13 Temmuz 2020 Pazartesi

Pusula'ya Veda ***

Pusula'da ilk yazım 19 Eylül 2018 tarihinde "Girizgah" başlığıyla çıkmıştı. O günden bugüne salı, perşembe ve cumartesi olmak üzere dini bayramlar dışında hafta da üç gün yazdım. Bu kısa zaman zarfında toplamda 276 yazı yazmışım.

İki yıla yaklaşan bu yazı hayatımda ilk yazımda "Başta toplumsal konular olmak üzere siyasi, ekonomi, dini, eğitim ve öğretim, ahlak ve görgü kuralları vb alanlarda Allah ne verdiyse dağarcığım el verdiği müddetçe yazıp çizeceğim. Yani neyi dert ediniyorsam onu" demiştim.  Aşağı yukarı her konuda yazı kaleme aldım. Gündem ya da gündem dışı neyi dert edinmişsem ele aldım. Bir olay, bir hareket hoşuna gitmiş ise övdüm, gitmemişse eleştirdim. Eleştiri ile yetinmedim. Nasıl olması gerektiği konusunda öneriler sunmaya çalıştım. Tüm bunları yaparken olayları asla kişiselleştirmedim. Zira kişilerle işim olmadı hiç. Nabza göre şerbet vermedim. Hem nalına hem mıhına demedim. Doğruya doğru, yanlışa yanlış dedim. İstedim ki dokunsun ve gereği yapılsın. Dokundururken "Sözüm meclisten dışarı" demedim, "içeri" dedim. 

Yazılarımı kaleme alırken kah diyalog yolunu seçtim kah mizah, bazen de hiciv denedim. Bazen üstü kapalı bazen de açık yazdım. Tüm bunları yaparken insanların onurunu ön plana aldım. Kırmadan, dökmeden, yapıcı ve yumuşak bir üslup kullandım. 
Yazılarım bazen teknik hata, yoğunluk ve unutmadan kaynaklı sebeplerle kimi vakit gününde yayımlanmasa da gazetemiz, ertesi gün yayımlamak suretiyle telafi yoluna gitmiştir. Yazılarım; içerik, üslup vs sebeplerle gazete yönetimi tarafından üstü kapalı da olsa bu yazı, bu şekil olmaz şeklinde bir çizik yememiştir. İstediğimi istediğim şekilde özgürce yazdım.

Her girizgâhın bir bitişi olduğu gibi yazmam için bize emanet edilen bu köşeyi de yeni sahiplerine teslim etmek, biraz dinlenmeye çekilmek istiyorum. Bu yazımla da bunu yapıyorum ve Pusula Haber gazetesinde yayımlanmakta olan yazılarıma veda ediyorum. 

Bu zaman zarfında yazı yazmam için gazetesinde bana bir köşe açan gazetenin sahibi Harun Akgül Bey'e hassaten teşekkür ediyorum. Bu süreçte Pusula ailesinin bir ferdi olmaktan bahtiyarlık duyduğumu ifade etmek istiyorum. Gazetemize bundan sonraki yayın hayatında başarılar diler, şehrimize soluk olmaya devam etmesini istiyorum.

Son sözlerim de okuyucu kitleme olsun. Zira Pusula'yı birçok gazeteden ayıran en büyük özelliği, okuyucu kitlesidir. Her yazıyı titizlikle okuyan bu okuyucu kitlesi, zaman zaman yorumlarıyla yazılarıma katkı sunmuşlardır. Bazı yazılarım eleştirilmiş, bazı yazılarım tasvip görmüştür. Hem eleştirilen hem de tasvip gören yorumların hepsi birer geri dönüttür. Hepsi bakış açıma ve ufkumun açılmasına zemin hazırlamıştır. Tüm yorumlara yorum olarak cevap yazmaya çalıştım. Tüm okuyucularıma, özellikle yorum yazan okuyucularıma sonsuz teşekkür ediyorum.

Yazarken kimseyi kırmamaya özen gösterdim. Olur ya, bilmeden hata etmiş, kalp kırmış ve maksadımı aşan bir cümle sarf etmiş ve zülfü yare dokunmuşsam af ola...

