6 Şubat 2021 Cumartesi

Sümsüklüğü Meslek Edinen Tipler *

Bugünlerde hafta içi her gün 8.30 sularında evimden çıkıp Evliya Çelebi Parkı-Lastik Durağı-Meram Sanayi-Meram Belediyesi-Çeçenistan Caddesi ve Ahmet Özcan Caddesi güzergahını kullanarak Ahmet Özcan Caddesine giriyor, Altı yol’a kadar gidiyorum.  Akşamleyin de 17.30 sularında aynı yolları takip ederek geri geliyorum.

İzlediğim yollar araç trafiği yönünden hem sabah hem de akşam yoğun olmasına rağmen sabah trafiği bir sıkışıklığa meydan vermeksizin akarken akşam trafiği neredeyse kilitleniyor. 

Sabah trafiğinde trafiği aksatan tek sorun, birbirine yakın kavşaklardaki düzensiz sinyalizasyon sistemidir. 

Evliya Çelebi Parkının köşesinden Meram Yeniyol’a çıkmak için kırmızı ışıkla güne başlıyorum. Sola dönüp Lastik Durağından sağa kontrollü geçeceğim. Çarşı yönüne giden araçlar, sağlı sollu durunca kırmızı ışığa yakalanmış gibi karşıya gidecek aracın sağa dönüşü açmasını bekliyorum. Bazen, yolun solu müsait olmasına rağmen bizim insanımız kontrollü geçişi kapatıyor. Sen onu beklerken ya da kaldırıma çıkıp geçmeye çalışırken onun seni dikiz aynasından dikizlemesi görülmeye değer. Çünkü bu seyrin ayrı bir zevki var. Böylesi durumlarda yani sağa kontrollü geçişlere insanımız izin vermeyecekse belediyelerimiz kontrollü geçiş için niçin kavşak düzenlemesi yapar ve masraf eder? Bunu da düşünmüyor değilim. Neyse güç bela sağa dönüyorum. Bir, bir buçuk km sonra Meram Sanayi ışıklarını beni bekler görürüm. Oradan kurtulur kurtulmaz, belki yeşili yakalarım diye bir km ötedeki Meram Belediyesi ışıklarına sürüyorum. Burada da aynı muamele ile karşılaşıyorum. Toplamda 2-3 km.lik bir mesafede birbirine yakın bu kadar kavşağın hepsinde sürücüyü ışıkla durdurmanın trafik sinyalizasyon şube müdürlüğü nezdinde de zevki bir başka olsa gerek. Bu yol güzergahında seyrederken hasret kaldığım yeşili uzaktan görünce acaba bu sefer geçebilir miyim diye gaza yükleniyorum. Ben varıncaya kadar "Hop hemşerim! Biz neyiz burada, bizi es geçemezsin" dercesine yeşil önce sarıya ardından kırmızıya dönüyor. Ahir ömrümde bir sinyalizasyon şube müdürü olursam aynı zevki tatmak isterim. 

Çeçenistan Caddesinden Ahmet Özcan’a doğru yaklaşırken son kez kırmızıya yakalanıyorum. Sonrasında yeşil dalga beni bekliyor. 60 hızla üç tane kavşağı durmadan geçerken mutluluğuma diyecek yok. Bunun zevki de benim için bir başka.

Akşam 5,5 sularında geri dönerken sabahında yeşil dalga marifetiyle bir çırpıda geçtiğim Ahmet Özcan Caddesinden yeşil dalgaya rağmen transit geçmem mümkün değil. Yolu tanıyamıyorum. Bir an için başka bir yola mı girdim diye düşünmeden edemiyorum. Zira tıkanıp kalıyor yol. Çünkü sinyalizasyon müdürünün, burada bari ışığa yakalanmadan geçip gitsinler dediği bu yolda bu sefer bazı sürücüler bayrağı devralmış görünüyor. Zira ne kadar sümsük varsa bu yolda toplanmış oluyorlar bu saatte. Üç ışıktan ikisine yakalatıyor seni. Çünkü çoğu 60 hızla gitmediği için senin de bu hızla gitmen mümkün değil. Sola dönecek kimi sinyal vererek sağdan sola geçmeye çalışıyor kimi de sağdan sola doğru yanaşıyor. Işıkta duran da kalkıvermiyor. Kalkayım mı kalmayayım mı diye düşünüp duruyor. Kalkarken de iki işi birden yapıyor: Kendisi geçecek seni de ikinci kırmızıya yakalatacak. Haklarını yemeyeyim, bunda da başarılı oluyorlar. Belli ki aceleleri yok, evlerine gitmek istemiyorlar ve eve ne kadar geç gidersem kar diye düşünüyorlar. Bun yaparken de Ahmet Özcan’da trafiği felç etme gibi bir misyon üstlenmişler kendi kendilerine. Bunların zevkleri de kendileri ağır ağır kavşaktan geçerken ikinci kez ışığa yakalanan araçları dikizlemek.

