Ana içeriğe atla

Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu

                                          -Bulunmaz Hint Kumaşı Mübarek!-


Sizin derdiniz var mı, varsa çözebildiniz mi, çözemedi iseniz nasıl çözersiniz bilmiyorum. Zira o, sizin meselenizdir. Ümit ediyorum ki derdinize en kısa zamanda çare bulursunuz. Bana senin derdin var mı derseniz, var elbet. Dertsiz insan olur mu? Benim derdimin maalesef çözümü yok. Sizin derdiniz benim derdimin yanında dert bile sayılmaz. Allah kimseye böyle bir dert vermesin. 

Benim derdim, Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Yaşar Hacısalihoğlu.

Kimdir?

Necidir?

Hangi alanda Prof olmuş, uzmanlık alanı nedir, entelektüel birikimi var mı?

Bugüne kadar bilimsel hangi çalışmaya imza atmış? 

Üniversitesini nasıl yönetiyor?

Üniversitenin öğrencileri, öğretim görevlileri ve mütevelli heyeti kendisinden memnun mu?

Evi-barkı var mı? Evli mi?

Bilmiyorum. Bildiğim tek şey, her akşam Habertürk TV'de farklı sunucuların yönettiği  tartışma programlarının vazgeçilmez tek konuğunun Hacısalihoğlu olması.

Her akşam 20'00'de başlayan, 00.00 sularına kadar devam eden canlı yayının, sunucuları değişiyor, konular değişiyor, konusuna göre konuklar değişiyor. Hacısalihoğlu değişmiyor. Bazı konuklar yayına geç katılıyor, bazıları erken ayrılıyor, bazı konuklar uzaktan veya evinden bağlanıyor. Programın başından sonuna kadar stüdyoda kalan tek kişi Hacısalihoğlu’dur. 

Bazen konuşmalarda sessiz ve pasif kalsa da bazı konularda çoğu zaman aslan kesilir. Bazen bilge, bilirkişi ve beyefendi gibi davransa da bazen rakipleriyle kıyasıya atışır. Konuştukları ceviz kabuğunu doldurmasa da her konuda sözü var. Sunucu ve diğer misafirler de onu dinler.

Programın sunucuları her akşam katılan konukları seyircilere tanıtırken her akşamın gediklisi Hacısalihoğlunu da tanıtır, hem de bıkmadan ve usanmadan.

Hacısalihoğlu’nun öğrencisi olmadım ama kaç yıllar önünde okumuş gibi hissediyorum kendimi. O yüzden hocam sayılır. Kendisi konuşurken ne dediğini hiç merak etmiyorum. O ne zaman konuşmaya başlasa reklam geldi bilir, diğer yapacağım işleri yaparım. Zira ne diyeceğini, bir konudaki fikri nedir biliyorum.

Merak ettiğim, bu adam programa katılmadan en az bir saat önce televizyonun stüdyosuna gelip 00.00’a kadar stüdyoda durduğuna göre ne zaman evine gidip uyuyup dinleniyor, sabah işine nasıl gidiyor, deruhte ettiği rektörlük işlerini nasıl yürütüyor? Çünkü ben onu üniversiteden fazla ekranda görüyorum. Acaba kanalın binasında yatıyor olmasın?

Çıktığı program başına kanal, kendisine ücret veriyor mu? Ki vermeli bence. Zira devlet memuru gibi mesaisini Habertürk’te yapıyor. Acaba hizmet olsun diye ücret almıyor mu?

Kanal kendisini kalabalık etsin diye mi çağırıyor yoksa sahasında bilgisine başvurulacak bir Hint kumaşı mı? Acaba bu kanalın sahibi olabilir mi ya da kanalın yayın yaptığı bina kendisine ait de kendisi “Sizden kira almıyorum. Tek şartım var: Programlarınızın değişmez konuğu olacağım“ mı dedi?

Acaba Yeni Yüzyıl diye bir üniversite yok da “Ben oranın rektörüyüm” diye unvanını mı kullanıyor?

Sayın rektörün programa katılmasını ısrarla birileri mi istiyor? O birileri her programınıza Hacısalihoğlu katılacak ve bizi destekleyecek mi diyor?

Şimdi bu soruların içinden çıkın da göreyim? Öyle zannediyorum, derdimi çok iyi anladınız ve bana hak verdiniz.

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde