24 Mayıs 2020 Pazar

Ramazanın Bitmesine Sevinilmez mi?

Üniversiteyi Kayseri’de okuduğum yıllarda bir dersin -Tefsir Usulü- vizesinden öğrencilerin büyük bir çoğunluğu düşük puan almıştı. Puanı düşük gelen o öğrencilerden biri de ben idim. Çalışmamış mı idim? Ne münasebet! İsmail Cerrahoğlu’nun Tefsir Usulü isimli kitabını o kadar okumuştum ki neredeyse sular seller gibi ezberlemiştim. Kitapta bakmadığım yani es geçtiğim tek yer, eser isimleri ve eserlerin müelliflerinin kim olduğu idi. Bir de kitabın dipnotlarına bakmadım. Ders Hocamız Celal Kırca, haftada iki saat olan bu dersin vizesinde bize 60 puanlık eser ve eser müelliflerinin isimlerini sormuştu. Haliyle öğrenciler dökülmüştü. Benim puanım da 14 ya da 16 idi. İkinci vize sonucu da bu şekil geldiği takdirde finale girememe durumu söz konusuydu. Bundandır ki notu düşük olanları bir düşüncedir almıştı.

Sınav sonuçlarının okul panosunda açıklanmasının ardından Hocamız derse geldiği zaman parmak kaldırıp söz aldım: Hocam, vize sınavında sorduğunuz sorular üzerine bir değerlendirmede bulunabilir miyim, dedim. Elbette dedi, sağ olsun. Kendisine, biz haftada iki saat olan bu dersi görmekle tefsiri tüm ana hatlarıyla öğrenmeyeceğiz. Sadece Tefsir Usulü hakkında genel bilgi edinmiş oluruz, öyle değil mi, dedim. Evet dedi. Tefsir Usulü konusunda bilgilenmek amacıyla sizi Ankara’da bir konferansa davet etseler, siz oradaki hâzirûna; tefsir ile ilgili yazılmış şu eser şuna ait, falan müfessirin kitabının adı şudur diye konferans boyunca eser ve müellif ismine mi yer verirsiniz yoksa tefsir hakkında genel bilgi mi verirsiniz, dedim. Kendisine bir eleştiri getireceğimi anlayan hocamız, duruma göre değişir, dedi.  Yine de içimdekini söylemeden edemedim: Hocam, sınavınızda değişik sorular görmek isterdim. Siz ağırlıklı olarak maalesef eser-müellif ismine yer verdiniz. Sizin bu yaptığınıza Müslüman’ın Müslüman’a zulmü diyebilir miyiz, dedim. “Nasıl düşünürseniz” dedi ve derse geçtik.

Sınav sonucu kötü gelenlerden biri gülerek yanıma geldi. Bana, “Hemşerim, sınav sonucu kötü geldiği için herkes üzülüyor, ben ise üzülmediğim gibi seviniyorum” dedi. Cevap vermedim. Sessiz kaldığımı görünce “Bir şey demedin” dedi. Kendisine hemşerim, sınav puanı kötü geldiği zaman normal olanı üzülmektir. Bu durumda olanlar da normal olanı yapmışlardır, dedim. Benden kendisine destek çıkmayınca “O zaman anormal olan benim galiba” dedi. Nazım da geçtiği için ha şunu bileydin, dedim; gülüştük.

Sadede gelmeden bir anımı anlatayım dedim. Gördüğünüz gibi anım yarım sayfayı kapladı. Şimdi gelelim sadede. Sosyal medyadan izlediğim bazıları “Ramazanın gitmesine üzülüyorum, keşke hiç gitmese” diye paylaşım yapıyor. Yine gündelik hayatta bazıları “Ramazan birden bitti. Keşke daha da tutsak” diye temennilerini dile getirirler. Bu tür paylaşım ve temennide bulunanlara saygı duymakla beraber garipsediğimi dile getirmeliyim burada. Ramazanın bitmesine üzülmek yerine sevinilmelidir. Çünkü imsak vaktinden, iftara kadar ibadet niyetiyle yemeden ve içmeden durmaya, oruç ibadeti adı versek de bu yaptığımız eylem, nihayetinde bir imtihandır. Başta oruç olmak üzere tutulan ve yerine getirilen tüm ibadetlerin sona ermesi bizi sevindirmelidir. Şükürler olsun üzerime farz olan ramazan ibadetini kazasız-belasız atlattım, sınavı geçtim ve bir bayramı hak ettim düşüncesi bana daha sağlıklı ve normal olan gibi geliyor. Orucun bitmesine üzülmeleri gerekenler ise bu ibadeti yerine getirmeyen ve bu imtihanda başarı gösteremeyenler olmalıdır. Tıpkı eğitim ve öğretimin herhangi bir safhasında girdiğimiz sınavlarda başarılı olduğumuzda sevindiğimiz, başarısız olduğumuzda üzüldüğümüz gibi.

