Ana içeriğe atla

Bugünlerde Sağlık Çalışanı Olmak ***

Her meslek zordur. En kolay olanı kaldırım mühendisliğidir. Bu işi icra edenlerin de dolaşmaktan ayaklarına karasular iner. Bakmayın, çoğumuz kendi yaptığı işi zor, başkasının işinin kolay olduğunu söylediğine. Sorumluluk istenen her iş zordur.

Meslekler zor olduğu kadar aynı zamanda önemlidir de. Önem sırası da daha fazla ihtiyaç hissettiğimiz anlara göre değişir. Hiç önemsemediğimiz meslek ve işkollarını, yokluklarında ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlarız.

Hangi meslek ve işkolunda çalışırsak çalışalım, her meslek çalışanı değerlidir aynı zamanda.
Mesleklerin zorluğu, önemli olması ve çalışanlarının değerli olması yanında, bir de mesleklerin gözde olanları vardır. Gözde meslekler, zamanın ruhuna uygun olarak ihtiyaca, özlük haklarına ve çalışma şartlarına göre değişiklik gösterse de ilk sırayı hiçbir meslek grubuna kaptırmayan meslek, hekimlik mesleğidir. Başarılı öğrencilerin çoğunun gönlünde doktor olmak vardır. Çocuk ve öğrenciler arasında “İleride ne olmak istiyorsun” araştırması yapılsa, kahir ekseriyeti “Doktor olmak istiyorum” cevabı verir.

Gelelim günümüze… Dünyayı esir alan, normal yaşantımızı değiştirerek bizi evlerimize hapseden, hayatı durduran koronavirüsten dolayı her akşam hastalığa yakalanan ve bu hastalıktan dolayı ölen insan sayısını duyan çocuklarımız, gözde mesleklerden doktor (ve sağlık çalışanı) olmayı ya da anne ve babalar, çocuklarının doktor (ve sağlık çalışanı) olmasını ister mi hala? Sanırım bu olağanüstü durumu gören ve yaşayanlar bu aşamada kolay kolay sağlıkçı olmak istemezler. Çünkü virüs kaparım endişesiyle herkesin -sağlam insanlar dahil- birbiriyle temas etmekten kaçındığı günümüzde sağlık çalışanları, önlerine gelen hastayla temas etmek zorunda: “Bu hasta koronavirüs hastası, bundan bize virüs bulaşır, o yüzden uzak durayım” gibi bir tercihleri söz konusu değil.

Sağlık Bakanı Sayın Koca, “Muayene veya diğer temaslar dolayısıyla koronavirüs teşhisi konan sağlık çalışanı sayısının 601 kişi olduğunu” söyledi. Bakan’ın 1 Nisanda verdiği bu rakamlar 1 Nisan şakası değil, gerçek maalesef. Bakan ayrıca “DSÖ Avrupa Direktörünün Avrupa'da görülen vakaların yüzde 10'unun sağlık çalışanları olduğunu ifade ettiğini” açıkladı aynı gün. Tıp profesörü Cemil Taşçıoğlu da maalesef kaptığı virüsten dolayı vefat etti.

Anlatmak istediğim, yaşadığımız bu olağanüstü durum gösterdi ki bu devirde doktor veya sağlık çalışanı olmak kefenini giymek demektir. Onlar bu riske rağmen hastayı muayene edip tahlil tetkikini yapacak ve teşhisten sonra tedavisi için uğraşacaklar. Ölmeden ölmek, her gün, her saat, her saniye ölmek demektir. Ölmez sağ çıkarlarsa iş çıkışı ne annelerini görürler ne babalarını ne de çocuklarını. Çünkü aldıkları virüsü yakınlarına kaptırma durumları söz konusu.

Zorluğu, önemi ve değeri, günümüzde daha önemli hale gelen sağlık çalışanlarının, virüs kapma ve ölme riskine rağmen yoğun bir tempoda görevlerine sabırla devam etmesi, bir fedakarlık örneği ve diğerkamlıktır. Yaptıklarının karşılığı ne parayla ödenir ne teşekkür ne de alkışla. Hele de bu zor günde… İyi ki varlar bu fedakârlar ordusu. Allah razı olsun kendilerinden. Allah onları sevdiklerine bağışlasın.

***04/04/2020 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde