3 Nisan 2020 Cuma

Sizi Temsil Etmeme Ne Dersiniz?

Değerli hemşehrilerim! Malumunuz her hafta farklı bir yerde temsilen cuma namazı kılınacak. Vaziyet böyle devam ederse Diyanet de cuma ile ilgili alternatif çözümler üretmeye devam edecek. Bununla ilgili biz de  şehir olarak ön hazırlık yapmak zorundayız. Mesela Diyanet, ilerleyen haftalarda, her ilden bir kişinin katılımıyla Ankara'da bir camide cuma kılınacak derse, bizim böyle bir hazırlığımız var mı? Yok. O yüzden, içimizden birini şimdiden temsilci seçmemiz gerekir ve ben bu göreve talibim. Her ilden gelecek diğer 80 temsilci ile yerinize Ankara'da cuma kılmak isterim. 

Sizi temsil etmemin, cuma ile sınırlı kalmaması en büyük idealimdir. İleride her ilden her ili temsilen bir mebus derlerse, sizi aynı şekilde mebusunuz olarak Meclis'te temsil etmek isterim. 

Sanmayın ki fırsat kolluyor ve bu vesileyle fırsatı ganimet biliyorum. Böyle düşünen varsa bilin ki beni üzersiniz. Zira ben virüsün kol gezdiği bir ortamda kelle koltukta, kefenimi giymiş bir şekilde sizi temsilen Ankara'ya gitmeyi göze alayım . Siz de beni takdir edeceğiniz yerde böyle düşünün. (Ki aranızda yoktur böyle düşünen. Bu tür kötü niyet sadece benim aklıma gelir.) Şundan emin olun ki tek derdim sorumluluğu üzerinizden almak.

Sonra bu işler parayla değil, sıra iledir. Olur ya bu temsilciliğim esnasında, başıma bir hal gelirse, içinizden biri şehri temsilen cenaze namazımı kılar. Ayrıca hepinizin katılmasına gerek yok. Siz de işinize gücünüze bakarsınız.

Hazır, iş temsilden açılmışken gelin, cuma mesajlarını da herkesten sorumluluğu alıp içimizden cuma mesajı gönderecek birini seçelim. Zor değil, korkmayın. Seçilen temsilci her hafta bir kişiye mesaj gönderecek. Bu iş temsili olarak halledilince telefonunuzda kayıtlı olan herkese her hafta cuma mesajı gönderme külfetinde kalmayacaksınız. (Gerçi bu bazıları için bir düğmelik iş) İşinize yoğunlaşacaksınız. Cuma mesajı gönderemediğiniz kişiler de bu vesileyle bayram edecekler.

Konu cuma mesajlarından açılınca sosyal medya kullanıcılarını da cuma mesajından mahrum etmeyelim. Bunun için de bir temsilci seçelim. Bu kişi her hafta sosyal medyaya girerek cuma mesajı paylaşacak. Diğerleri biz ne yapalım demesin. Onlar da bu mesajı beğenecek, isterlerse yorum yapabilecek.

Hazır konu temsilden açılmışken yaklaşmakta olan oruç için de bir temsilci seçelim, üstelik adın da Ramazan, derseniz; o kadar da değil, daha oraya sıra gelmedi. Sonra bir göreve talip olduk diye hepsini üzerine yıkarak canımı almayın, derim. Ayrıca biz bu konuda mezun değiliz. Yetkililerin bu konudaki açıklamasını bekleyelim.

Bugünlerde Sağlık Çalışanı Olmak ***

Her meslek zordur. En kolay olanı kaldırım mühendisliğidir. Bu işi icra edenlerin de dolaşmaktan ayaklarına karasular iner. Bakmayın, çoğumuz kendi yaptığı işi zor, başkasının işinin kolay olduğunu söylediğine. Sorumluluk istenen her iş zordur.

Meslekler zor olduğu kadar aynı zamanda önemlidir de. Önem sırası da daha fazla ihtiyaç hissettiğimiz anlara göre değişir. Hiç önemsemediğimiz meslek ve işkollarını, yokluklarında ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlarız.