Ne dersiniz yoksa siz de mi garip buldunuz bu düşüncemi?

Allah hem oruç sınavında hem diğer ibadetlerin sınavlarında hem de hayata dair her türlü sınavda ikmale kalanlardan değil, başarılı olanlardan eylesin. Bayramınız mübarek olsun…

23 Mayıs 2020 Cumartesi

Şimdi “Nerede O Eski Bayramlar” Demenin Tam Zamanı! **

Önceki ramazanlar gibi bir ramazan iklimini yaşayamasak da, cemaatle namazı camilerde eda edemesek de, teravihe gidemesek de, cumaları kılamasak da, camilerde mukabele okuyup dinleyemesek de, her bölgede az sayıda insanımız, ramazanın son on gününü camide geçirip itikafa giremese de, iftar daveti veremeyip iftara gidemesek de çoğunluk evinde, bir kısmımız ise işinde iken üzerimize farz olan ramazan orucumuzu tuttuk, aynı zamanda anlamak ve hayatımıza tatbik etmek için Yüce Kitabımız Kur’an’ı Kerim’imizi okuduk ve ödül olarak bir bayramı hak ettik.

Hak ettiğimiz bu bayram maalesef önceki bayramlar gibi olmayacak. Çünkü eski bayramlarda olduğu gibi birbirimize ziyaretleşme yapamayacağız, büyüklerin ellerini öpüp gönüllerini alamayacağız. Evlerimiz şenlenmeyecek, başkasının evlerini de şenlendiremeyeceğiz. El yapımı ikramlarımızı eşimize, dostumuza ikram edemeyeceğiz. Tıpkı oruç gibi bayramımız da sessiz, sedasız ve buruk geçecek eğer buna bayram denirse. Çünkü salgın riskini en aza indirmek amacıyla bayramı evlerimizde bir başımıza geçireceğiz. İşte bu bayramı görünce “Nerede o eski bayramlar” demenin tam zamanı.

Bayramı evlerimizde bir başına geçirirken ne yapacağız? Böyle bayram olur mu diye karalar bağlayıp sızlanacak değiliz. “Bana bir şey olmaz” deyip gizli kaçak yollarla sokağa çıkma yasağını delerek konu komşuyu bayramlaşmaya gidecek halimiz de yok. Bu yaşadığımız/yaşayacağımız bayram, ayrıca dünyanın sonu değil. Zira beterin beteri var. Nasıl ki mart ayından beri birçok alanda B planını devreye koyup hayatımızı idame ettirmeye ve dünyayı eve sığdırmaya çalışmışsak bu bayramı da evlere sığdıracağız ve bayram B planını hayata geçireceğiz. Böyle bir ortamda en iyi bayram, bir türlü elimizden düşürmediğimiz el, pardon cep telefonlarını bol bol kullanmak olacaktır. Yakınlık ve uzaklığa göre tanıdıklarımızın kimini görüntülü, kimini telefonla arayıp bayramlarını kutlayacağız. Kimine kısa mesaj göndereceğiz, kimine whatsapptan mesaj yazacağız. Başkasından gelen mesajlara cevap vereceğiz. Sosyal medyayı kullanıyorsak yazdığımız bayram mesajını profilimizde paylaşacağız ya da başkasının paylaşmış olduğu mesajları kah beğenerek kah yorum yazarak kutlayacağız.  

Göndereceğimiz bayram mesajlarının eş, dost ve tanıdıklar nezdinde bir anlam ifade etmesini istiyorsak, yazdığımız mesajların kendi el emeği, göz nuru mesajlarımız olmasına dikkat etmemizde fayda var. Başkasının hazırlayıp servis ettiği resim formatındaki mesajlar veya başkasından gelen bu şekil mesajları başkasına iletmek bana kuru ve yavan gelmektedir. Bu tür mesajlar yasak savma babından mesajlardır. Bana göre kişiye özgü yazılan yazı formatındaki mesajlar daha bir anlam ifade eder. Yine de tercih tebrikleşenlere ait.