***16/07/2020 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

12 Temmuz 2020 Pazar

Ayasofya İmamlığı Şartlarım

1.En yüksek devlet memuru maaşı üzerinden maaş,
2.Denize nazır bir lojman. Yıldız Köşkü, (Dolmabahçe Sarayı tercihimdir.)
3.Temsil ettiğim makam itibariyle Cumhurbaşkanından sonra protokol yeri,
4.Zırhlı araç tahsisi, yeterince şoför ve güvenlik temini,
5.Maaşımın dışında herhangi bir yüksek kurul ve komisyonların birinde yönetim kurulu üyeliği, (Görevimin sorumluluğu itibariyle bir başkanlık istemiyorum.
6.Ayasofya'ya gelen yabancıların sorularına cevap verebilmem için yeryüzünde konuşulan her dilden birer tercüman, (Tercümanın biri izinli veya hasta olmasına karşın tercümanların yedekleri de olması lazım ama devlete maliyet getireceği için birer tercüman yeterli.)
7.Namazları diğer imamla beraber dönüşümlü kıldırırım. O kıldırırken camiye ben gitmem. Ben kıldırırken de o gelmesin. 
8. Mesai arkadaşım olacak imam ve müezzinleri kendim seçerim. Bir başkasının müdahalesine tahammül edemem. Merak etmeyin. Hepsi ehil olacak. Tek şartım, bilgi ve donanım bakımından benden aşağıda olmalarıdır. Önceliği damadıma vermek isterim ama damadım yok. Bu arada kardeşimin sesi fena değil. Aile şirketi gibi orada kadrolaşmak isterim.
9.Camiyi ziyarete gelen üst düzey için teşrifatçılık, onları karşılama yapmam.
10. Ali Erbaş camiye geldiği zaman sarık ve cübbeyi vermem. 
11. Din İşlerinin hazırladığı hutbeyi okumam. Hutbeyi kendim hazırlarım.
12.Camimde merkezi ezana izin vermem. Benim görevlik okurken diğer cami imamlarının keyif çatmasına engin hoşgörüm izin vermez. İlla senin caminde okunacak denirse ben uyumlu bir insanım. Olur derim ama diğer camilerin görevlileri sırayla gelip benim camimde ezan okuyacaklar.
13. Öğle ve ikindi namazlarından önce koronavirüs tedbirleri çerçevesinde "Değerli vatandaşlarımız! Salgıla mücadelede yeni bir döneme giriyoruz..." şeklinde bir uyarıyı yapmam. Bana kimse dayatamaz bunu. Valilik, kendi odasından anons ettirebilir.
14. Cuma akşamları yatsı namazında minare duası yapmam.
15. Camimde yapımı devam etmekte olan muhtelif cami, Kur'an Kursları ve vesair yerler için sergi açtırmam.
16. Beni bu camiye atayacaklara asla minnet duymam. Kimse de benden bunu beklemesin.
17. Ölünceye kadar bu camide görev yaparım. 65 yaş bana işlemez. TBMM gerekirse bana özel kanun çıkarsın. 
18. Ölürken yerime geçecek kişiyi ben seçerim. Devlet ayrıca atama yapmaz. Devletin bu konuda yapacağı benim vasiyetimi yerine getirmektir. 
19. Devlet ayrıca sair isteklerimi şartsız yerine getirme yükümlülüğünü kabul eder.

Şartlarım ilk etapta bu kadar. Daha başka şartlar da öne sürebilirim ama tevazuumdan bu kadarla yetiniyorum. Göreve başladıktan sonra çalışma şartlarına göre yeni şartlar koyma hakkım bakidir ve devredilemez. Şartlarımdan bazılarını esnetebilir, ilaveler yapabilirim. Herhangi bir anlaşmazlıkta İstanbul Adliyeleri yetkilidir.
Tüm bu şartlarımı okuyunca kendini ağırdan satıyor diye düşünebilirsiniz. Tüm bunları görev yapacağım caminin önemine dair istiyorum. Kendim için bir şey istemiyorum. Çünkü ben orada bir makamı temsil edeceğim. Ne istiyorsam makamın ağırlığı adına istiyorum. 

Kamuoyuna ve devlet erkanına duyurulur.

Not: İlk defa bir şartname hazırladım. Acemiliğim olabilir. Dostların beni bu konuda mazur görsün.  Bu göreve kendini çok ucuza satmışsın, şunları da şart koş, derslerse önerilere açığım. Şartnameye ilave ederim.

Danıştay'ın Ayasofya Kararı *

Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneğinin, Ayasofya'nın müze statüsüyle ilgili 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının yürütmesinin durdurulması ve kararın iptali için yaptığı başvuruyu 2 Temmuzda görüşen Danıştay, 10 Temmuzda kararını açıklayarak müze kararını veren 34 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etti. Aynı gün Cumhurbaşkanı, mahkeme kararının gereğini yaparak Ayasofya'nın cami statüsünün gereği için Diyanet İşleri Başkanlığını bir yazısıyla görevlendirdi. Ayasofya 24 Temmuzda ilk cuma kılınacak şekilde cami olarak hazır hale getirilecek.

Ayasofya'nın müze statüsünden camiye dönüşmesi için yıllardır hukuk mücadelesi veren ilgili dernek yetkililerine, 34 tarihli kararı iptal eden Danıştay 10.Dairesi üyelerine, mahkeme kararının gereğini yerine getirmek ve cami olarak açılması için aynı gün Diyanet'e görev Cumhurbaşkanına teşekkür ediyorum. Yeniden cami statüsüne kavuşan Ayasofya'nın da hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Yazımın bundan sonraki kısmında idari yargı ve yargı kararlarının uygulanması üzerine birkaç hususa işaret edeceğim. Şunu buradan söyleyeyim. Danıştay’ın iptal kararını önemsiyorum. Olması gereken ve halkın beklentilerini karşılayan bir karara imza attı. Keşke aynı Danıştay, bu davayla ilgili daha önce açılmış iptal davalarında bu yönde bir karar verseydi de bu mesele bu kadar sürüncemede kalmasaydı. Ayasofya ile ilgili yargısal sürece baktığımız zaman 34 tarihli kararın iptali için 2005 ve 2016 yıllarında dava açılmış ama Danıştay, hukuka bir aykırılık görmediğinden açılan davaları reddetmişti.

İdari yargı bir konuda bir karar verdiği zaman gereğini 30 gün içinde yürütme yerine getirmekle yükümlü. Sayın Erdoğan da Danıştay’ın verdiği kararı yerine getirmek için jet hızıyla hareket etti. Bu da çok güzel bir tasarruf. Ki olması gerekendir. Yargı kararları içimize sinse de sinmese de yürütmeye düşen, yargı kararlarının gereğini yerine getirmektir. Bundan sonra da yürütmeden beklenen, her türlü idari yargı sonuçlarını yerinde ve zamanında harfiyen yerine getirmek olmalıdır. Maalesef bu konuda gelmiş ve geçmiş hükümetlerin sicili pek iyi değildir. Mahkemenin verdiği karar hoşa gitmeyince yükümlülüğü ve müeyyidesi olmasına rağmen hükümetler tarafından zaman zaman keyfi davranılmıştır.

Burada üzerinde duracağım bir diğer husus, ülkeyi yöneten ve yönetmeye talip siyasilerin özellikle tartışmalı konularda -Ayasofya konusunda olduğu gibi- işi bağımsız yargıya havale etmeleri ve yargı sonucuna göre hareket etmeleridir. Bu, hükümetlerin elini güçlendiren bir yöntemdir. Çünkü yargı kararları eleştiri konusu edilse de yargının gereği yapılır ve tartışma biter. İçeriden ve dışarıdan bir baskı geldiği zaman hükümetler, özellikle diplomaside “yargı kararını yerine getirdim” diyerek yargının arkasına sığınır. Bunu birçok gelişmiş ülke çok iyi yapıyor. Aynı yol ve yöntem bizim ülkemizde de niçin yapılmasın. Mahkeme kararı beklenmeksizin siyasetin aldığı kararlara gelince, bitmez tükenmez bir tartışmayı beraberinde getirebiliyor. Hükümetler değiştiği zaman uygulamaya konan kararlar yeni gelen hükümet tarafından yürürlükten kaldırılabiliyor ve tekrar başa dönülebiliyor.

Hasılı,
1.Önemli konularda karar alınacağında son merci yargının karar vermesi beklenmelidir.
2.Yargının verdiği karar içimize sinse de sinmese de hatta aleyhimize de olsa yerine getirilmelidir.
3.İster idari ister adli yargı, bir konuda karar alırken bağımsızlığından ödün vermeyecek, kamuoyunda, baskıdan böyle karar verdi şeklindeki değerlendirmelere pabuç bırakmayacak şekilde mevzuat çerçevesinde, kamuoyunun beklentilerini de gözeterek vicdanlarına göre karar verdiği hissini vermeleri gerekir. Yargıya güven için bu elzemdir. Güç odakları ve siyaset bırakın baskıyı, yargılama esnasında ihsası reyde dahi bulunmaktan kaçınmalıdırlar. Yargı ne siyasetin yanında ne de karşısında bir rol üstlenmelidir. Ne siyaseti kilitlemeli ne de siyasetin noteri olmalıdır. Herkesin hakkını aldığı, adalet dağıtan güven kapısı olmalıdır.

Bu konularda alacağımız epey mesafe var diye düşünüyorum.

*13/07/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.