Hangi meslek ve işkolunda çalışırsak çalışalım, her meslek çalışanı değerlidir aynı zamanda.
Mesleklerin zorluğu, önemli olması ve çalışanlarının değerli olması yanında, bir de mesleklerin gözde olanları vardır. Gözde meslekler, zamanın ruhuna uygun olarak ihtiyaca, özlük haklarına ve çalışma şartlarına göre değişiklik gösterse de ilk sırayı hiçbir meslek grubuna kaptırmayan meslek, hekimlik mesleğidir. Başarılı öğrencilerin çoğunun gönlünde doktor olmak vardır. Çocuk ve öğrenciler arasında “İleride ne olmak istiyorsun” araştırması yapılsa, kahir ekseriyeti “Doktor olmak istiyorum” cevabı verir.

Gelelim günümüze… Dünyayı esir alan, normal yaşantımızı değiştirerek bizi evlerimize hapseden, hayatı durduran koronavirüsten dolayı her akşam hastalığa yakalanan ve bu hastalıktan dolayı ölen insan sayısını duyan çocuklarımız, gözde mesleklerden doktor (ve sağlık çalışanı) olmayı ya da anne ve babalar, çocuklarının doktor (ve sağlık çalışanı) olmasını ister mi hala? Sanırım bu olağanüstü durumu gören ve yaşayanlar bu aşamada kolay kolay sağlıkçı olmak istemezler. Çünkü virüs kaparım endişesiyle herkesin -sağlam insanlar dahil- birbiriyle temas etmekten kaçındığı günümüzde sağlık çalışanları, önlerine gelen hastayla temas etmek zorunda: “Bu hasta koronavirüs hastası, bundan bize virüs bulaşır, o yüzden uzak durayım” gibi bir tercihleri söz konusu değil.

Sağlık Bakanı Sayın Koca, “Muayene veya diğer temaslar dolayısıyla koronavirüs teşhisi konan sağlık çalışanı sayısının 601 kişi olduğunu” söyledi. Bakan’ın 1 Nisanda verdiği bu rakamlar 1 Nisan şakası değil, gerçek maalesef. Bakan ayrıca “DSÖ Avrupa Direktörünün Avrupa'da görülen vakaların yüzde 10'unun sağlık çalışanları olduğunu ifade ettiğini” açıkladı aynı gün. Tıp profesörü Cemil Taşçıoğlu da maalesef kaptığı virüsten dolayı vefat etti.

Anlatmak istediğim, yaşadığımız bu olağanüstü durum gösterdi ki bu devirde doktor veya sağlık çalışanı olmak kefenini giymek demektir. Onlar bu riske rağmen hastayı muayene edip tahlil tetkikini yapacak ve teşhisten sonra tedavisi için uğraşacaklar. Ölmeden ölmek, her gün, her saat, her saniye ölmek demektir. Ölmez sağ çıkarlarsa iş çıkışı ne annelerini görürler ne babalarını ne de çocuklarını. Çünkü aldıkları virüsü yakınlarına kaptırma durumları söz konusu.

Zorluğu, önemi ve değeri, günümüzde daha önemli hale gelen sağlık çalışanlarının, virüs kapma ve ölme riskine rağmen yoğun bir tempoda görevlerine sabırla devam etmesi, bir fedakarlık örneği ve diğerkamlıktır. Yaptıklarının karşılığı ne parayla ödenir ne teşekkür ne de alkışla. Hele de bu zor günde… İyi ki varlar bu fedakârlar ordusu. Allah razı olsun kendilerinden. Allah onları sevdiklerine bağışlasın.

***04/04/2020 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.

2 Nisan 2020 Perşembe

Ömrün de Ölümün Hayırlısı *

Ölüm bir gün kapımızı çalacak. Zira biyolojik yasa gereği er veya geç öleceğiz. Çünkü bu dünya geçici ve içinde yaşayan bizler de fani birer varlıklarız. Zamanı gelen gidiyor: Kimimiz ölümcül bir hastalığa yakalanıp ölüyor, kimimiz kalp krizi sonucu vefat ediyor, kimimiz vücut fonksiyonları pes edince ölüyor, kimimiz de bir kaza sonucu veya bir cinayete kurban giderek hayatını kaybediyor. Sebebi ne olursa olsun, ölümün bir gerçek olduğunu bildiğimiz halde bir sala duyduğumuz zaman içimiz cız eder. O anda hayatın anlamsızlığı aklımıza gelir. Bir müddet sonra normal hayatımıza kaldığımız yerden devam ederiz.

Ölümü her zaman düşünür olsak da hayatın içine kendimizi o kadar kaptırıyoruz ki hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşamaya devam ediyoruz. Çünkü bu fani hayatı daha çok seviyoruz. O yüzden ölmemek için her yolu deneriz. Bu, bugüne kadar böyle idi. Bugünlerde ölümü daha çok düşünür olduk. Hatta hiç aklımızdan çıkmıyor. Hatta ölmeden önce ölüyoruz dense yeridir. Çünkü görünmez düşman virüs, hayatımızı çepeçevre kuşattı. Zayıf bulduğu vücudu yere yeriyor. O yüzden ne kadar hedefimiz, idealimiz varsa öteledik hepsini ve evlerimize kapattık kendimizi. Postu deldirmemeye ve dünyayı eve sığdırmaya çalışıyoruz.

Biz ölüm korkusuyla kendimizi eve hapsetsek de ölümler oluyor ve hoşlanmasak da vefat haberleri geliyor. Ölenin yakınına eskisi gibi “Ölüm nedeni nedir” diye soramıyoruz. Çünkü hepimizin aklına “Acaba koronavirüsten dolayı mı vefat etti” geliyor. Bundandır ki ölenin yakınları, daha sormadan vefat nedenini açıklamak zorunda kalıyor. Hatta bazı vefat mesajlarında ve sosyal medya paylaşımlarında “kalp krizi” veya “vadesiyle vefat etti” açıklamalarına bile rastlıyoruz.

Koranavirüsten dolayı ölmek ayıp bir şey midir? Asla. Kişi koronavirüsten dolayı da ölebilir. Zira ayıplanacak bir durum değildir. Hepimizin başına gelebilir. Hepimiz bu amansız hastalığa yakalanabilir ve bundan dolayı da ölebilir ve yakınlarımızı kaybedebiliriz. Çünkü bu virüs kişi seçmiyor. Kimi önüne katıyorsa kovalıyor. Doktorları da vuruyor, şöhret bulmuş koltuk sahiplerini de. Bu gerçekliğe rağmen bize ölüm zamanını tercih hakkı verilse öyle zannediyorum hiçbirimiz bugünlerde ölmek istemeyiz. Yine ölüm nedeni seçeneği sunulsa koronavirüsten dolayı ölme tercihini seçmeyiz. Gerçekten zor bir durum. Belki de bundandır ki cenaze yakınları, ölenin ölüm nedenini açıklamak durumunda kalıyorlar. Çünkü bu hastalığın bulaşıcı özelliği var. Pekala ölenin yakınları da bu virüsü kapmış olabilir. Defin esnasında bu virüsün merasime katılanlara bulaştırılma riski de maalesef yüksektir.

Hasılı biz istesek de istemesek de hoşumuza gitse de gitmese de ölüm şu ya da başka nedenlerle kapımızı çalacak. Ama bu ölüm nasıl olsun? Hepimizin istediği, vadesi gelmiş bir ölüm. (Aslında her ölüm vadesi gelmiş bir ölümdür.) Belki de bu yüzden birbirimize dua ederken “Allah hayırlı ömür ve hayırlı ölümler nasip etsin” şeklinde dua ederiz. Bu duayı daha çok yapmanın şimdi tam zamanı. Temennim, bu zaman diliminde sebebi ne olursa olsun bir ölümün gerçekleşmemesi. Eğer ölüm hak vaki olacaksa da herkese hayırlı ömürler gibi hayırlı ölümler nasip etsin Mevla’m!

*03/04/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.