Ana içeriğe atla

ABD Başkan Adayları ile Bizim Parti Liderlerimiz *

ABD seçimleri nasıl sonuçlanır, hangi aday kazanır, seçimin dünyaya etkileri ne olur, hiç merak etmem. Zira hangisinin kazanması benim için çok önemli değil. Al birini, vur ötekine. Nasılsa hangisi gelirse gelsin yeni bir süper güç ortaya çıkıncaya kadar kazanan başkan, daha doğrusu ABD, dünyaya yön vermeye devam edecek, ülkeleri birbirine kırdıracak.

ABD seçimlerinin benim dikkatimi çeken yönleri var: İki partili, iki adaylı bir seçim olması, adayların ekranlarda boy göstermesi, rakiplerin birbiriyle canlı yayında tartışması, birbirlerine sorular sormaları, ithamlarda bulunmaları… Tüm bunları yaparlarken konuşma boyunca bir kürsü arkasında ayakta durmaları.

Bir de bizdeki seçimleri gözümün önüne getiriyorum: Çok partili, çok adaylı seçim bizimkisi. Oy pusulasının uzunluğu bile bir garip geliyor. Tercihte bulunduktan sonra oy pusulasını katlamak ve zarfa koymak bile bir mesele. Bizde seçimde iddialı olan parti liderlerini ekranlarda birlikte görmek mümkün değil. Muhalefetteki parti liderleri, ekranda tartışalım dese de seçimi önde göğüsleyecek parti lideri bu teklifleri kabul etmez. Parti lideri ekranlara tek başına çıkar. Soru soracak gazeteciler, hatta sorular bile önceden parti liderinin görüşü alınarak belirlenir. Ekrana çıkacak parti lideri için oturacağı koltuk hazırlanır. Parti lideri koltuğa oturur, bacak bacak üstüne de atar. Program boyunca da ayak, ayaküstünden kolay kolay inmez.

Açık konuşayım. Bizim parti liderlerinin ekranlarda koltuğa kurularak verdikleri görüntü bana itici geliyor. İçlerini bilmem ama görüntüleri bir kibir abidesi gibi görünüyor. Gören de dünyaya ben yön veriyorum ya da vereceğim sanır. Bacak bacak üstüne verdikleri görüntü bile “Önce benim konfor ve rahatım. İlkin yerimi bir sağlamlaştırayım. Ben iktidara oturmak için geliyorum. Oturduktan sonra da beni ne iktidardan ne de parti liderliğinden indirebilirler” demektir bu. Dünyaya yön veren ABD başkan adaylarının verdikleri görüntü bana daha sıcak geliyor. Rakibiyle konuşurken saatlerce ayakta durmaları bile bence mesaj içeriyor: “Ben seçilirsem başkanlığım boyunca kendi rahatımı düşünmeyeceğim. ABD’nin menfaatleri için çalışacağım ve oturmayacağım. Zira bu makama oturmak için gelmiyorum” mesajı çıkarıyorum.  

ABD başkan adaylarının rakibiyle ekrana çıkması, kendilerine duydukları bir özgüvendir aynı zamanda. Seçmenlerine duydukları saygının da bir göstergesidir. Bizimkilerin rakiplerini muhatap almamalarının ve ekranlara birlikte çıkmamalarının izahını ben yapamıyorum. Ya kibirleri tavan yapmıştır ya kendilerine olduğundan çok güveniyorlar ya da özgüven eksiklikleri var.  Bir ekranda bile bir araya gelip birbirine tahammül edemeyen bizim siyasilerin bu tavrı ister istemez uzlaşmaz ve paylaşmaz tavrıdır. Bu tavır tabana da yansıyor ve seçimler bittikten sonra da tabanda gerilim devam ediyor.

Hasılı ABD başkanlarının ekranda verdikleri görüntü “Dersime çalıştım, ülkeyi yönetmeye talibim ve huzurunuza çıktım. Şu anda da rakibimle kıyasıya mücadele ediyorum. Onunla meseleleri tartışıyor, iddialarına cevaplar veriyorum. Rakibimi alt edebilirsem, Beyaz Saray’dan dünyayı yönetmek benim için çocuk oyuncağı” görüntüsüdür. Bizimkilerin görüntüsü ise “Hele bir seçileyim, seçim yorgunluğunu giderinceye kadar şöyle koltuğuma bir kurulayım” görüntüsüdür. Bu görüntü; küçük olsun, benim olsun görüntüsüdür. Mesaj dünyaya değil, içe yani seçmene dönüktür.  İster kabul edin, ister etmeyin. Ben ABD başkan adaylarının görüntüsüyle bizimkilerin görüntüsünü böyle okuyorum.

*06/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde