10 Kasım 2020 Salı

Basın Yoluyla İstifa *

—Ahmet Bey! Hayırdır, bugün işe gelmediniz?

—Hayır hayır! Benim şerle işim olmaz.

—O zaman işe niye gelmediniz?

—Ben bundan sonra gelmeyeceğim.

—Niye? Böyle keyfilik olur mu? Bu ne sorumsuzluk!

—Orta yerde ne keyfilik var ne de sorumsuzluk. Ben bundan sonra sizinle çalışmayacağım.

—İstifa mı ediyorsun?

—Ettim bile.

—Hani nerede dilekçen? İstifa için dilekçe vermen gerekmiyor mu?

—Verdim bile.

—Kime verdin? Hani nerede ya? Bana şu gün, şu saat itibariyle ulaşmış bir dilekçen yok.

—Dilekçe illa kuruma mı verilir?

—Ya nereye verilecekti? Elbette bana verecektin.

—Amirim, istifamı sağır sultan bile duydu. Bir sizin haberiniz yok. Yabancı basın, flaş haber olarak duyurdu. Bizim basın sessiz kaldı o kadar.

—İlahi Ahmet Bey! Bunca birlikte çalıştık ama sizi anlamakta zorlanıyorum. Tamam, yabancı basın sizi duyurmuş olabilir. Sahi nerede dilekçen?

—İnstagram hesabıma bakarsanız, görürsünüz. Artık takdir sizin…

—Böyle bir istifa şekli mi var? İlk defa duydum. Eski köye yeni âdet getirmeyelim lütfen!

—İster İnstagram ister Twitter ister Facebook yoluyla duyururum. Üstelik herkes böyle yapıyor şimdi.

—Niçin böyle bir yolu seçtin?

—Bu yol ile sevenlerime de mesaj vermiş oldum. Bu arada epey beğeni de aldım. Sayfamı açmışken bir de siz beğenin.

—Dalga geçmeyelim lütfen! Ne mesajı veriyorsun bu yol ile?

—İnce ince dokundurma gibi diyelim.

—Bunu, gelip bana söyleyebilirdin. Aramızdaki hukuku biliyorsun.

—Ama o zaman kimsenin haberi olmazdı ki… Ayrıca sizin karşınıza geçip kim ne söyleyebilir ki…

—Görmediğim bir şeyle karşılaşmış oldum sayende.

—Alışacaksınız amirim! Bu arada sosyal medyayı da biraz kullan.

—Gerçekten istifayı bu yol ile yaparak ne amaçladın?

—Açıkçası, sevenlerim istifa metnimi görünce “Ahmet Bey’i sizi yedirmeyiz. Biz onu bırakmayız. O nerede ise biz de oradayız şeklinde organize olurlar diye düşünmüştüm. Çünkü daha önce böyle yaptılar ama görüyorum ki istifama yeterince destek gelmedi. Ben de sanmıştım ki kamuoyu baskısı olur, amirim de tek taraflı olan istifamı geri çevirir ve yeniden birlikte çalışırız. Gördüğünüz gibi beklediğim ilgiyi göremedim.

—Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz ve benden ne istiyorsunuz?

—Yapacak bir işim yok. İstifamı kabul etmemenizi istiyorum.

—İstifanız kabul edilmiştir Ahmet Bey!

—Bana başka makam da mı vermeyeceksiniz?

—Vermeyeceğim.

—Ama ben ya istifamı kabule etmez ya da beni bir başka makama kaydırırsınız diye düşünmüştüm. Son sözünüz bu mu?

—Evet, bu.

—Peki, istifamı kabul ettiğinize dair bana yazılı bir belge verecek misiniz?

—Hayır.

—Niçin?

—İstifanızın kabul edildiğini sosyal medyadan ve basın aracılığıyla öğrenebilirsiniz. Çünkü basın ve sosyal medya aracılığıyla yapılan istifanın belgesi de basın ve sosyal medya aracılığıyla olur.

*11/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

8 Kasım 2020 Pazar

Kemâlât Kem Âlât ile Olmaz *

Bir yerde suç ve görevi ihmal varsa orada mutlaka bir suçlu vardır. İşlenen her suç da bireyseldir ve o kişiyi bağlar. Bu gerçeğe rağmen kişilerin işlediği suç veya görevlerini ihmalden dolayı bu ülkede kurum, kuruluş, camia ve meslek grupları eleştiri, itham ve hakaretlerden nasibini alır. Çünkü suçun bireyselliğinden ziyade toptancı davranırız. Maalesef bizim toplumumuzun hastalıklarından bir tanesi de budur.  Bu toptancılığımızın ardından, bundan sonrasını o kurum veya meslek grubu, camiasına sürülen bu lekeyi temizlemek için uğraşıp dursun.  