Bu vesileyle bir ay boyunca tuttuğumuz oruçlarımızın kabul edilmesini, okuduğumuz Kur’an’ın ufkumuzu açıp hayatımıza yön vermesini, oruç ve Kur’an ile hemhal olmak suretiyle yaşadığımız ramazan ikliminin diğer aylarda da devam etmesini, yerine getirdiğimiz ibadetlerin ahlakımıza yansımasını; idrak ettiğimiz bu olağanüstü bayramın size, ailenize, ülkemize, İslam dünyasına ve tüm insanlığa huzur getirmesini Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum. Bayramınız mübarek olsun…

**23/05/2020 tarihinde Kahta Söz'de yayımlanmıştır.

22 Mayıs 2020 Cuma

Tatsız Tuzsuz Bir Bayram ***

Arife gün ile birlikte bayramı da kapsayacak şekilde bayramda dört gün sokağa çıkma yasağı uygulanacağı için bu bayramı evde kendi kendimize geçirmeye başladık. Birlikte yaşamadığımız eş-dostun, hısım-akrabanın, konu-komşunun ve diğer tanıdıkların bayramını gerek görüntülü görüşerek gerek telefonla arayarak gerek kısa mesaj veya whatsapptan yazarak ya da sosyal medya aracılığı ile sanal olarak kutlamış olacağız. Yani sanal bayram yapacağız.

Her şeyin bir ilki olduğu gibi kutlayacağımız/kutladığımız bu sanal bayram, bugüne kadar kutlaya geldiğimiz bayramların ilki olacak. Belki de ilk defa “her günün bayram tadında geçsin” diye temennide bulunmayacağız. Çünkü tatsız-tuzsuz bir bayram olacak bu bayram. Maalesef elimiz mahkum böyle bir bayrama. Ne diyelim, Allah’tan hayırlısı. Bunda da vardır bir hayır deyip yolumuza devam edeceğiz. Allah beterinden saklasın.

Tatsız tuzsuz bayram dedim. Çünkü bizde bayram demek şeker, lokum gibi tatlıları ikram etmek ve tatmak demektir, sılayı rahim demektir, hatır bilmektir, sayıp sevmek demektir. Bu bayramda karşılıklı gelip gitme olmayacağı için çoğumuz, bayram hazırlığı yapmadı. Ne şekerini aldı ne lokumunu ne de baklavasını yaptı. Hâsılı, bu bayram kendimiz bayram yapmayacağı gibi midemiz de bayram yapmayacak.

Diğer bayramlarda olduğu gibi eş-dostu ziyaret edeceğim, hepsiyle bayramlaşacağım telaşı ve yorgunluğu olmayacak. Evlerimizin zilleri çalmayacak. İzzet, ikram olmayacak. Evde edi ile büdü varsa çocuk, bir başına bayram geçireceğiz. Yani kendimiz çalıp kendimiz oynayacağız. Salgın dolayısıyla dünyayı eve sığdırdığımız gibi bayramı da eve sığdıracağız. Gelen mesaja, çalan telefonumuza sevinmekle yetineceğiz ve belki de ilk defa, gelen her mesajı okuyup mukabilinde cevap yazacağız.

Tatsız ve tuzsuz bu bayramın iyi yönü yok mu? Var elbet. Nereden baktığına bağlı. Ziyaretleşmelerde ikram geri çevrilmez diye tadımlık aldığımız şeker ve tatlı türü yiyeceklerden dolayı midemiz bozulmayacak. Bu haliyle midemiz bayram yapacak denebilir. Bu bayramda bayram yapacaklardan bir tanesi de evin kadınlarıdır. Çünkü misafir gelmeyeceği için Konya’nın vazgeçilmezi dolma, sarma, bamya gibi yemekleri yapmak için evin kadınları, oruç oruç emek sarf etmediler. Yemek yaptılarsa da kendilerine yetecek kadar yaptılar. Aile reisi için de bu bayram iyi bir bayram sayılır. Çünkü doğru dürüst bayram alışverişi yapmadı. Çocukları bayramlık istemedi. Evin hanımı baklava yapacağım, ceviz lazım demedi. Çünkü isteseydi, içi cız edecekti. Zira birçok üründe olduğu gibi cevizin de fiyatının yanına varılamıyor.

Çocuklar için de bu bayram çok tatsız tuzsuz olacak. Çünkü bayram demek, çocuklar için harçlık demektir. Amca, dayı gibi akrabalar evlerine gelmeyeceği gibi kendileri de onlara gidemeyecekler. Haliyle bayram harçlığından mahrum kalacaklar, sevinemeyecekler ve harçlık biriktiremeyecekler.

Salgın kaynaklı yaşadığımız bu olağanüstü durumun, bir B planı olarak kutladığımız/kutlayacağımız bu tatsız tuzsuz sanal bayram, kutladığımız ilk ve son bayram olur inşallah. Hepinizin bayramını tebrik ediyorum. Nice bayramlara…

***23/05/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.