Burnumdan soluyarak Ahmet Özcan’dan güç bela çıkıyorum. Önümden giden sümsükler ise sinyalizasyon müdürüne “Müdürüm! Biz buradaki vazifemizi yerine getirdik. Bundan sonra top sende” dercesine, sabahki yakalandığım ışıkları, sanki hiç yeşile dönmemiş gibi beni bekler görürüm.

Evliya Çelebi Parkının köşesinden sağa kontrollü geçiş yaparak geçiyorum. Şükür ki tüm ışıklar bitti. Bundan sonra yolların kralı benim diyorum. Bu sefer de “O kadar da sevinme! Beni yok kabul edemezsin. Ben neyim burada” diyen 30’la giden bir sürücü düşüyor önüme. Gideceğim yolu da biliyor. Çünkü sağ, sol ve düz giden o kadar yol olmasına rağmen evime dönen yola kadar önümde bana eşlik ediyor. Allah hayrını versin bunların. Sahi bu yollarda, belirlenen hızın üstünde gidene ceza var da kaplumbağa hızıyla giderek trafiği felç edenlere ceza yok mu bu ülkede?

*08/02/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

2 Şubat 2021 Salı

Başarı İçin Sağır Olmak *

“Günlerden bir gün kurbağaların yarışı varmış. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış ve yarış başlamış. Gerçekte seyirciler arasından hiçbiri, yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: "Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!"
Yarışmaya başlayan kurbağalar, kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş. Seyirciler bağırıyorlarmış: "Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!
Sonunda, bir tanesi hariç diğer kurbağaların hepsinin ümitleri kırılmış ve yarışı bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş 'Bu işi nasıl başardın' diye. Kurbağadan yanıt gelmeyince farkına varmışlar ki kuleye çıkan kurbağa sağırmış!”

Aktardığım bu hikaye fabl örneklerindendir. Bilirsiniz ki “Kişileri çoğunlukla hayvanlardan seçilen, sonunda bir yaşam dersi ortaya koyan, genellikle koşuk biçiminde yazılmış öykülere” fabl deniyor. Buna kısaca “Hayvanların hikayelerde konuşması” sanatı da diyebiliriz. Bu tür hikaye ve anlatımlarda biz insanlara hayat dersi verme murat edilir. İstenir ki anlatılan hikayelerden insanlar dersler çıkarsın ve hayatlarına yön versin.

Başka söze ne hacet dediğimiz türden bir hikaye ile karşı karşıyayız. Zira hikaye gayet açık. Hikayenin vermek istediği mesaj gayet açık olsa da üzerine birkaç kelam etmek isterim. Ben bu hikayeden başarı için sağır olmak anlamını çıkarıyorum. Gerçekten nice başarısız olmuş insanların başarısızlık hikayelerinde, etrafın söylediği sözler etkili olmuştur. “Keşke yapabilsen ama sen bu işi yapamazsın. Bu işi kolay mı sanırsın? Senin yaptığın bu işi yapmaya çalışan niceleri pes etmiştir. Sana tavsiyem işin başında bu işten vazgeçmendir. Çünkü sana göre değil bu iş. Boyundan büyük işlere kalkışma. Otur oturduğun yerde…”gibi sözler her insana söylenir genelde. Bu konuşmalara kulak verenler asla başarılı olamazlar. Başarının kriteri kişinin kendisine ben bu işi yaparım/yapacağım demesi, buna inanması ve başarı için sebeplere sarılması ve sebepleri bıkmadan usanmadan yerine getirmesidir. Buna azim diyoruz. Azmin elinden de hiçbir şey kurtulamaz.

Yeniden hikayeye dönersek, yarışan kurbağaların her biri eşit şartlara sahip. Sağın solun “başaramazsınız” sözüne kulak veren kurbağaların her biri yarı yolda pes ederek yarıştan çekilirken yarışı birinci tamamlayan kurbağa ise hemcinslerine göre sağır olmasına rağmen pes etmeden hedefe ulaşabilmiştir. Sağırlık dezavantajını avantaja dönüştürmüştür. Öyle zannediyorum, bu kurbağa sağır olmasaydı, tıpkı diğer kurbağalar gibi “yapamayacağım” diyerek yarıştan kopacaktı.

Günümüzde ister eğitim ve öğretim ister hayatın herhangi bir alanında başarı yakalanmak isteniyorsa bunun için gerçekten sağır olmaya gerek yok. Bunun için sağın solun sözüne kulakları tıkamak ve esas işine yoğunlaşmaktır. Bu durumda başarı kendiliğinden gelir. Ötesi mazeret üretmedir vesselam. Sadece kişinin egosunu tatmin eder.

*15/02/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.




 

1 Şubat 2021 Pazartesi

Dubalar ve Setler *

Şehir içinde bir yoldan arabanızla geçerken veya kaldırımda yürürken kaldırım kenarlarında, kaldırım boyunca vida ile monte edilmiş dubalar dikkatinizi çekmiştir. Aynı mesafede monte edilmiş dubalar o kadar çok ki dikkatinizi çekmemesi zaten mümkün değildir. Belli ki kaldırıma araba park edilmesinin önüne geçmek için yapılıyor bu dubalar. Eğilip bükülmediğine göre sanırım bu dubalar demirden. Öyle zannediyorum, yapılan kaldırım düzenlemesinin yanında kaldırım kenarına monte edilen bu dubaların belediyelere maliyeti de oldukça yüksek olsa gerek. 

Dubaların yanında dikkatimi çeken bir başka husus da hız kesmek, hız düşürmek ve muhtemel kazaların önüne geçmek amacıyla yollara yapılan setlerdir. Bu setlerin bir standardı varsa da gördüğüm setler farklı farklı. Bazısı arabayı hoplatan cinsten yüksek, bazısı ise etkisiz eleman gibi arabayı etkilemiyor. Yüksek yapılan bu setlerin çoğuna, dikkatli girilmediği takdirde bu setler kaza riskine davetiye çıkarmaktadır. Kişi kaza yapmasa da araba aksamının zarar görmemesi mümkün değil.

Bazı yollarda set sayısı az iken bazısında oldukça fazla. Setlerin çokça olduğu yollardan sürekli gelip geçen sürücüler, set işaretini görmese de nerede setlerin olduğunu avucunun içi gibi bilirler. Sete yaklaşırken hızını düşürürler. Bu yollarda esas sıkıntı, yolun acemisi olan şoförleredir. Çünkü set işareti konan çoğu levha, ağaçların dallarından veya başka sebeplerle tam görünmüyor. Bu da aniden setle yüz yüze gelmek demektir. Bir diğer husus, olur olmaz konan nice setler özellikle karlı ve buzlu havalarda sete yaklaşılırken frene basma yüzünden aracın kaymasına sebebiyet vermektedir.

Doğrusunu isterseniz kaldırımlarda yola paralel olarak yol boyunca vidalanan dubalara ve çoğu iç yollara konan setlere sıcak bakmadığımı ifade etmek istiyorum. Hem dubanın hem de setlerin faydasından fazla zararının olduğunu, görüntüyü çirkinleştirdiğini, belediyelere artı yük getirdiğini düşünüyorum. Aynı şekilde sağını solunu seyreden dikkatsiz bir yaya ayağını dubaya takıp düşebilir ve yaralanabilir. Ki kaldırımlardan sadece önünü görenler yürümüyor. Âmâ ve engelliler de kaldırımı kullanıyor. Aynı şekilde hızı düşürmek için yapılan setler de trafiği yavaşlatmakta ve arabalara zarar vermektedir.

Duba ve setlerin görüntü çirkinliğinden, maliyetinden, kazaya davetiye çıkarmasından geçtim. Hem set hem duba bu çağda şehitlerimize yakışmıyor. Neden derseniz? Bildiğiniz gibi yol ve kaldırımların sürücü ve yayaların ne şekilde kullanılacağının kuralları var. Ehliyeti olan bir sürücü hangi yolda kaç hızla gideceğini bilir. Bilmiyorsa da uyarı levhaları vasıtasıyla kaç hızla gitmesi gerektiğini görür. Yine sürücüler, yayalar için olan kaldırıma araç park edemeyeceğini de bilir. Hız sınırına riayet etmediği, kaldırıma araç park ettiği takdirde aracına ceza yazılacağını da bilir. Tüm bu kurallara rağmen yollarda hız sınırına riayet edilmiyor ve kaldırıma araç çıkarılıyorsa bu demektir ki bir kontrolde radara girinceye ve polis gelip kaldırımdaki araca park cezası yazıncaya kadar sürücü için trafik kurallarını çiğnemek mubahtır. O kadar set ve kaldırıma park etmiş araçlar her bir yerde bolca olduğuna göre yeterince denetimlerin olmadığı ve ceza yazılmadığı anlamına gelir. Yine bu setler ve kaldırımlara sabitlenen dubalarla yetkililer sürücülere, “Siz hız sınırına riayet etmiyor, biz de denetleyemiyoruz. Sizi yola getirmenin yolu, yollara set yapar, hızınızı düşürürüz. Aracınızı kaldırıma park etmemenizi engellemek için kaldırımlara dubalar koyarız.” mesajı veriyorlar.  

Hasılı, bu çağda yollara set yapmak, kaldırımlara duba koymak marifet değil. Set ve dubalar acilen kaldırılmalıdır. Trafik kurallarını tavizsiz uygulamak gerekir. Kurallar tavizsiz uygulandığında hiçbir sürücü, kural tanımazlık yapmaz. Kuralların tavizsiz uygulanması için her cadde, sokağa ve kaldırıma görevli koymaya gerek yok. Setlerin konduğu işlek caddelerde ve park yapılan kaldırımlarda pekala mobesa uygulaması devreye sokulabilir. İzlendiğini ve kayıt altına alındığını bilen hiçbir sürücü ne hız sınırını aşar ne de gelir kaldırıma aracını koyar.

*06/02/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.