Her meslek grubu veya camia, zaman zaman yerli-yersiz ithamlara maruz kaldığı gibi Diyanet camiası da bundan (özellikle pandemiden bu yana kendisine yapılan saldırılardan) nasibini almaktadır. Eleştirilerde çoğu zaman kantarın topuzu da kaçırılmaktadır. İthamlara bazen en üst perdeden cevaplar verilirken bu sefer İzmir İl Müftüsü Recep Şükrü Balkan cevap vermiş. Sayın müftünün verdiği cevap birkaç gündür sosyal medyada dolaşımda. Acaba Müftü böyle bir cevap vermiş mi diye sanal alemde kısa bir gezinti yaptım. Müftü Bey’in sert eleştirisi sadece “gebzeyenigun.com” adresinde yer bulabilmiş. Başka da gündem olmamış. İzninizle önce Müftü’nün eleştirisine yer verip ardından bu konuda bir değerlendirmede bulunmak istiyorum. Cevabi yazısını (noktası, virgülüne ve yazım yanlışlarını düzeltmeden) aynen aktarıyorum:

Her boş kaldıklarında Diyanet camiasına, başkanımıza ve kurum  personelimize saldıran kendini bilmez  mübtezel köpekler!


Siz TV karşısında çekirdek çitleyerek vefat sayısını takip etmekle meşgul iken, kaç gecedir uyku uyumadan gece gündüz demeden  sıkıntı içerisindeki  insanımızın ayağına giderek onların her türlü ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan ve hatta komşu illerden yardıma koşarak gelip  orada görev yapan misafir kurtarma ekiplerini bile düşünerek onların da ihtiyaçlarını karşılamak için canla başla mücadele veren eli öpülesi din gönüllülerimizi size meze yapmaz bu millet. Kininizde boğulun din düşmanı ahmak aptal alçak insan müsveddeleri.


Bu vesile ile İzmir'de verilen her türlü göreve tereddüt etmeden koşuşturan tüm meslektaşlarımın  ellerinden öpmek istiyorum. İyi ki varsınız. Sizler bu ülkenin şah damarısınız. Kimseye kulak asmadan kervanı yürütme zamanı. Allah bizimle beraberdir.”


Müftü Bey’in personeline yönelik yapılan haklı-haksız saldırılara, personelini koruma adına cevap vermesi doğaldır. Ki olması gerekendir. Verdiği cevabın içeriği üzerinde de durmayacağım. Zira personelinin çalışmasını en iyi bilenlerden biri de kendisidir.


Benim Müftü’ye eleştirim üslubunadır. “Müptezel köpekler, ahmak, aptal, alçak, insan müsveddeleri” gibi hakaretleri tasvip etmedim. Zira üslubu özellikle “müptezel köpekler” ifadesini görünce bir an için acaba İncil’den bir bölüm mü okuyorum diye düşündüm. İncil’de sık sık İsa Peygamber’in diliyle “Ey Engerekliler Nesli!” ifadeleri geçer. Hiçbir peygamberin ağzından çıkmayacak bu ifadeleri İsa gibi bir peygamber asla söylemez. Bunu Adana’da görüştüğüm Yehova Şahitleri temsilcisi Kenan Bey’e sormuştum ve bu soruma sessiz kalmıştı. Eğer bu cevabi yazı Müftü’ye ait ise bu ifadeler, bir ilin din hizmetlerini temsil eden birinin ağzına yakışmamıştır. Böyle yapmakla hakaret edenlere hakaret etme yolunu tercih ederek kendisini onların seviyesine düşürmüştür. Sokak ağzıdır bu. Halbuki Müftü’ye yakışan, bir davetçiye yaraşır şekilde en güzel cümlelerle kendisini ifade etmesiydi. Bunu, yani bir mücadelenin nasıl yapılması gerektiğini en iyi Müftü Bey’in kendisi bilir. Çünkü davet, irşat ve tebliğde hakarete mahal yoktur. İzinden gittiğimiz Hz Muhammed, kendisi ve ashabına yapılan küçümseme, hakaret, işkence ve boykot dönemlerinin hangisinde hakaret yolunu tercih etmiştir? Bunu bana Müftü Bey söyleyebilir mi? Firavun gibi ilahlık iddiasında bulunan bir zalime, Musa ve Harun peygamberleri gönderirken Allah Teala, Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır yahut korkar.” demiyor mu? Firavun gibi yola gelmeyecek birine bile yumuşak söz söylenmesini emreden ve tatlı bir üslubu esirgemeyen bir dinin amacı, insanlara dokunmak ve onları kazanmaktır. Müftü Bey, kusura bakmasın ama bu üslup ve yöntemle dine mesafe koymuş hiçbir insana el uzatılmış olmaz. Olsa olsa safları belirleyecek şekilde köprüleri atmış olur. Zira insan kazanmaya yönelik bir davranış değildir bu.


Sayın Müftü, özünde ve işinde çok iyi hatta çok samimi olabilir. Unutmasın ki “Kem âlât ile kemâlât olmaz”: Yanlış vasıtalar ile maksada/olgunluğa ulaşılmaz.


*09/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

7 Kasım 2020 Cumartesi

Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu

              -Bulunmaz Hint Kumaşı Mübarek!-


Sizin derdiniz var mı, varsa çözebildiniz mi, çözemedi iseniz nasıl çözersiniz bilmiyorum. Zira o, sizin meselenizdir. Ümit ediyorum ki derdinize en kısa zamanda çare bulursunuz. Bana senin derdin var mı derseniz, var elbet. Dertsiz insan olur mu? Benim derdimin maalesef çözümü yok. Sizin derdiniz benim derdimin yanında dert bile sayılmaz. Allah kimseye böyle bir dert vermesin. 


Benim derdim, Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Yaşar Hacısalihoğlu.

Kimdir?

Necidir?

Hangi alanda Prof olmuş, uzmanlık alanı nedir, entelektüel birikimi var mı?

Bugüne kadar bilimsel hangi çalışmaya imza atmış? 

Üniversitesini nasıl yönetiyor?

Üniversitenin öğrencileri, öğretim görevlileri ve mütevelli heyeti kendisinden memnun mu?

Evi-barkı var mı? Evli mi?


Bilmiyorum. Bildiğim tek şey, her akşam Habertürk TV'de farklı sunucuların yönettiği  tartışma programlarının vazgeçilmez tek konuğunun Hacısalihoğlu olması.


Her akşam 20'00'de başlayan, 00.00 sularına kadar devam eden canlı yayının, sunucuları değişiyor, konular değişiyor, konusuna göre konuklar değişiyor. Hacısalihoğlu değişmiyor. Bazı konuklar yayına geç katılıyor, bazıları erken ayrılıyor, bazı konuklar uzaktan veya evinden bağlanıyor. Programın başından sonuna kadar stüdyoda kalan tek kişi Hacısalihoğlu’dur. 

Bazen konuşmalarda sessiz ve pasif kalsa da bazı konularda çoğu zaman aslan kesilir. Bazen bilge, bilirkişi ve beyefendi gibi davransa da bazen rakipleriyle kıyasıya atışır. Konuştukları ceviz kabuğunu doldurmasa da her konuda sözü var. Sunucu ve diğer misafirler de onu dinler.

Programın sunucuları her akşam katılan konukları seyircilere tanıtırken her akşamın gediklisi Hacısalihoğlunu da tanıtır, hem de bıkmadan ve usanmadan.

Hacısalihoğlu’nun öğrencisi olmadım ama kaç yıllar önünde okumuş gibi hissediyorum kendimi. O yüzden hocam sayılır. Kendisi konuşurken ne dediğini hiç merak etmiyorum. O ne zaman konuşmaya başlasa reklam geldi bilir, diğer yapacağım işleri yaparım. Zira ne diyeceğini, bir konudaki fikri nedir biliyorum.

Merak ettiğim, bu adam programa katılmadan en az bir saat önce televizyonun stüdyosuna gelip 00.00’a kadar stüdyoda durduğuna göre ne zaman evine gidip uyuyup dinleniyor, sabah işine nasıl gidiyor, deruhte ettiği rektörlük işlerini nasıl yürütüyor? Çünkü ben onu üniversiteden fazla ekranda görüyorum. Acaba kanalın binasında yatıyor olmasın?

Çıktığı program başına kanal, kendisine ücret veriyor mu? Ki vermeli bence. Zira devlet memuru gibi mesaisini Habertürk’te yapıyor. Acaba hizmet olsun diye ücret almıyor mu?

Kanal kendisini kalabalık etsin diye mi çağırıyor yoksa sahasında bilgisine başvurulacak bir Hint kumaşı mı? Acaba bu kanalın sahibi olabilir mi ya da kanalın yayın yaptığı bina kendisine ait de kendisi “Sizden kira almıyorum. Tek şartım var: Programlarınızın değişmez konuğu olacağım“ mı dedi?

Acaba Yeni Yüzyıl diye bir üniversite yok da “Ben oranın rektörüyüm” diye unvanını mı kullanıyor?

Sayın rektörün programa katılmasını ısrarla birileri mi istiyor? O birileri her programınıza Hacısalihoğlu katılacak ve bizi destekleyecek mi diyor?

Şimdi bu soruların içinden çıkın da göreyim? Öyle zannediyorum, derdimi çok iyi anladınız ve bana hak verdiniz.