19 Mart 2020 Perşembe

Evde Cuma Namazı Olur mu?

Hazır evlere kapanmış, camilerde de cuma kılınması yasaklanmışken evde cuma namazı kılayım/kıldırayım diyorum. Tabii fetva verirseniz. Hanefi Mezhebine göre cuma kılacak kadar nasılsa cemaat var evde. Edi ile büdü bir de tekne kazıntısı olmak üzere toplam üç kişiyiz.  Diğerleri, virüs kaparsınız diyerek fırsat bu fırsat deyip gelip gitmeyi kesti.

Nasıl yapacağımı anlatayım ki olup olmayacağına siz karar verin. Cuma vakti cuma namazı kılmak için evime gelen olursa kapım açık. Tek bir şartla. Tokalaşma, musafahalaşma, sarılma gibi temas yok. Kimse gelmezse -ki gelmez- evdekilerle bir başımıza namazımızı kılarız.

Mikrofon ve minare olmasa da balkona çıkar, ezanı okurum. Sünneti kılarken ve farza kalkıldığında cemaatime "Safları ve düzgün tutun" demeyeceğim. Cemaatle benim, cemaatle diğer cemaat arasında bir metreden aşağı olmamak şartıyla bir mesafe olmasına özen göstereceğim. Gerçi üç kişiyiz. Ben önde, oğlan arkada, en arkada da eşim olur. Yani yanlamasına bir saf düzeni değil, arka arkaya bir saf olacak. Hatta her biri bir odada olacak şekilde arkamda saf tutabilirler. Şükür ki Hanefiyiz. İmam Ebu Yusuf'a göre imam dahil üç kişiyle cuma kılınabiliyor. Ya bir de Şafii olsaydım, işin yoksa 40 kişiyi toplayıp namaz kılacağım diye uğraş dur.

İlk sünnetin ardından iç ezanı beklerim. Okuyan olmazsa -ki oğlan kalkıp ezan okumaz- kalkar uzatmadan akşam ezanına veya kamete benzer bir ezan okurum. Ardından minbere pardon minber görevi yapacak kanapenin üzerine çıkarım. 

Çıktım ama hutbede ne okuyacağım? Hutbede teklemeden okumam için Diyanet'in sayfasına girip haftanın hutbesini önceden bir okumam lazım. Cemaatin karşısında teklersem, işin ucunda mahcup olmak da var. Haftanın konusu kuvvetle muhtemel "İsra ve Miraç" olur. Çünkü cumartesiyi pazara bağlayan gece Miraç Kandilidir. 

Haftanın hutbesi için hemen Diyanet'in sayfasına giriyorum. O da ne? Haftanın hutbesi yok. Hazırlanmış en son hutbe, 13 Mart 2020 günü okunan hutbe. Hayret bir şey! Tamam camilerde cuma ve cemaatle namaz kılınması yasak. Haftanın hutbesi hazırlanıp konsaydı olmaz mıydı? Anlaşılan haftanın hutbesi de tatile girmiş. Neyse Miraçla ilgili dağarcığımda ne varsa irticalen konuşurum. Ayet olarak da İsra süresi 1.ayeti okurum. Ardından koltuktan iner, mihrap diye belirlediğim yere geçerim. 

Cuma namazının farzı, ardından son sünnet olmak üzere cumanın diğer erkanını yerine getiririm diyorum. Ne dersiniz? Bu şekil, evde cuma olur mu yoksa öğle namazını mı kılayım? Söz ulemanın...

Uzaktan Eğitim* Başlıyor *

Yaşadığımız olağanüstü duruma karşı devlet tüm kurum ve kuruluşlarıyla teyakkuzda. Hepsi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirme telâşında. Hazırlıklar yapılıyor. Hepsinde çalışma tam gaz devam ediyor. MEB de eğitim ve öğretim aksamasın diye EBA vasıtasıyla uzaktan öğretim hazırlığını yapmış ve yaptığı planlamayı kamuoyuyla paylaşmış. Hangi dersin kaçta başlayacağı, öğrencinin ne zaman teneffüs(etkinlik kuşağı) yapacağı dahi planlanmış. Dersi saatinde izleyemeyen öğrenciler için tekrar saatleri bile planlanmış.

Gördüğüm kadarıyla niyet güzel, inşallah akıbet de hayır olur. Ama…Bu işin bir de aması var. Mademki ama, fakat, lakin, amma velakin, ancak gibi bağlaçları kullanıyoruz. Ben de bu planlamanın eksik ve aksayan yönlerine -biraz da mizah katarak- işaret etmeye çalışacağım. Niyetim pişmiş aşa su katmak değil.

Hazırlanan ders programında;
1.      Hafta sonu okullarda “Destekleme ve Yetiştirme Kursları” adı altında açılan kurs programlarına yer verilmemiş. Ne fark eder demeyin, bizde takviye olmazsa olmazdır. Aynı dersi bir hafta içi dinleyeceğiz, bir de hafta sonu.

2.      Hangi dersin ne zaman yayımlanacağı açıklanmış ama hangi saatte hangi konunun işleneceğine yer verilmemiş. Öğrenci açınca görür demeyin. Öğretmenlerimiz bize “İşlenecek konuya öğrenci hazırlanıp gelecek, derste öğretmeni dinleyecek, sonra dinlediği dersi tekrar edecek” demiyor mu? Burada derse hazırlık yok.

3.      İşlenecek derslere yarım saatlik bir zaman verilmiş, yarım saat de “Etkinlik kuşağı” adı verilen teneffüs planlanmış. Mademki bir konu 30 dakikalık bir zaman diliminde verilebiliyorsa yüz yüze eğitimde halen dersler niçin 40 dakika olarak işleniyor? Okullarda da derslerin 30 dakika işlenmesi öğrenciyi rahatlatacağı gibi özellikle ikili öğretim yapan okullar, zaman çizelgesini hazırlamakta zorlanmayacaklar. Öğrenciler sabahın köründe okula gitmek zorunda kalmayacakları gibi akşamın karanlığında da evlerinin yolunu tutmayacaklar. Her ders arası yarım saatlik teneffüsü gören öğrenci, yüzlerce kişinin arasında WC, lavabo ve kantin ihtiyacımı 10 dakikada gideriyorken evde bir başına iken bu kadar teneffüs fazla değil mi, demeyecek mi?

4.      Dersin başlama ve teneffüs saatinin sona erdiğini öğrenciye kim duyuracak? Zira okullar zilsiz olmaz. Öğrenci derse girmek için ya zil sesi duyacak ya dersin başladığı anons edilecek. Ardından nöbetçi öğretmen öğrencileri sınıfına koymaya çalışacak. Bütün bu işleri kim yapacak? Anne-babası yapabilir diyebilirsiniz. Evde çocuğuna “Haydi çocuğum, zil çaldı, ders başladı” diyen bir anne veya baba, yaptığı nöbet görevinden dolayı ek ders ücreti talep etmeyecek mi? MEB, haftada üç saat olan bu ücreti verebilecek mi? Haydi diyelim ki MEB, bu ücrete tamam dedi. Ebeveyn bu ücrete razı olacak mı? Anne ve babalar, çocuğunun güvenli bir ortamda eğitim ve öğretim görmesi için okulların sorumlu olduğu “İş Güvenliği Yasası”na tabi olacaklar mı? Bu yasayla ilgili yerine getirmeleri gereken sorumluluklarını yerine getirecekler mi? Mesela lavabonun olduğu yere sarı renkli “Kaygan zemin” yazısı asacaklar mı?

5.      Çocuk dersi dinlemek için ekranın karşısına geçtiği zaman okul formasını giyecek mi yoksa serbest bir kıyafetle mi dersi dinleyecek? Eğer öğrenci serbest kıyafetle dersi dinleyebilecekse bu eğitim ve öğretim eksik kalmaz mı? Biliyorsunuz, forma okullarımız için vazgeçilmez bir eğitim ve öğretim materyalidir, olmazsa olmazımızdır. Çocuğu okul formasını giymeden dersin başına oturduğu zaman ailesi, “Çocuğum nerede senin forman” diyecek mi? Çocuk formayı giymediği zaman ailenin çocuğuna karşı bir yaptırımı olacak mı?

6.      Çocuğu, saati geldiği halde dersin başına oturmuyorsa veya oturduğu halde dersi dinlemeyip başka işle uğraşıyorsa veli bu durumda ne yapacak? Ailenin yanında bunu yapan okulda arkadaşlarının arasında neler yapar… Dikkat, şiddet yasak sayın velim!

7.      Kesin olmamakla beraber EBA’dan işlenen bu derslerden sınavlarda soru sorulmayacağı söylenmektedir. Eğer işlenen bir konudan sınavlarda soru çıkmayacaksa bu dersin bir anlamı var mı? Çünkü bir konu sınavda çıkmıyorsa bizim için o konunun bir anlamı yoktur.

8.      EBA’dan konuyu anlatan öğretmenle ilgili veliler, “Bu öğretmen iyi anlatamıyor, değiştirilsin, çocuklarımıza yazık oluyor” deyip Milli Eğitime veya CİMER’e şikayet edebilecekler mi? Şayet şikayet söz konusu olmazsa veli görevini tam yapmamış olur. Milli Eğitim’de görev yapan denetmenler şikayet söz konusu olmayınca bu durumda ne yapacaklar?

9.      Veli, çocuğunun durumunu öğrenmek için ders öğretmeni ile görüşebilecek mi? Veli, ekrandaki öğretmenle görüşemeyeceğine göre bu durumda kimin kapısını çalacak?

10.   Tüm öğrenciler aynı anda planlanan dersleri dinlemek için EBA’yı açtıklarında EBA’nın alt yapısı bunu kaldırabilecek mi? Haydi kaldırdı diyelim. GSM operatörlerinin verdiği sınırlı İnternet tüm dersleri dinlemek için yeterli olacak mı? Kaç öğrencinin evinde sınırsız İnternet var? Gördüğüm kadarıyla cep telefonu olduğu halde kontörü olmadığı için öğretmenlerinin telefonlarıyla ailesini arayan öğrenci sayısı az değil.

11.  EBA’dan anlatılan dersi ekrandan biri anlatacak, öğrenci de dinleyecek. Böyle bir ders öğretmen merkezli bir öğretim olmayacak mı? Nerede kaldı öğrenci merkezli eğitim…

Gördüğünüz gibi uzaktan eğitimle ilgili kafamda bin bir türlü soru belirdi. Soruları daha da uzatabiliriz. 

Bu kadarla yetiniyorum.  Bu eğitimin nasıl olacağını, aksayan yönlerin neler olacağını 23 Martta başlayacak olan uzaktan eğitimi görünce hep beraber görmüş olacağız.

*Meraklısı için şunu da ilave edeyim. MEB EBA’dan yayımlayacağı bu derse “Uzaktan Eğitim” dedi. Ben de aynı şekilde aldım. Şimdi bu yazıyı okuyunca bazıları eğitim ayrı, öğretim ayrı. Uzaktan eğitim olmaz, diyecek. Hakkı var. Biz eğitim ve öğretimi birlikte kullandığımız gibi çoğu zaman birbirinin yerine de kullanırız. Ama şimdi bunun sırası değil. 

**21/03/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Tedbirini Almış Bir Bakkal ***

Öğle vakti mahalle bakkalına gittim. Bakkal açıktı. Her zamanki satış devam ediyordu. Zaten kapalı olması da mümkün değildi. Bakkal her zamanki gibi ekmek teknesini bekliyor, vatandaşın da ihtiyacını gideriyor. Fakat bir değişikliğe gitmiş. 

Bakkal, büyükçe bir dikdörtgen masayı kapının önüne uzunlamasına atmış. Masanın üzerine de post makinesini koymuş, dükkanın içerisine kimse giremiyor. 

Hava buz gibi olduğu için bakkal, başına şapkasını geçirmiş, üzerine kışlık paltosunu giymiş, eline eldivenini geçirmiş, müşteri bekliyor. 

Müşteri ile kendisinin arasındaki mesafe nereden bakarsan yaklaşık iki metre. Müşteri, almak istediğini bakkala söylüyor, bakkal istenileni terekten alıp masanın üzerine koyuyor. Nakit verenin nakdini alıyor, kredi kartını uzatanın ücretini, post makinesinden çekip müşteriye kartı geri uzatıyor. 

Benden önce bir müşteriyi, ödemesini yapmak için post makinesine şifresini girerken gördüm. Bu durumu görünce takip mesafemi korudum, geride sıramı bekledim. Alacağımı aldıktan sonra ayrılmadan önce buranın bir fotoğrafını çekebilir miyim demek geçti içimden. Sonra vazgeçtim.

Görüntü muhteşemdi bana göre. Bakkal büfecilerin yaptığı satış sistemine geçmiş, kendini koruma altına almış. Zorunlu konuşmanın dışında bir temas yok. Büfelerden tek eksiği, açılır bir penceresinin olmaması. Onu da kapıyla halletmiş. Olağanüstü bir ortamdan geçtiğimiz için kimse bu durumu garipsemiyor.  Ki olması gereken de bu idi. Çünkü bakkal, market gibi satış yapılan yerlerde yakın temas kaçınılmaz olduğu için karşılıklı virüs kapma durumu da söz konusu.

Bakkal eline geçirdiği eldiveni sabahtan beri değiştirmeden kullanıyor mu, her müşterinin isteğini yerine getirmek için elindeki eldiveni değiştiriyor mu bilmiyorum. Belki her kalem için eldiven değiştirmesine gerek yok ama ekmek gibi gıdalar için aynı eldiveni kullanması sanırım uygun olmaz. 

Bakkal kendince virüse karşı kendini korumaya almış. Bunu yapmak için de dezenfektan malzemesine ihtiyaç duymamış, ucuz yoldan tedbirini almış. Çünkü dezenfektanlar cep yakıyor. Tedbir kendisinden, takdir ise Allah'tan.

Bakkalın virüse karşı aldığı bu tedbiri takdir ettim. İnşallah virüs kapmaz. Bu tedbire en fazla bazı müşteriler üzülecek. Çünkü bu tip müşteriler ekmek alacakları zaman dokunmadıkları ekmek bırakmazlar. Ellerine aldıkları ekmeği sıkıp koyarlar, sonra bir başka ekmeği alıp aynı şekilde sıkıştırırlar. İşte onlar için zor bir durum. Şimdilik bakkal ne verirse onunla yetinecekler artık.

***21/03/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.