9 Şubat 2020 Pazar

Futbol Sistemim

Duydum ki Konyaspor, teknik direktörüyle yolları ayırmış. Sanmayın ki boşalan koltuğa talibim. Israr olmadan da talip olma gibi bir niyetim yok. Sadece istediğim şehrimizin takımının bu badireden kurtulması. Takımın başına kim gelirse uygulayacağı taktiği kamuoyuna arz ediyorum. Tek reçete budur. Yoksa takımı ben bile kurtaramam.

1.Takıma takviye futbolcu alınmayacaktır.

2.Takım hep savunmada kalacak, rakip takım hep kalemizin önünde top çevirecek. Durmadan kalemize şut çekecektir.

3.İster klasman ister deplasmanda olsun tüm maçların 0-0 bitmesi sağlanacaktır.

4.Maçlar 0-0 bittiği takdirde takımın puanı 34 olarak tescillenecek ve takımın ligde kalması sağlanacaktır.

5.Takım ister klasman ister deplasmanda oynasın 1+10 sistemine göre oynayacaktır. Daha doğrusu takım, kalenin önünde etten duvar örecek. Kaleye hiçbir top girmeyecektir. Bu sistemde;

a-Futbolcu tüm sahaya yayılmayacağı ve kalmayacağı için hiçbir futbolcumuz koşup terlemeyecektir. Haliyle futbolcu sık sık forma değiştirmeyecek.

b-Seyirci maçı seyrederken gözünü ve kafasını yormayacak, top nerede diye topu aramayacak. Bakışını sadece kalemize odaklayacaktır.

c-Futbolcu koşmayacağı için sakatlanmayacak. Haliyle 11 as futbolcunun dışında yedek futbolcuya da ihtiyaç kalmayacak. Her maça aynı kadro çıkacak.

d-Kaleciye fazla iş düşmeyeceği için kaleci antronörüne ve yedeğine ihtiyaç olmayacak.

e-İzlediği maçı yeterli görmeyip Loto oynamak isteyenler Konya için skor ne olur, tereddüdü yaşamayacak. Maç sonucu hep 0-0 olacağı için banko, sıfırı işaretleyecek.

e-Bu sistem oturunca takıma taktik verme ihtiyacı olmayacağı için kulüp yöneticileri teknik direktör arayışına girmeyecek, o kadar parayı teknik heyete vermemiş olacak.

f-Bu sistemde futbolcunun antraman yapmasına, fizik-kondüsyon çalışmasına gerek kalmayacak. Kulüp hangi mevkiye kimi alalım demeyecek. Kalenin önünde duracak ve top geçirmeyecek futbolcuyu yeterli görecektir. Mevcut futbolcular iyi beslenecek, kaleyi tam kapatacak şekilde bol kilo almaları sağlanacak. Yeni futbolcuya ihtiyaç olursa kilolu, göbekli, uzun boylu olanı tercih sebebi olacaktır.

Gördüğünüz gibi benim önerdiğim bu sistemle kulübün işi kolaylaşacak. Yönetim her yıl transfer işiyle uğraşıp dünyanın parasını harcamayacak. Kulüp, tüm futbolculara aynı parayı verecek. Kulüp masrafları aniden düşecek ve kısa zamanda geliri giderinden fazla olacak. Arta kalan parayı diğer kulüplere borç verecek.

Demedi demeyin. Düştük, yanımızda kimse kalmadı demeyin. Zira ligde kalmanın kesin çözümü bu. Yeter ki uygulayın. Kısa zamanda siz de göreceksiniz gününüzü, spor kamuoyu da görecek.

Kamuoyuna saygıyla arz olunur...

Kötülüğe Sessiz Kalmamanın Bedeli *


20 yaşında üniversite sınavına hazırlanan ve bir hedefi olan, gençliğinin baharında başarılı bir gencimiz, yaşı kadar suç kaydı (19) olan bir suç makinesinin ölümüne sebebiyet verdiği için katil oluyor.

