye çalışıyorsun.

—Hangisi iyi sence?

—Bana sorma hangisinin iyi olduğunu. Belli değil mi ayrıca hangisinin iyi olduğu. Tabii ki olması gereken diplomasidir istenen. İkincisini yani gördüğüm diplomasiyi tercih ettiğin zaman “Madem düzelteceksin, o halde ne diye bozdun ilişkileri” diye adama sorarlar. O yüzden devlet yönetimi kadar uluslararası ilişkileri yönetme ciddiyet ister, bir satranç oyunu gibi birkaç hamle sonrasını düşünmek gerekiyor. Çünkü birkaç hamle sonrası düşünülmeden yürütülen diplomasiden tüm millet zarar görür.


*30/04/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde