İngiliz
The Guardian gazetesine konuşan KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı;
-“Yarım
asırlık bölünmüşlükten sonra tek işler çözümün federal bir çatı altında yeniden
birleşme olduğunu, bu başarılamadığı takdirde Kuzey Kıbrıs'ın daha fazla bağımlı
hale geleceğini, KKTC’nin ‘Ankara tarafından yutulabileceğini’ ve ‘de
facto Türkiye iline dönüşebileceğini’,
-'Kıbrıslı
Türklerin kendilerine özgü bir kimliklerinin olduğunu, bunun laik, demokratik ve
çoğulcu bir kimlik olduğunu', ‘bunu korumak istediklerini’, Türkiye STK’larının 'Ankara'nın İslamcı
etkisini yavaş yavaş artırma kampanyası yürüttüğünü', 'bunun karakteristiğinin
cami inşa etmek, Kuran kursları açmak ve müfredattan evrim kuramını çıkarmak olduğunu',
-‘Kırım'ın
ilhakı’ gibi Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye bağlanmasının ‘korkunç’ olacağını,
-‘Türkiye-Kuzey
Kıbrıs ilişkisinin anavatan-yavru vatan diye tanımlanmasına karşı çıktığını, bağımsız,
kardeşçe ilişkiler istediğini’, hükümetin faturalarını ödeyen Türkiye'ye
ekonomik bağımlılığı azaltmak için Güney'in desteğine ihtiyacı olduğunu’…dile
getirmiş, daha doğrusu zırvalamış.
Önce
Mustafa Akıncı’ya bir bakalım. Kimdir Mustafa Akıncı? Türk anne ve babadan
doğmuş Türkoğlu Türk’tür. Üniversiteyi ODTÜ mimarlıkta okumuş, milletvekilliği
yapmış, üç dönem Lefkoşe belediye başkanı olarak seçilmiş, 2015 yılında yapılan
cumhurbaşkanlığı seçiminde de rakiplerine fark atmış biridir.
Akıncı’nın
bu açıklamalarına tepkiler, haliyle çığ gibi. Bunları burada yazmaya gerek yok.
Merak edenler gazetelere düşmüş bu tepkileri okuyabilir. Ki bu açıklamalar kabul
edilebilir bir açıklama değil. Gösterdiğimiz bu tepkilerin faydası olacak mı? Sanmıyorum.
Çünkü Mustafa Akıncı, bu ve benzeri tepki çeken konuşmalarıyla cumhurbaşkanı
seçilmiş, üstelik halkının yüzde 60’ının oyunu almış ve görüşlerinde yalnız
olmayan güçlü bir figürdür. Özellikle gençlerin oylarını alan Akıncı, seçmenine
güveniyor olmalı ki nisan ayında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçiminde
yeniden aday.
Verdiği demeçle kızıp
köpürdüğümüz, istifaya davet ettiğimiz ve kınadığımız Akıncı, tepki çeken bu konuşmasında
tek başına olsa, onu zırvalarıyla baş başa bırakalım, konuşmaya değmez diyeceğim.
Ama görünen o ki halkı da kahir ekseriyetiyle Akıncı’nın arkasında, Akıncı ise
KKTC’yi ve ülkenin birliğini temsil ediyor. Esas sorun da burada. Bu demektir
ki uğruna Kıbrıs Barış Harekatı yaptığımız, şehitler verdiğimiz, ekonomik
olarak sürekli desteklediğimiz KKTC, soydaş ve dindaşımız olmasına rağmen
Rumlara yakın, bize yabancı. Bunca iyilik yaptığımız ve onlar için dünyayı
karşımıza aldığımız KKTC’ye ne yaptık da bizimle ilgili böyle düşünebiliyorlar?
İzahı olmayan bu durumu nasıl okumak lazım? Zira sözün bittiği yer burası.
Akıncı’ya kızarken
arkamıza yaslanıp bir düşünceye dalalım. Soydaşımız ve dindaşımız olan,
bağımsız bir ülke statüsü alamamış, dışarıyla ilişkisi bize bağlı olan,
ekonomisi kendi kendine yetmeyen, canımızı ve malımızı verdiğimiz KKTC niye
bizim gibi düşünmüyor? Biz dış politikada bizden olan bir ülkeyi bile arkamıza
alamıyorsak diplomasi ve dış siyasette bizim yanımızda görünmeyen diğer
ülkelere kızmaya ve gönül koymaya hiç hakkımız var mı? Her operasyon ve
icraatımızda dünyanın kahir ekseriyeti, karşımızda yer alıyorsa politikamızı
gözden geçirmemizde fayda var. Demek ki bir şeyleri yanlış yapıyoruz. Ama ne?
Niçin bu haldeyiz? Düşünelim hem de derinlemesine. Ama kızmadan aklıselim ile
düşünelim. Çünkü herkese kıza kıza kızarıp bir başına kalıyoruz hep.
***11/02/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.
***11/02/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder