Ana içeriğe atla

Basın Yoluyla İstifa *

—Ahmet Bey! Hayırdır, bugün işe gelmediniz?

—Hayır hayır! Benim şerle işim olmaz.

—O zaman işe niye gelmediniz?

—Ben bundan sonra gelmeyeceğim.

—Niye? Böyle keyfilik olur mu? Bu ne sorumsuzluk!

—Orta yerde ne keyfilik var ne de sorumsuzluk. Ben bundan sonra sizinle çalışmayacağım.

—İstifa mı ediyorsun?

—Ettim bile.

—Hani nerede dilekçen? İstifa için dilekçe vermen gerekmiyor mu?

—Verdim bile.

—Kime verdin? Hani nerede ya? Bana şu gün, şu saat itibariyle ulaşmış bir dilekçen yok.

—Dilekçe illa kuruma mı verilir?

—Ya nereye verilecekti? Elbette bana verecektin.

—Amirim, istifamı sağır sultan bile duydu. Bir sizin haberiniz yok. Yabancı basın, flaş haber olarak duyurdu. Bizim basın sessiz kaldı o kadar.

—İlahi Ahmet Bey! Bunca birlikte çalıştık ama sizi anlamakta zorlanıyorum. Tamam, yabancı basın sizi duyurmuş olabilir. Sahi nerede dilekçen?

—İnstagram hesabıma bakarsanız, görürsünüz. Artık takdir sizin…

—Böyle bir istifa şekli mi var? İlk defa duydum. Eski köye yeni âdet getirmeyelim lütfen!

—İster İnstagram ister Twitter ister Facebook yoluyla duyururum. Üstelik herkes böyle yapıyor şimdi.

—Niçin böyle bir yolu seçtin?

—Bu yol ile sevenlerime de mesaj vermiş oldum. Bu arada epey beğeni de aldım. Sayfamı açmışken bir de siz beğenin.

—Dalga geçmeyelim lütfen! Ne mesajı veriyorsun bu yol ile?

—İnce ince dokundurma gibi diyelim.

—Bunu, gelip bana söyleyebilirdin. Aramızdaki hukuku biliyorsun.

—Ama o zaman kimsenin haberi olmazdı ki… Ayrıca sizin karşınıza geçip kim ne söyleyebilir ki…

—Görmediğim bir şeyle karşılaşmış oldum sayende.

—Alışacaksınız amirim! Bu arada sosyal medyayı da biraz kullan.

—Gerçekten istifayı bu yol ile yaparak ne amaçladın?

—Açıkçası, sevenlerim istifa metnimi görünce “Ahmet Bey’i sizi yedirmeyiz. Biz onu bırakmayız. O nerede ise biz de oradayız şeklinde organize olurlar diye düşünmüştüm. Çünkü daha önce böyle yaptılar ama görüyorum ki istifama yeterince destek gelmedi. Ben de sanmıştım ki kamuoyu baskısı olur, amirim de tek taraflı olan istifamı geri çevirir ve yeniden birlikte çalışırız. Gördüğünüz gibi beklediğim ilgiyi göremedim.

—Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz ve benden ne istiyorsunuz?

—Yapacak bir işim yok. İstifamı kabul etmemenizi istiyorum.

—İstifanız kabul edilmiştir Ahmet Bey!

—Bana başka makam da mı vermeyeceksiniz?

—Vermeyeceğim.

—Ama ben ya istifamı kabule etmez ya da beni bir başka makama kaydırırsınız diye düşünmüştüm. Son sözünüz bu mu?

—Evet, bu.

—Peki, istifamı kabul ettiğinize dair bana yazılı bir belge verecek misiniz?

—Hayır.

—Niçin?

—İstifanızın kabul edildiğini sosyal medyadan ve basın aracılığıyla öğrenebilirsiniz. Çünkü basın ve sosyal medya aracılığıyla yapılan istifanın belgesi de basın ve sosyal medya aracılığıyla olur.

*11/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde