Ana içeriğe atla

Ayasofya İmamlığı Şartlarım


1.En yüksek devlet memuru maaşı üzerinden maaş,
2.Denize nazır bir lojman. Yıldız Köşkü, (Dolmabahçe Sarayı tercihimdir.)
3.Temsil ettiğim makam itibariyle Cumhurbaşkanından sonra protokol yeri,
4.Zırhlı araç tahsisi, yeterince şoför ve güvenlik temini,
5.Maaşımın dışında herhangi bir yüksek kurul ve komisyonların birinde yönetim kurulu üyeliği, (Görevimin sorumluluğu itibariyle bir başkanlık istemiyorum.
6.Ayasofya'ya gelen yabancıların sorularına cevap verebilmem için yeryüzünde konuşulan her dilden birer tercüman, (Tercümanın biri izinli veya hasta olmasına karşın tercümanların yedekleri de olması lazım ama devlete maliyet getireceği için birer tercüman yeterli.)
7.Namazları diğer imamla beraber dönüşümlü kıldırırım. O kıldırırken camiye ben gitmem. Ben kıldırırken de o gelmesin. 
8. Mesai arkadaşım olacak imam ve müezzinleri kendim seçerim. Bir başkasının müdahalesine tahammül edemem. Merak etmeyin. Hepsi ehil olacak. Tek şartım, bilgi ve donanım bakımından benden aşağıda olmalarıdır. Önceliği damadıma vermek isterim ama damadım yok. Bu arada kardeşimin sesi fena değil. Aile şirketi gibi orada kadrolaşmak isterim.
9.Camiyi ziyarete gelen üst düzey için teşrifatçılık, onları karşılama yapmam.
10. Ali Erbaş camiye geldiği zaman sarık ve cübbeyi vermem. 
11. Din İşlerinin hazırladığı hutbeyi okumam. Hutbeyi kendim hazırlarım.
12.Camimde merkezi ezana izin vermem. Benim görevlik okurken diğer cami imamlarının keyif çatmasına engin hoşgörüm izin vermez. İlla senin caminde okunacak denirse ben uyumlu bir insanım. Olur derim ama diğer camilerin görevlileri sırayla gelip benim camimde ezan okuyacaklar.
13. Öğle ve ikindi namazlarından önce koronavirüs tedbirleri çerçevesinde "Değerli vatandaşlarımız! Salgıla mücadelede yeni bir döneme giriyoruz..." şeklinde bir uyarıyı yapmam. Bana kimse dayatamaz bunu. Valilik, kendi odasından anons ettirebilir.
14. Cuma akşamları yatsı namazında minare duası yapmam.
15. Camimde yapımı devam etmekte olan muhtelif cami, Kur'an Kursları ve vesair yerler için sergi açtırmam.
16. Beni bu camiye atayacaklara asla minnet duymam. Kimse de benden bunu beklemesin.
17. Ölünceye kadar bu camide görev yaparım. 65 yaş bana işlemez. TBMM gerekirse bana özel kanun çıkarsın. 
18. Ölürken yerime geçecek kişiyi ben seçerim. Devlet ayrıca atama yapmaz. Devletin bu konuda yapacağı benim vasiyetimi yerine getirmektir. 
19. Devlet ayrıca sair isteklerimi şartsız yerine getirme yükümlülüğünü kabul eder.

Şartlarım ilk etapta bu kadar. Daha başka şartlar da öne sürebilirim ama tevazuumdan bu kadarla yetiniyorum. Göreve başladıktan sonra çalışma şartlarına göre yeni şartlar koyma hakkım bakidir ve devredilemez. Şartlarımdan bazılarını esnetebilir, ilaveler yapabilirim. Herhangi bir anlaşmazlıkta İstanbul Adliyeleri yetkilidir.
Tüm bu şartlarımı okuyunca kendini ağırdan satıyor diye düşünebilirsiniz. Tüm bunları görev yapacağım caminin önemine dair istiyorum. Kendim için bir şey istemiyorum. Çünkü ben orada bir makamı temsil edeceğim. Ne istiyorsam makamın ağırlığı adına istiyorum. 

Kamuoyuna ve devlet erkanına duyurulur.

Not: İlk defa bir şartname hazırladım. Acemiliğim olabilir. Dostların beni bu konuda mazur görsün.  Bu göreve kendini çok ucuza satmışsın, şunları da şart koş, derslerse önerilere açığım. Şartnameye ilave ederim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde