4 Ağustos 2020 Salı

Türk Telekom’a Açık Mektup *

Bu yazıyı yazmadan önce “Şikayetinizi bize, memnuniyetinizi dostlarınıza iletiniz” sözü gereğince önce müşteri hizmetlerinizi aradım. Aynı gün iki yetkilinizle, ertesi gün bir başka yetkilinizle uzun bir görüşme yaptım. Maalesef ikna edici bir cevap alamadım. Her birinin yaptığı, birbirinin sözlerini tekrarlamak ve faturaya yansıtılan meblağın ayrıntılarını okumaktan ibaret oldu. “Şikayet oluşturun, bu açıklamalarınızı yazılı istiyorum” dememe rağmen görevliler, bazı gerekçeleri söyleyerek şikayet oluşturmaya yanaşmadılar. Bu konuyu burada ele almaya karar verdim. Çünkü bu ve benzeri konularda müşterilerin çoğunluğu, benzer mağduriyetlere maruz kalabiliyor. Yani konu benim konum değil, kamuoyunun şu ya da bu şekil mağduriyetini dile getirmektir.
Bu genel açıklamadan sonra mağduriyetimi madde madde yazmak istiyorum:
1.      Sonu 41(505258..41) ve 86(505261..86) ile biten iki hattın sahibiyim. Mevzuatın verdiği hak çerçevesinde çoğu vatandaş gibi kampanya ve diğer sebeplere bağlı olarak hatlarımı zaman zaman diğer operatörlere, diğer operatörlerden de size taşımaktayım.
2.      Hat taşıma işine kalkışmadan önce firmanızın sunduğu ve telefonlarıma indirip zaman zaman ne kadar bakiyem kalmıştır diye girdiğim “Türk Telekom Online İşlemler”e girerek “Taahhüdümün ne zaman sona ereceğine” baktım. Her iki hattımın taahhüdü için sayfayı her açışımda daha sayfayı açar açmaz “Herhangi bir taahhüdünüz bulunmamaktadır” mesajını gördüm.
3.      Bundan hareketle sonu 41 ile biten hattımın taahhüt süresi 22 Haziran 2020’de, sonu 86 ile biten hattımın süresi ise 22 Temmuz 2020’de sona ermekte iken hatlarımı 19 Haziran 2020 günü faturasız hatta taşıdım.
4.      Taahhüt kapsamında her ayın 22’inde kesilen faturalarıma yansıtılan ücret 32 lira civarında gelir iken hattımı taşıdıktan sonra 41 ile biten numarama 45,19 TL, diğerine ise 77,27 lira fatura yansıtılmıştır.
5.      Olmaz böyle dedimse de “lanet olsun” diyerek fatura bedellerimi gününde paşa paşa ödedim. Biliniz ki bu meblağ ne beni öldürür ne de sizi ondurur. Haksız yere almışsanız umarım hayrını görmezsiniz.
Yazımın bundan sonraki kısmında firmanızın görevli yetkilileri ile yaptığım görüşmeden akılda kalanları özetlemek istiyorum. (Uzun zaman geçtiği için bazı cevapları tam hatırlayamamış, iki hattın ücretini birbirine karıştırmış olabilirim. Bir de yazarken küsuratlara ve yetkililerinizin isimlerine yer vermeyeceğim. Merak ederseniz kayıt altına alınan görüşmeden yetkililerin adına ulaşabilirsiniz. Bir hakkı teslim edeyim.  Ki nazik ve kibarlardı. Sorunun görevlilerden ziyade firmanızın ücretlendirmesinden kaynaklandığını düşünüyorum.)
1.      Sonu 41 ile biten telefonumla ilgili yetkilileriniz bana “Kampanya dahilinde fatura bedeli 25-26 lira iken devlete ödenen KDV, ÖTV, telsiz ücreti ve benzeri vergilerle 32 liralık fatura ödediğimi, faturalı hattan faturasız hatta geçiş yaptığımdan dolayı devletin Ocak 2021’e kadar geri kalan telsiz ücretini peşin aldığını bunun da toplamda 17 lira tuttuğunu, önceki aydan devreden küsuratla birlikte fatura bedelimin 45 lira olduğunu” dönüp dönüp okudular.
2.      Sonu 86 ile biten telefonumun faturasıyla ilgili olarak 1.maddede sayılan bilgi ve rakamlara ilaveten “22 Temmuzda bitecek taahhüdümden önce (yani bir ay önce) 29 lira cayma bedeli ve devlete ödenecek yılsonuna kadar peşin alınan 19 liralık telsiz ücretinin yansıtılarak 77 lira ödemek zorunda olduğumu” ifade ettiler. (İlk defa duyduğum peşin telsiz ücretini anlamakta zorlanıyorum. Verilen bu bilgi doğru ise -ki daha önce de faturalıdan faturasıza geçiş yaptım. Böyle bir ödeme hatırlamıyorum- telsiz ücretini devlet niçin peşin alıyor? Belki ben yılsonunu beklemeden bir ay sonra adıma kayıtlı hatları kapattırıp kullanmayacağım.)
3.      “Bu verdiğiniz bilgileri ve son fatura ayrıntısını yazılı olarak istiyorum. Belki hakkımı arayacağım” dememe rağmen yetkilileriniz “Kayıtlı e-posta adresim olmadığını, bundan dolayı gönderemeyeceklerini” ifade ettiler. Kendilerine e-posta adresimi vereyim, lütfen, kaydedin” dememe rağmen “E-posta adresinizi kaydedemeyiz. Çünkü artık bizim hattımızdan çıkmış, bizim müşterimiz değilsiniz” cevabını aldım. Israrım üzerine “Size yazılı cevap verilse bile zaten bu okuduklarımız ve faturada görünenlerin bilgisi verilecek” dendi. Hasılı telefonla söylenen ve açıklananları kayıt altına alamadım.
4.      “Aynı tarihte geçmeme rağmen hattımın birine yansıtılan peşin telsiz ücreti 17 lira iken diğerine niçin 19 yansıtıldı. Bu 2 liralık fark neden? Bu bir çelişki değil mi” soruma cevap alamadım. Verdikleri cevap faturada yazılanları tekrarlamaktan ibaret oldu.
5.      29 liralık cayma bedeli ile ilgili olarak “Online İşlemler” menünüzdeki “Hattınıza ait herhangi bir taahhüdünüz bulunmamaktadır” mesajına binaen geçiş yaptım. “Bu ne demektir” dediğimde “Taahhüt sürenizi takip sizin sorumluluğunuzda. 22 Temmuza kadar taahhüdünüz vardı. Bunun için geçmeden önce bizi arayıp teyit etmeniz gerekirdi” dendi. “O zaman buradan ‘Bizim online işlemler’ menüsü doğru bilgi vermez, güvenmeyin anlamı mı çıkar” dediğimde tekraren “Bizi aramanız gerekirdi.” dendi. “Hanımefendi, bir değil çok kez baktım. Her açışımda ‘taahhüdünüz bulunmamaktadır’ uyarısı ile karşılaştım. Kendi gördüğümle yetinmedim. Eşime, oğluma baktırdım. Onlar da aynı şeyi gördüler. Yansıtılan meblağ için yalan söyleyecek halim yok” dedim. “Efendim, taahhüdünüzden önce çıkmışsınız. Durum bundan ibaret” cevabı aldım.  Tekrar sorduğumda “online işlemler menüsündeki görüntüyü bize gönderebilir misiniz” dediler. “Nasıl gönderebilirim, şu anda hattınızdan çıktığım için böyle bir yazıyı bulamam” dedim. Cayma bedelini Türk Telekom bayiinde görevli birine “22 Temmuza kadar taahhüdüm var iken 19 Haziranda geçiş yaptım. Buna cayma bedeli yansıtılması doğru mu, bunu teyit için sisteme bakabilir misiniz” dediğimde “Böyle bir geçiş için cayma bedeli yansıtılmaz. Sözleşmede başka bir ayrıntı varsa bilemem. Numaranızı taşıdığınız için sistemimizden durumunuza bakamam. Çünkü görünmez” dedi. (Merak ettiğim, sözleşmenizde “cayma karşılığında müşteri lehine fiyat yansıtılır” yazıyor. Müşteri lehine durum bu ise varın müşteri aleyhine durumu siz düşünün. Sanırım donuna kadar soyacaklar.)
Durum -pek kısa da olmadı- kısaca bundan ibaret. Cevap verir misiniz, sanmıyorum. Cevap verseniz de ikna edici olur mu bilmiyorum. Yargısız infazda bulunmak istemiyorum ama anladığım kadarıyla tüm GSM operatörleri gibi sizin de mantığınız “Sen misin bizi beğenmeyip hattı değiştiren ve başka GSM’ye giden. O zaman gör gününü” deyip vuruyorsunuz. Nasılsa sizden kaçan öbürüne, öbürlerinden kaçan size geliyor. Al gülüm, ver gülüm…
Hasılı, çoğu vatandaş GSM operatörlerinin bu taşıma işinden muzdarip. Sanırım bir elin parmakları kadar olan GSM operatörlerine mahkum olduğumuzu, GSM operatörleri de biliyor olmalı ki bize vurdukça vuruyorlar. Nasılsa vatandaşın sahibi yok. Bunları denetlemekle yükümlü devletimiz ne mi yapıyor? Ya haberi yok ya da üç maymuna oynuyor.

*15/08/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

3 Ağustos 2020 Pazartesi

Araç Muayene Ücretleri *

Bugünlerde hızı biraz kesilse de araç istasyonlarının araç muayenelerinde aldığı ücretin fahişliği sosyal medyada dolaşımda. "Bir vida sıkmadan 10 dakikada 422 lira alınıyor. Bir günde şu kadar araç muayenesi yapılsa aylık bu kadar eder. Yılda ise cirosu bu kadar olur" gibi serzenişleri paylaşan paylaşana. Paylaşanlar haksız da değiller. Zira tamir ve bakımın olmadığı bu muayenelerde alınan ücret gerçekten yüksek…
Araç muayenelerinde alınan ücretin yüksek olduğu konusunda vatandaşın isyanının haklı olduğunu belirttikten sonra burada bu konuyu irdelemeye çalışacağım. Araç muayenelerinde alınan ücrete geçmeden önce araç muayeneleri hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.

*Araç muayeneleri 2008 yılından itibaren özelleştirme kapsamında, işletmesi özel sektöre devredildiği andan itibaren yüksek. 

*Her yıl belli bir oranda artış yapılmaktadır. 

*2020 yılında geçerli olmak üzere yapılan yüzde 23'lük zam, ocak ayında yapılmıştır. 

*Araç ve egzoz muayene ücret toplamı 422 lirayı bulmaktadır.

Burada dikkatimi çeken, 2008'den bu yana muayenelerde alınan ücretin yüksekliği niçin bu denli gündeme gelmemiştir?

Ocak ayında yapılan yüzde 23'lük zamma tepki, niçin zammın yapıldığı ocak ayında değil de temmuz ayında dile getirilmekte ya da tedavüle sürülmektedir? Ocak ayında gösterilecek bir tepki çok daha makul olmaz mıydı? Bu tepki kendiliğinden gelişen bir tepki olurdu.
Paylaşımlara bakınca çoğunluk TüvTürk'e kızmaktadır. Bildiğim kadarıyla TüvTürk her yıl uygulanacak zammı belirlemede tek yetkili değildir. İşletmenin istediği zam oranı, Ulaştırma Bakanlığının onayından sonra resmiyet kazanmaktadır. Yani zammı belirleyen ya da bu zamma geçit veren devletin kendisidir. Niyetim TüvTürk'ü savunmak değil. Kızılacaksa önce zamma onay veren devletin ilgili kurumlarına kızılmalı. Fiyatların aşağıya çekilmesi onlardan istenmelidir. 

Egzoz ve araç muayenelerinden alınan 422 liralık bedelin, ne kadarı devlete vergi olarak gitmektedir? TüvTürk bu muayenelerden ne kadar kar elde etmektedir? Eleştirip tepki ortaya koyarken bunların da göz önünde bulundurulması gerekir. Çünkü fahiş fiyat almada devletimiz özel sektörden farklı değil. Sıfırı tüketen, eksilerde borçla yaşayan devletimiz nereye, nasıl, ne kadar ve ne şekil vergi koyabilirim konusunda çok maharetli. Akaryakıt ve tekel ürünleri başta olmak üzere vatandaşın sık kullandığı ürünlerden devlet, fahişin de ötesinde vergi almaktadır. Firmaları eleştirirken devletin bu Deli Dumrul mantığını da masaya yatırmamız lazım. 

İnsanların niyetini bilemem ama temmuz ayında, araç muayene istasyonlarının aldığı ücretlere hiç olmadığı kadar bu denli tepki gösterilmesini ben, bir algı operasyonu olarak görüyorum. Sanki bir elin, bu istasyonlar üzerinde bir hesabı var. Bu hesabı görmek ve maksadına ulaşmak için kamuoyu rüzgarını arkasına almak istiyor. Ya birileri araç muayene istasyonlarının  işletmesini almak istiyor ya da mevcut işletmecilerin el değiştirmesini istiyor. Belki de bu işletme birilerine, şu ya da bu isim adı altında kardan pay vermemektedir. Eğer böyle ise yakında kokusu çıkar.

Hasılı bir haksızlığa zamanında tepki göstermek önemli, anlamlı ve sonuç getiricidir. Birileri düğmeye bastıktan sonra harekete geçmek algılara teslim olmaktır ki bu, birilerinin dümen suyuna girmek demektir. Algılara teslim olmadan kendimiz olmak bence en güzeli.

*07/08/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

2 Ağustos 2020 Pazar

Hayallerimiz Nasıl Kâbusa Dönüştü? *

Marttan beri pandemi hayatı yaşıyoruz. 1 Hazirandan itibaren normalleşme adımları çerçevesinde bol yasaklı ve kısıtlamalı hayattan, kontrollü hayata adım atmış olsak da salgın peşimizi bırakmıyor. Bizimle yaşamayı sevdi zira. Sevgi karşılıklı. Her ne kadar korkuyor olsak da biz de sevdik onu. Muhteşem bir ikili olduk.
Korkunun ecele faydası var mı? Yok. Sevgi kuru bir sevgiden ibaret olur mu? Olmaz. Korkuya dayalı hayat çekilir mi? Çekilmez. O zaman ne yapacağız? Uyarılara kulak tıkayarak hayatımızdan, bildik alışkanlıklarımızdan ve rahatımızdan ödün vermeden yaşamaya devam edeceğiz.
Bu haleti ruhiye içerisinde düğün sezonuna giriş yaptık. Düğünlerimiz tam gaz devam ediyor. Kimilerimiz uyarılara ve ortamın vahametine bakarak düğünlerini iptal edip aile arasında yapılan sade bir nikâhla dünya evine girdi. Kimimiz düğün ve evliliklerini erteledi. Kimimiz az sayıdaki davetliyle sade bir düğün yaptı. Kimimiz de normal hayatı yaşıyormuşuz gibi düğünün hiçbir aşamasından ödün vermeden düğünlerini yaptı. 
Düğün aşaması denince nişan, kına, konvoy ve yemek akla gelir. Bazıları nişandan ve yemekten feragat etse de kınadan hiç ödün vermedi. Nasıl ki telli duvaklı, beyaz gelinlikle gelin olmak her genç kızın hayali ise kına da düğünün vazgeçilmezlerinden. Öyle ya, düğün kınasız olur mu? Maske ve sosyal mesafeye riayet ederek kına yapılsa genç bir kızın bir hayali daha gerçekleşti diyeceğim. Maalesef çoğu kınalarda kurallar çiğneniyor. Kınaya gelen yakın akrabalar, salona girerken ve çıkarken koronavirüse rağmen gelin ve diğer akrabalara sarılıyorlar. Bu mutlu güne can mı dayanır… Hem oynar hem sarılırız. Maskeyi ara ki bulasın. Sosyal mesafeye riayet etmeden fotoğraf çekimini söylememe gerek yok zaten. Çünkü anı ölümsüzleştirmek bir farzın yerine getirilmesi kadar önemli bizim için.
Büyük heyecanla düğün biter. Ailelerin mutluluğuna diyecek yoktur. Ne de olsa çocuklarının mürüvvetlerini dünya gözüyle görmüşlerdir.
Ailelerin mutluluğu uzun sürmez. Hemen düğünün akabinde kara kara düşünmeye başlarlar. Çünkü hastalık kapıyı çalmış, şifayı kapmışlar ve ağızlarının tadı kaçmıştır. Salgın belirtilerini hisseden soluğu hastanelerde alıyor. Efendim, test yapar mısınız diyorlar. Test yaptırabilen ve hastanede bir yatak bulabilenler emsallerine göre çok şanslı. Çünkü hastanelerde ne test bulunuyor ne de yatak. Test varsa da çoğuna test yapılmıyor. Yoğun bakımlar dolu, servislerdeki yataklar hakeza. Hasılı salgın yakınlarımıza, evimizin içine kadar girdi. Sağlamım diye ortalık yerde dolaşanları saymıyorum bile.
Sonuç olarak salgının yayılmaması ve sağlık sektörünün iflas etmemesi için mart ayından beri alınan tedbirler, konan yasak ve kısıtlamalar, işyerlerinin kapatılması, kontrollü hayata geçtiğimiz andan itibaren içimizdeki ne yardan ne de serden vazgeçen; laf anlamaz ve söz dinlemezler yüzünden maalesef çöpe gitmiştir. Bu duruma düşmemizde diğer sebeplerin yanında, serbest bırakılan düğünlerin -özellikle kınaların- önemli bir etken olduğunu düşünüyorum. Çünkü hastalığa yakalananların çoğu düğün kaynaklı.
Şimdi kendi elimizle büyüttüğümüz bu salgının bizi ne zaman yakalayacağını bekliyoruz. Beklerken de yaptıklarımızla yarışıyoruz. Hayallerin kabusa dönmesi böyle bir şey olsa gerek. Yazık oldu memleketime ve insanımıza. Yasak ve kısıtlamalardan dolayı işini kaybeden işçilere ve batmakla yüz yüze gelen işyerlerine.

*05/08/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.