Olay Selçuklu ilçesinde cereyan etmiş. Parkta bir kadını darbeden erkeğin elinden kadını kurtarmak için genç araya giriyor. Dayağı aracı yer misali, kadını döven saldırgan genci bir güzel döver. Genç kaçsa da saldırgan peşini bırakmaz. Gencin boğazını sıkar, yüzünü yaralar. Arbede esnasında bıçakla yaralanan saldırgan, tüm müdahalelere rağmen hastanede vefat eder. Kadına şiddeti önlemeye çalışan genç de kasten adam öldürmekten tutuklanır.

Olaya nereden bakarsanız iki yönden üzücü bir durum. Birincisi, kötülüğü önlemek isteyen genç, gençliğinin baharında hiç ummadığı bir olaya sebebiyet veriyor: katil oluyor. Bundan sonra nice yıllarını demir parmaklıkların arkasında geçirecek, okuma hayatı bitecek ve hayatı kararacak. İkincisi, bu olayın bir kötülüğü önlerken başına gelmesidir. Bundan sonra bir kötülük gördüğümüz zaman bu gencin başına gelen aklımıza gelecek. Ne olur ne olmaz deyip olayı görmezden gelip geçip gideceğiz belki de. Kimse bir kavgayı aralama yoluna gitmeyecek. Bizim, bana dokunmayan yılan bin yaşasın duyarsızlığımız, kötüleri ve kötülük yapanları daha bir cesaretlendirecek ve meydan onlara kalacaktır. 

İmam nikahlı eşine (ne demekse) şiddet uygulayan 19 suçtan kaydı bulunan birine müdahale ederek 20'li yaşlardaki genç, insanlık görevini yerine getirmiştir. Haksızlığa ve şiddete bigane kalmamıştır. Gencin bu yaptığı "Kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle buğzetsin. Bu da imanın en zayıf noktasıdır" hadisine en uygun harekettir. Bugünkü adalet anlayışımıza göre bu genç katil muamelesi görse de Allah kendisinden razı olsun. Başına gelenden dolayı belki bu dünyada yüzü gülmese de inşallah öbür dünyada kötülüğe dur diyen cesaretinin karşılığını kat be kat alacaktır. Keşke bu olayda ne 19 suçtan sabıkalı olan ve şiddet uygulayan kişi ölseydi ne de gencimiz katil olsaydı. Olana çare yok maalesef.

Burada, gencin kendisini şiddetten kurtarmaya çalıştığı kadına, yargılama esnasında büyük görev düşecektir. Çünkü yapacağı şahitlik gencin daha fazla ceza almasını önleyecektir. Öyle zannediyorum, bu olayda ağır bir tahrik görünüyor. Ümit ediyorum ki maktulün ailesi de gençten davacı olmaz. Savcı iddianameyi en makul hazırlar, hakim de gencin iyi niyetini, şiddete maruz kalmasını ve kendisini savunmasını dikkate alarak karar verir.

Allah iyilerle karşılaştırsın ve bu niyetle büyüyen gençlerin sayısını artırsın.

*10/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




8 Şubat 2020 Cumartesi

Derdimiz KKTC ***

İngiliz The Guardian gazetesine konuşan KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı;
-“Yarım asırlık bölünmüşlükten sonra tek işler çözümün federal bir çatı altında yeniden birleşme olduğunu, bu başarılamadığı takdirde Kuzey Kıbrıs'ın daha fazla bağımlı hale geleceğini, KKTC’nin ‘Ankara tarafından yutulabileceğini’ ve ‘de facto Türkiye iline dönüşebileceğini’,
-'Kıbrıslı Türklerin kendilerine özgü bir kimliklerinin olduğunu, bunun laik, demokratik ve çoğulcu bir kimlik olduğunu', ‘bunu korumak istediklerini’,  Türkiye STK’larının 'Ankara'nın İslamcı etkisini yavaş yavaş artırma kampanyası yürüttüğünü', 'bunun karakteristiğinin cami inşa etmek, Kuran kursları açmak ve müfredattan evrim kuramını çıkarmak olduğunu',
-‘Kırım'ın ilhakı’ gibi Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye bağlanmasının ‘korkunç’ olacağını,
-‘Türkiye-Kuzey Kıbrıs ilişkisinin anavatan-yavru vatan diye tanımlanmasına karşı çıktığını, bağımsız, kardeşçe ilişkiler istediğini’, hükümetin faturalarını ödeyen Türkiye'ye ekonomik bağımlılığı azaltmak için Güney'in desteğine ihtiyacı olduğunu’…dile getirmiş, daha doğrusu zırvalamış.

Önce Mustafa Akıncı’ya bir bakalım. Kimdir Mustafa Akıncı? Türk anne ve babadan doğmuş Türkoğlu Türk’tür. Üniversiteyi ODTÜ mimarlıkta okumuş, milletvekilliği yapmış, üç dönem Lefkoşe belediye başkanı olarak seçilmiş, 2015 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde de rakiplerine fark atmış biridir.

Akıncı’nın bu açıklamalarına tepkiler, haliyle çığ gibi. Bunları burada yazmaya gerek yok. Merak edenler gazetelere düşmüş bu tepkileri okuyabilir. Ki bu açıklamalar kabul edilebilir bir açıklama değil. Gösterdiğimiz bu tepkilerin faydası olacak mı? Sanmıyorum. Çünkü Mustafa Akıncı, bu ve benzeri tepki çeken konuşmalarıyla cumhurbaşkanı seçilmiş, üstelik halkının yüzde 60’ının oyunu almış ve görüşlerinde yalnız olmayan güçlü bir figürdür. Özellikle gençlerin oylarını alan Akıncı, seçmenine güveniyor olmalı ki nisan ayında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçiminde yeniden aday.

Verdiği demeçle kızıp köpürdüğümüz, istifaya davet ettiğimiz ve kınadığımız Akıncı, tepki çeken bu konuşmasında tek başına olsa, onu zırvalarıyla baş başa bırakalım, konuşmaya değmez diyeceğim. Ama görünen o ki halkı da kahir ekseriyetiyle Akıncı’nın arkasında, Akıncı ise KKTC’yi ve ülkenin birliğini temsil ediyor. Esas sorun da burada. Bu demektir ki uğruna Kıbrıs Barış Harekatı yaptığımız, şehitler verdiğimiz, ekonomik olarak sürekli desteklediğimiz KKTC, soydaş ve dindaşımız olmasına rağmen Rumlara yakın, bize yabancı. Bunca iyilik yaptığımız ve onlar için dünyayı karşımıza aldığımız KKTC’ye ne yaptık da bizimle ilgili böyle düşünebiliyorlar? İzahı olmayan bu durumu nasıl okumak lazım? Zira sözün bittiği yer burası.

Akıncı’ya kızarken arkamıza yaslanıp bir düşünceye dalalım. Soydaşımız ve dindaşımız olan, bağımsız bir ülke statüsü alamamış, dışarıyla ilişkisi bize bağlı olan, ekonomisi kendi kendine yetmeyen, canımızı ve malımızı verdiğimiz KKTC niye bizim gibi düşünmüyor? Biz dış politikada bizden olan bir ülkeyi bile arkamıza alamıyorsak diplomasi ve dış siyasette bizim yanımızda görünmeyen diğer ülkelere kızmaya ve gönül koymaya hiç hakkımız var mı? Her operasyon ve icraatımızda dünyanın kahir ekseriyeti, karşımızda yer alıyorsa politikamızı gözden geçirmemizde fayda var. Demek ki bir şeyleri yanlış yapıyoruz. Ama ne? Niçin bu haldeyiz? Düşünelim hem de derinlemesine. Ama kızmadan aklıselim ile düşünelim. Çünkü herkese kıza kıza kızarıp bir başına kalıyoruz hep.

***11/02/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.